Yargıtay Kararları Işığında Ketmi Verese Hukuksal Nedenine Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası

A

Admin

Yönetici
Yönetici
Giriş

Miras hukukunda, mirasçıların paylarının dağıtımı ve terekenin paylaşılması sürecinde çeşitli uyuşmazlıklar ortaya çıkabilir. Bunlardan biri, bir mirasçının miras hakkının kasıtlı olarak gizlenmesi veya yok sayılması durumudur. Osmanlıca kökenli “ketm-i verese” terimi, “mirasçının saklanması” anlamına gelir ve uygulamada, mirasbırakanın terekesinde hak sahibi olan bir mirasçının, diğer mirasçılar tarafından gizlenmesiyle miras hakkının ihlali durumunda açılan tapu iptal ve tescil davasını ifade eder. 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) bu davaya ilişkin açık bir hüküm bulunmuyor ise de ketm-i verese uzun yıllardır doktrin ve Yargıtay içtihatlarında kabul görmekte ve uygulanmaktadır[1]. Bu dava, hem miras hukukunu hem de taşınmaz mülkiyetinin tescilini ilgilendirmekte olup esasen tapu sicilindeki yolsuz tescillerin düzeltilmesini amaçlamaktadır.

Örnek bir vaka: Ahmet, vefatından sonra geride üç çocuk bırakır. Ancak, gayriresmî evlilikten olan kızı Ayşe, mirasçılık belgesinde yer almaz ve taşınmazlar diğer kardeşler adına tescil edilir. Ayşe, ketm-i verese davasıyla hakkını arayabilir. Bu makalede, ketm-i verese davaları, kavramsal çerçevesi, muris muvazaasıyla ilişkisi, usulî koşulları, ispat yükü ve Yargıtay uygulamaları ışığında ele alınacak; uygulayıcılar için dikkat edilmesi gereken noktalar vurgulanacaktır.

Ketm-i Verese ve Muris Muvazaası Kavramsal Çerçeve ve Farklar:

Ketm-i verese, bir mirasçının varlığının kasıtlı olarak gizlenmesiyle miras payından mahrum bırakılması durumudur. Bilindiği üzere mirasbırakanın ölümü sonrası, yasal mirasçıları gösteren mirasçılık belgesi (veraset ilamı) sulh hukuk mahkemesinden veya noterden alınır. Ancak bir mirasçının varlığı kasıtlı olarak beyan edilmezse, eksik veya hatalı bir veraset ilamıyla tereke paylaşılır. Bu durumda gizlenen mirasçı, kendi payı oranında tapu kaydının iptalini ve adına tescilini talep edebilir. Ketm-i verese, doktrinde “mirasçılık sıfatının saklanmasıyla oluşan hukuka aykırı fiil” olarak tanımlanır ve tapu sicilindeki yolsuz tescillerin düzeltilmesi için ayni hakka dayalı bir dava açılır (TMK m.1025).

Ketm-i verese, genellikle muris muvazaası kavramıyla ilişkilendirilir. Ancak muris muvazaasında, mirasbırakan sağken, mirasçılardan mal kaçırma kastıyla muvazaalı bir işlemle (örneğin, bağış gibi gösterilen satış) malvarlığını devreder. Ketm-i verese’de ise hile, mirasbırakanın ölümü sonrası, hatalı veraset ilamıyla ortaya çıkar. Örneğin, gayriresmî evlilikten olan bir çocuğun mirasçılığı gizlenirse, bu durum ketm-i verese davasına konu olabilir. Her iki durumda da tapu siciline yansıyan yolsuz tesciller kesin hükümsüzdür ve mirasçılar tarafından her zaman dava konusu edilebilir[2]. Yargıtay, ketm-i verese davalarını sıklıkla muris muvazaası içtihatları çerçevesinde değerlendirir, ancak ketm-i verese’de murisin kastını ispat yükü yoktur; odak, hatalı veraset ilamının düzeltilmesinde yoğunlaşmaktadır.

Zamanaşımı açısından, her iki dava türü de kesin hükümsüzlüğe dayandığından zamanaşımına tabi değildir (TMK m.589)[2]. Ancak, taşınmazın kadastro tespitiyle tescil edildiği durumlarda, Kadastro Kanunu’ndaki 10 yıllık hak düşürücü süre istisna oluşturabilir. Ketm-i verese davalarında ispat, genellikle resmi belgelere (nüfus kayıtları, veraset ilamı, tapu kayıtları) dayanırken, muris muvazaasında tanık gibi deliller daha ağırlıklıdır.

Ketm-i Verese Davalarında Usul ve İspat

Ketm-i verese davalarında, usulî koşullar ve ispat yükü, davanın başarısı için kritik önemdedir. Aşağıdaki noktalar, Yargıtay içtihatları ışığında öne çıkar:

1. Hasımlı Mirasçılık Belgesi: Gizlenen mirasçı, dava açmadan önce veya dava ile birlikte, mirasçılık sıfatını kanıtlayan hasımlı bir veraset ilamı almalıdır. Yargıtay, uyuşmazlığın çözümünün tüm mirasçıların belirlendiği bir veraset ilamına bağlı olduğunu vurgulamaktadır[3]. Bu nedenle, gizlenen mirasçı, asliye hukuk mahkemesinde tüm mirasçıları hasım göstererek veraset ilamının iptali ve yeni bir mirasçılık belgesi verilmesi için dava açmalıdır[4]. Şayet hasımlı veraset ilamı alınmadan tapu iptal ve tescil davası açılmışsa, mahkeme bu halde mirasçılık belgesinin tamamlanması için süre verir ve ilgili davayı bekletici mesele yapar[5].

2. Taraf Teşkili: Dava, tapuda taşınmazın maliki görünen kişilere (mirasçılar veya üçüncü kişiler) karşı açılır. Önemle belirtilmelidir ki, yanlışlıkla Tapu Müdürlüğü gibi makamların davalı olarak gösterilmesi, davanın usulden reddine yol açmaktadır. [6]. Miras hukukunda elbirliği mülkiyeti kuralı gereği, tüm mirasçıların davaya dahil edilmesi önerilir; ancak Yargıtay, gizlenen mirasçının payının üçüncü kişiye devredildiği hallerde, mirasçının kendi payı için tek başına dava açabileceğini kabul etmektedir[7].

3. İspat Yükü ve Deliller: İspat yükü, davacı gizlenen(ketmedilen) mirasçıdadır. Davacı öncelikle, mirasçı olduğunu hasımlı veraset ilamıyla kanıtlamalı; ardından, tapu kaydının yolsuz olduğunu göstermelidir[4]. Resmi belgeler (nüfus kayıtları, tapu kayıtları) temel delil olsa da, tanık beyanları gibi her türlü delil kullanılabilir. Özellikle, davalı üçüncü kişinin iyiniyet iddiası varsa, mahkeme bunun doğruluğunu titizlikle araştırmalıdır[8]. Zira iyiniyetli üçüncü kişinin TMK 1023 gereği kazanımı korunursa, davacı mirasçı tapu iptali yerine taşınmazın bedelini talep edebilecektir. Öte yandan yeri gelmişken belirtilmelidir ki Yargıtay, hatalı veraset ilamında yer alıp intikal yaptıran mirasçıların, kendilerinden başka bir mirasçı bulunduğunu bilmemelerinin hayatın olağan akışına ters olduğunu ve bu nedenle iyiniyetli kabul edilemeyeceklerine hükmetmiştir. Kanaatimizce isabetli olan bu karar, davalıların dava sonunda yargılama giderleri bakımından sorumlu olmalarına da neden olacaktır. [8].

4. Bilirkişi ve Hükmün Açıklığı: Miras paylarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi gerekebilir. Yargıtay, yaptığı temyiz incelemesinde raporların denetime elverişli olmasını ve miras paylarının açıkça gösterilmesini aramaktadır.[^9]. Hüküm, güncel tapu bilgilerine göre infaza elverişli olmalıdır; örneğin eski parsel numaralarıyla karar verilmesi bozma sebebidir[10].

5. Harç ve Giderler: Dava değeri(harca esas değer) taşınmazın tamamı içinde davacı mirasçının payına düşen miktardır[11]. Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de bu miktar üzerinden hesaplanması gerekir. Bu itibarla, eksik harç, vekalet ücretinin sınırlanmasına da neden olabilir.

6. Görevli ve Yetkili Mahkeme:

Dava, taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde açılır. Zira 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. Maddesine göre görevli mahkeme: “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” Yetkili mahkeme ise, yine 6100 s. Kanun’un 12.maddesinin birinci fıkrasına göre: “Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” Öte yandan, birden fazla taşınmaz hakkında dava açılacak ise, aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre: “Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir.”

Yargıtay Uygulaması ve Örnek Kararlar

Yargıtay, ketm-i verese davalarında tutarlı bir yaklaşım benimsemiştir. Örnek kararlar:

• Hasımlı veraset ilamının zorunluluğu (Yargıtay 1. HD, 23.05.2019, E.2016/10159, K.2019/3318)[^3].

• Tapu iptal davalarının kayıt malikine karşı açılması gerektiği (Yargıtay 1. HD, 17.09.2018, E.2015/15392, K.2018/12444)[^6].

• Mirasçılık belgesi davası sonuçlanmadan karar verilemeyeceği (Yargıtay 1. HD, 19.06.2018, E.2016/5849, K.2018/11282)[^5].

• Hükmün güncel tapu kayıtlarına uygunluğu (Yargıtay 1. HD, 25.03.2019, E.2016/7640, K.2019/2152)[^10].

• Üçüncü kişinin iyiniyetinin araştırılması (Yargıtay 1. HD, 06.06.2016, E.2014/16327, K.2016/6880)[^8].

• Miras taksim sözleşmelerinin tüm mirasçıların katılımı olmadan geçersizliği (Yargıtay 1. HD, 10.12.2009, E.2009/10114, K.2009/12836)[12].

Sonuç ve Uygulamaya Yönelik Değerlendirme ve Tavsiyeler:

Ketm-i verese davaları, miras ve gayrimenkul hukukunun kesişiminde yer alan karmaşık davalardır. Başarılı bir dava için, öncelikle müvekkilin mirasçılık sıfatı nüfus kayıtları ve hasımlı veraset ilamıyla netleştirilmelidir[4]. Dava, tapudaki mevcut malike karşı açılmalı ve mümkünse tüm mirasçılar davaya dahil edilmelidir[6][7]. İyiniyetli üçüncü kişi olasılığı gözetilerek, terditli taleple bedel tahsili istenmelidir[^8]. Bilirkişi raporları ve hüküm fıkrası, pay oranları ve güncel tapu bilgileri açısından açık olmalıdır[9][10].

Avukatlar, müvekkillerine süreci (hasımlı veraset ilamına ilişkin dava ve tapu davası) açıkça anlatmalı, olası yargılama süresi ve masrafları ile ilgili bilgileri şeffaf şekilde paylaşmalıdır. Taşınmazın başkasına devredilmiş olması halinde, devralan üçüncü kişinin iyiniyetli olması durumunda taşınmazın geri alınamayabileceği, ancak bedel talep edilebileceği müvekkile açıklanmalıdır.

melih-umut-yildizeli.jpg


Av. Melih Umut YILDIZELİ

Dipnotlar


[1]: Türk Medeni Kanunu’nda ketm-i verese davasına ilişkin özel bir düzenleme yoktur. Ancak uygulamada ve doktrinde yıllardır kabul edilmekte ve uygulanmaktadır. Yargıtay da birçok kararında ketm-i verese olgusunu muris muvazaası kapsamında değerlendirip hukuki sonuçlarını benzer şekilde uygulamıştır (örn. Yargıtay 1. HD, 10.12.2009 T., E.2009/10114, K.2009/12836).

[2]: Ketm-i verese nedeniyle tapu iptal ve tescil davalarında zamanaşımı veya hak düşürücü süre söz konusu değildir. Hatalı düzenlenen mirasçılık belgesinin iptali ve ardından açılacak tapu iptal davası, kesin hükümsüz işleme dayandığı için herhangi bir süreye tabi olmadan her zaman ileri sürülebilir. (TMK m.589 uyarınca da, mirasçılık belgesinin geçersizliği her zaman iddia edilebilir.)

[3]: Yargıtay 1. HD, 23.05.2019 T., E.2016/10159, K.2019/3318: “Ketm-i verese davalarında uyuşmazlığın çözümü, hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava sonucu, mirasbırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesine ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasına bağlıdır.”

[4]: Gizlenen mirasçı, çekişmeli mirasçılık belgesi alarak mirasçılık sıfatını tespit ettirmekle yükümlüdür. Hasımlı veraset ilamı, tüm mirasçıların dahil olduğu ve sonucunda kesin hüküm niteliğinde mirasçıların belirlendiği bir belgedir.

[5]: Yargıtay 1. HD, 19.06.2018 T., E.2016/5849, K.2018/11282: Mirasçılık belgesinin iptali davası sonuçlanmadan ketm-i verese davasında karar verilmesi doğru görülmemiş; anılan davanın sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiği belirtilmiştir.

[6]: Yargıtay 1. HD, 17.09.2018 T., E.2015/15392, K.2018/12444: “Tapu iptali ve tescil davaları kayıt malikine karşı açılır… eldeki davada Tapu Müdürlüğü hasım gösterildiğinden taraf teşkili yoktur.”

[7]: Yargıtay 1. HD, 05.02.2024 T., E.2023/6385, K.2024/741: Mirasçı olmadığı halde taşınmaz malikte görünen kişiye karşı, gerçek mirasçının kendi payı oranında tek başına dava açabileceği kabul edilmiştir.

[8]: Yargıtay 1. HD, 06.06.2016 T., E.2014/16327, K.2016/6880: Mahkemece, tarafların sunacağı tüm deliller toplanarak davalının iyiniyetli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiğini belirtmiştir. Ancak davalılar mirasçı ise, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2014/15094 K. 2014/19207 T. 09.12.2014:"Somut olayda, davalıların kendilerinden başka bir mirasçı daha olduğunu bilmemeleri hayatın olağan akışına ters olup, buna rağmen davacının ya da davacının babasının mirasçı olarak yer almadığı mirasçılık belgesiyle adlarına intikal yaptırmaları iyiniyetli olarak kabul edilemez."

[9]: Yargıtay 1. HD, 04.07.2013 T., E.2013/1739, K.2013/1739: Bilirkişi raporunda, miras bırakandan intikal eden taşınmazda tüm mirasçıların paylarının ve hesaplama yönteminin açıkça gösterilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

[10]: Yargıtay 1. HD, 25.03.2019 T., E.2016/7640, K.2019/2152: Kapatılmış eski parsel numarası üzerinden iptal-tescil hükmü kurulmasını doğru bulmamış; hükmün güncel tapu kayıtlarına göre ve infaza elverişli biçimde kurulması gerektiğini vurgulamıştır.

[11]: Yargıtay 1. HD, 30.05.2018 T., E.2015/11900, K.2018/10815: Dava değerinin, taşınmazın tüm değeri içinde davacının miras payına düşen kısım olarak hesaplanması gerektiğini karara bağlamıştır.

[12]: Yargıtay 1. HD, 10.12.2009 T., E.2009/10114, K.2009/12836 ve Yargıtay 1. HD, 15.03.2018 T., E.2015/2238, K.2018/7508: Yazılı şekilde ve tüm mirasçıların katılımıyla yapılmayan miras taksim sözleşmelerinin, sonradan ortaya çıkan mirasçıyı bağlamayacağı vurgulanmıştır.
 
Geri
Üst