A
Admin
Yönetici
Yönetici
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın şehadeti ve bölgedeki son gelişmelerin ardından, Tel Aviv yönetimi, direnişi ortadan kaldırmak için en uygun fırsatın doğduğunu düşünüyor. Bu çerçevede, ABD ve bazı Batılı ülkeler, Lübnan hükümetine eşi görülmemiş bir baskı uygulayarak Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını dayatıyor.
Söz konusu plan, yüzeyde “ulusal egemenlik” ve “silahların devletin tekeline bırakılması” gibi sloganlarla süsleniyor. Ancak perde arkasında, Washington’un asıl hedefi, İsrail’in güvenliğini kalıcı hale getirmek ve Lübnan’ı tamamen kontrol edilebilir bir yapıya dönüştürmek.
ABD’nin rolü ve içeriden işbirlikçiler
ABD, özel temsilcisi Thomas Barrack aracılığıyla Beyrut’a doğrudan siyasi ve güvenlik şartları dikte ediyor. Daha vahimi ise, Lübnan ordusunun teçhizat ve mali kaynaklarının büyük ölçüde Washington tarafından sağlanıyor olması. Bu durum, Hizbullah’ın zayıflatılması halinde ordunun ve devletin, tamamen ABD-İsrail eksenine mahkûm olacağı anlamına geliyor.
Bazı iç siyasi figürlerin, özellikle Lübnan ordusu komutanı Coseph Aoun’un bu plana dolaylı destek vermesi, ülkenin geleceği açısından ciddi bir tehlike olarak görülüyor. Zira yakın tarihte Suriye’de yaşananlar, İsrail saldırıları ve Batı’nın bölgeye dayattığı kaos, direnişin zayıflaması halinde Lübnan’ın da aynı kaderi paylaşabileceğini gösteriyor.
Hizbullah’ın rolü: Lübnan’ın kalkanı
Hizbullah, yalnızca İsrail’in saldırılarını engellemekle kalmadı; aynı zamanda DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı da en büyük savunma hattı oldu. Binlerce şehit vererek hem Lübnan’ın hem de bölgenin onurunu savundu. Bugün Hizbullah’ın zayıflatılması, yalnızca Şiiler için değil, tüm Lübnan halkı için büyük bir güvenlik boşluğu yaratacaktır.
Silahsızlandırmanın tehlikeli sonuçları
Eğer bu plan uygulanırsa, Lübnan yalnızca savunmasız kalmayacak, aynı zamanda İsrail’in yeni saldırılarına açık hale gelecektir. Çünkü ABD-İsrail ekseninde geri adım atmak, her zaman yeni dayatmaların önünü açmıştır. Bu kez hedef sadece Hizbullah değil; tüm Direniş Cephesi’nin tasfiyesi olabilir.
Direnişin stratejik cevapları
Hizbullah, düşmanın oyununu iç savaşa sürüklenmeden bozmayı hedefliyor. Bunun için:
Sonuç
Hizbullah’ın silahsızlandırılması, yalnızca bir Lübnan iç meselesi değil; ABD ve İsrail’in bölgesel güvenlik mühendisliğinin bir parçasıdır. Bu adım, Lübnan’ı savunmasız ve bağımlı hale getirirken, işgalci rejime cesaret verecektir.
Direnişin silahı, tehdit değil; Lübnan’ın onuru, bağımsızlığı ve güvenlik garantisidir. Her kim bu güvenceden vazgeçmeyi kabul ederse, ülkesini işgale ve kaosa açık hale getirir.
Söz konusu plan, yüzeyde “ulusal egemenlik” ve “silahların devletin tekeline bırakılması” gibi sloganlarla süsleniyor. Ancak perde arkasında, Washington’un asıl hedefi, İsrail’in güvenliğini kalıcı hale getirmek ve Lübnan’ı tamamen kontrol edilebilir bir yapıya dönüştürmek.
ABD’nin rolü ve içeriden işbirlikçiler
ABD, özel temsilcisi Thomas Barrack aracılığıyla Beyrut’a doğrudan siyasi ve güvenlik şartları dikte ediyor. Daha vahimi ise, Lübnan ordusunun teçhizat ve mali kaynaklarının büyük ölçüde Washington tarafından sağlanıyor olması. Bu durum, Hizbullah’ın zayıflatılması halinde ordunun ve devletin, tamamen ABD-İsrail eksenine mahkûm olacağı anlamına geliyor.
Bazı iç siyasi figürlerin, özellikle Lübnan ordusu komutanı Coseph Aoun’un bu plana dolaylı destek vermesi, ülkenin geleceği açısından ciddi bir tehlike olarak görülüyor. Zira yakın tarihte Suriye’de yaşananlar, İsrail saldırıları ve Batı’nın bölgeye dayattığı kaos, direnişin zayıflaması halinde Lübnan’ın da aynı kaderi paylaşabileceğini gösteriyor.
Hizbullah’ın rolü: Lübnan’ın kalkanı
Hizbullah, yalnızca İsrail’in saldırılarını engellemekle kalmadı; aynı zamanda DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı da en büyük savunma hattı oldu. Binlerce şehit vererek hem Lübnan’ın hem de bölgenin onurunu savundu. Bugün Hizbullah’ın zayıflatılması, yalnızca Şiiler için değil, tüm Lübnan halkı için büyük bir güvenlik boşluğu yaratacaktır.
Silahsızlandırmanın tehlikeli sonuçları
Eğer bu plan uygulanırsa, Lübnan yalnızca savunmasız kalmayacak, aynı zamanda İsrail’in yeni saldırılarına açık hale gelecektir. Çünkü ABD-İsrail ekseninde geri adım atmak, her zaman yeni dayatmaların önünü açmıştır. Bu kez hedef sadece Hizbullah değil; tüm Direniş Cephesi’nin tasfiyesi olabilir.
Direnişin stratejik cevapları
Hizbullah, düşmanın oyununu iç savaşa sürüklenmeden bozmayı hedefliyor. Bunun için:
Silahsızlanma kararlarını fiilen yok saymak ve halk hizmetleriyle taban desteğini artırmak.
ABD karşıtı Hristiyan ve Sünni gruplarla ittifak kurmak.
“Silahımızı Bırakmıyoruz” kampanyasıyla medya ve sosyal ağlarda karşı hamle yapmak.
Parlamento ve siyasi kanallar üzerinden dış müdahaleyi sınırlamak.
İçerideki işbirlikçilere, direnişin meşruiyetinin ve desteğinin hatırlatılması.
Sonuç
Hizbullah’ın silahsızlandırılması, yalnızca bir Lübnan iç meselesi değil; ABD ve İsrail’in bölgesel güvenlik mühendisliğinin bir parçasıdır. Bu adım, Lübnan’ı savunmasız ve bağımlı hale getirirken, işgalci rejime cesaret verecektir.
Direnişin silahı, tehdit değil; Lübnan’ın onuru, bağımsızlığı ve güvenlik garantisidir. Her kim bu güvenceden vazgeçmeyi kabul ederse, ülkesini işgale ve kaosa açık hale getirir.