TÜRK SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNDA UZLAŞMA

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
1. Giriş Türkiye’de sosyal güvenlik sistemini olumsuz yönde etkileyen en önemli unsurların başında kayıt dışı istihdam gelmektedir ve bu sorunla mücadele noktasında farklı yöntemler geliştirilmektedir. Asgari işçilik uygulaması da kayıt dışı istihdamı azaltmak, kayıt dışı istihdam nedeniyle ortaya çıkan gelir kaybını telafi etmek ve bu yönde prim ödeme yükümlüleri açısından caydırıcılığı artırmak maksadıyla getirilmiş bir düzenlemedir. Asgari işçilik düzenlemesinin temelinde, prim ödeme yükümlülüğünü zamanında ve eksiksiz yerine getiren kişiler ile bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişiler arasındaki farklılığı ve mali anlamdaki adaletsizliği ortadan kaldırmak yatmaktadır. Bu nedenle Türk sosyal güvenlik sisteminde ve sistemin finansmanında önemli bir rol üstlenmektedir. Bununla birlikte asgari işçilik incelemeleri neticesinde ortaya çıkan ihtilafların ortadan kaldırılması amacıyla prim alacağının ve yaptırımının azaltılmasını sağlayan uzlaşma müessesesi de 2008 yılında gerçekleştirilen reform ile Türk sosyal güvenlik literatürüne girmiştir. Ancak bu düzenleme gerek etkinlik gerek eşitlik açısından eleştirilen bir yapıya sahiptir. 2. Türk Sosyal Güvenlik Sistemi’nde Uzlaşma Uygulamasının Temeli: Asgari İşçilik Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde yer alan uzlaşma uygulamasının temeli asgari işçilik düzenlemesine dayanmaktadır. Asgari işçilik; kayıt dışı istihdam ile mücadelenin yanı sıra prim gelirlerinin artırılmasını da amaçlayan, bir işin yürütümü için gerekli olan en az kişi (işçi) sayısının bulunarak buna bağlı prim matrahı (sigorta primine esas kazanç) ve çalışma süresinin tespitine yönelik bir uygulamadır. Böylece işveren tarafından söz konusu iş için sosyal güvenlik idaresine yeterli işçilik ve prim matrahı bildirilip bildirilmediği belirlenmeye çalışılmaktadır. Yapılan inceleme sonucunda sosyal güvenlik idaresine bildirilmesi gereken asgari sigortalı sayısı, çalışma süresi veya prim matrahının altında beyanda bulunulduğu tespit edilirse geçmişe dönük olarak resen prim tahakkuku işlemi yapılmaktadır. Ancak bu prim tahakkuk işlemi sonucunda herhangi bir sigortalıya hizmet kazandırma söz konusu olmamaktadır. Nitekim asgari işçiliğin en önemli özelliklerinden birisi, sadece işverenin çalıştırdığı işçiler için ödenmesi gereken sigorta primlerinin tahsilini sağlaması[1] ve kayıt dışı istihdam edilmiş kişiler bakımından herhangi bir hak doğurmamasıdır[2]. Bu itibarla asgari işçilik uygulaması, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılmasından öte kayıt dışı istihdam nedeniyle ortaya çıkan prim kaybının telafi edilmesi amacına hizmet etmektedir. Türk sosyal güvenlik sisteminde asgari işçilik iki farklı yöntemle uygulanmaktadır. Birincisi, özel bina inşaatları ve ihale konusu işlerde yapılan asgari işçilik incelemeleridir. Söz konusu işler, işveren tarafından devamlı işyeri işçileri ile yapılabileceği gibi bu işler için özel olarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nda (SGK) tescil ettirilmiş geçici işyeri işçileri ile de yapılabilir. İşverenler, özel bina inşaatı işlerinde yapı kullanma izin belgesi alınabilmesi için, ihale konusu işlerde ise teminatın geri alınması ve hak edişin ödenmesi için SGK’dan borcu yoktur yazısı almaları gerekmektedir. Bu noktada SGK, bu işlemlerden önce söz konusu özel bina inşaatları veya ihale konusu işler için asgari işçilik incelemesi yapmaktadır. Bu işlemler öncelikle SGK’nın taşra teşkilatı (il müdürlüğü/merkez müdürlüğü) tarafından her iş için asgari işçilik tarifesi ile belirlenmiş matbu oranlara %25 oranında indirim uygulanarak yapılmakta, eğer fark prim borcu çıkarsa işverene ödemesi için tebliğ edilmektedir. Şayet işveren bu tutara itiraz eder veya malzemeli ve salt işçilikli faturalarının bulunduğunu iddia ederse SGK denetim elemanları tarafından işyeri kayıt ve belgeleri incelenmekte ve nihayetinde asgari işçilik oranlarında herhangi bir indirim uygulanmaksızın asgari işçilik denetimi gerçekleştirilmektedir. Asgari işçilik uygulamasında karşımıza çıkan ikinci yöntem ise, risk değerlendirme kriterleri kullanılarak SGK verileri üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda, SGK’ya yapılan bildirimler bakımından riskli olduğu tespit edilen devamlı işyerlerine yönelik yapılan incelemelerdir. Bu kapsamda SGK; sağlık, eğitim, ulaşım, gıda üretimi, turizm gibi sektörlerde düzenli olarak asgari işçilik incelemeleri gerçekleştirmektedir. Bu şekilde yapılan asgari işçilik uygulamasının yasal dayanağı ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 85 inci maddesidir. Bu maddenin birinci fıkrasına göre; “İşverenin, işin emsaline, niteliğine, kapsam ve kapasitesine göre işin yürütümü açısından gerekli olan sigortalı sayısının, çalışma süresinin veya prime esas kazanç tutarının altında bildirimde bulunduğunun tespiti halinde, işin yürütümü açısından gerekli olan asgarî işçilik tutarı; yapılan işin niteliği, kullanılan teknoloji, işyerinin büyüklüğü, benzer işletmelerde çalıştırılan sigortalı sayısı, ilgili meslek veya kamu kuruluşlarının görüşü gibi unsurlar dikkate alınarak tespit edilir. Söz konusu tespitler, Kurumun denetim ve kontrolle görevlendirilmiş memurları tarafından yapılır.” Söz konusu madde hükmüne göre asgari işçilik incelemelerinde; yapılan işin niteliği analiz edilmekte, işyerinde kullanılan teknoloji göz önünde bulundurulmakta, işyerinin büyüklüğü (kapasitesi) ele alınmakta, benzer işletmelerde çalıştırılan sigortalı sayısı ile kıyaslama yapılmakta ve ilgili meslek veya kamu kuruluşlarından çalıştırılması gereken sigortalı/çalışma süresi konusunda görüş alınmaktadır. 3. Sosyal Güvenlikte Uzlaşma Müessesesi ve Uygulanması 3.1. Uzlaşmanın Kapsamı Türk sosyal güvenlik sisteminde uzlaşma uygulaması, 5510 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin dokuzuncu ve onuncu fıkralarında düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeye göre uzlaşma uygulamasının kapsamı oldukça dar tutulmuştur ve tüm işyerlerinin borçları için uygulanmamaktadır. Buna göre uzlaşma, sadece devamlı mahiyetteki işyerleri için uygulanabilmektedir. Başka bir ifadeyle, bir ihale konusu işin veya özel bina inşaatının yapılması için SGK’da geçici olarak tescil ettirilmiş işyerleri açısından uzlaşma yoluna gitmek mümkün değildir. Daha teknik bir anlatımla, uzlaşmanın uygulanabileceği devamlı mahiyetteki işyeri, geçici veya mevsimlik olmayan, işyeri tescilinde 1 (bir) veya 2 (iki) mahiyet kodunda tasnif edilmesi gereken veya bu şekilde tasnif edilen işyerini ifade etmektedir. Devamlı mahiyetteki işyerlerinde yapılan asgarî işçilik incelemesi, Asgari İşçilik İncelemelerinde Uzlaşma Yönetmeliği’nin 4. maddesinin (b) fıkrasına göre; “işverenin Kuruma, emsaline, yapılan işin nitelik, kapsam ve kapasitesine göre işin yürütülmesi için gerekli olan sigortalı sayısının, çalışma süresinin veya prime esas kazanç tutarının altında bildirimde bulunduğunun saptanması halinde, işin yürütülmesi için gerekli olan asgarî işçilik miktarını, yapılan işin niteliği, bünyesinde kullanılan teknoloji, işyerinin büyüklüğü, benzer işletmelerde çalışan sigortalı sayısı, ilgili meslek veya kamu kuruluşlarının görüşü gibi unsurlar dikkate alınarak devamlı işyerleri hakkında yapılan asgarî işçilik incelemesini” ifade etmektedir. Uzlaşma müessesesi devamlı mahiyetteki işyerlerinin tüm borçlarına da uygulanamamaktadır. Burada borcun hangi kaynaktan doğduğu büyük önem taşımaktadır. Nitekim 5510 sayılı Kanun’un 85. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ilk cümlesi gereğince uzlaşma müessesesi sadece, SGK’nın “denetim ve kontrolle görevli memurları tarafından devamlı mahiyetteki işyerlerinde yapılan asgarî işçilik incelemesi sonucunda tespiti yapılan ve sigortalılara maledilemeyen fark sigorta primine esas kazanç matrahı üzerinden gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte hesaplanacak sigorta primi ve buna bağlı uygulanacak idari para cezalarında” uygulanabilmektedir. Dolayısıyla asgari işçilik incelemesi esnasında sigortalılara mal edilemeyecek olan fark sigorta primlerinin yanı sıra sigortalılara mal edilecek olan fark sigorta primlerinin de ortaya çıkması halinde sigortalılara mal edilecek olan fark sigorta primleri uzlaşma kapsamına alınamamaktadır. Ayrıca sigortalılara mal edilecek olan fark sigorta primleri ve bu sigortalıların çalışmaları nedeniyle kesilecek olan idari para cezaları da uzlaşma kapsamına girmemektedir. 5510 sayılı Kanun’un 85. maddesinin onuncu fıkrası uyarınca; “Uzlaşma neticesinde indirim yapılması nedeniyle tahsil edilmemiş olan sigorta primlerinin daha sonra Kurum veya mahkeme kararıyla sigortalılara mal edilmesi halinde, daha önce eksik tahsil olunan sigorta primleri, sigortalının çalıştığı süre ve sigorta primine esas kazancı dikkate alınarak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil olunur.” Uzlaşma kapsamına giren sigorta primine bağlı uygulanacak idari para cezaları, 5510 sayılı Kanunun 102. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca verilen idari para cezalarını ifade etmektedir. Dolayısıyla 5510 Sayılı Kanun’un 59. maddesi uyarınca “Kurumun defter ve belge incelemeye yetkili denetim ve kontrolle görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen raporlara istinaden, Kuruma bildirilmediği tespit edilen eksik işçilik tutarının mal edildiği her bir ay için, aylık asgari ücretin iki katı tutarında uygulanan idari para cezaları” uzlaşma kapsamındadır. 3.2. Uzlaşmanın Usulü Yukarıda kapsamı belirtilmiş olan uzlaşma, konuya ilişkin rapor SGK’nın ilgili birimine gönderilmesinden önce yapılabilmektedir. Dolayısıyla asgari işçilik raporunun ilgili birime gönderilmesinden sonra uzlaşma talep edilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, işverenler incelemeye ilişkin tutanağın düzenlenme tarihinden, konuya ilişkin raporun Kurumun ilgili birimine gönderilmesine kadar geçen süre içerisinde her zaman uzlaşma talebinde bulunabilirler. Uzlaşma uygulamasının nasıl ve hangi birimlerce gerçekleştirileceği hususu Asgari İşçilik İncelemelerinde Uzlaşma Yönetmeliği’nin 7 ila 11. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Uzlaşma için nezdinde inceleme yapılan işverenin bizzat veya noterden alınmış vekaletnameye dayanarak vekili vasıtasıyla; tüzel kişiler, küçük ve kısıtlılarla, vakıflar ve cemaatler ile tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunların kanunî temsilcileri marifetiyle yazılı olarak Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına başvurması esastır (Yönetmelik, md. 7/1). Uzlaşma talebinde bulunan işveren, tayin edilen uzlaşma gününden önce yazılı olarak Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına veya komisyona bu talebinden vazgeçtiğini bildirebilir. Bu durumda işveren uzlaşma talep etmemiş gibi işlem tesis edilir (Yönetmelik, md. 8/4). 5510 sayılı Kanun’un 85. maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre, uzlaşmaya varılması halinde, bu durum tutanakla tespit edilmelidir. Yönetmeliğin 11. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Belirlenen gün ve saatte işveren veya işveren vekilinin iştiraki ile toplanan uzlaşma komisyonu, uzlaşma sağlandığı takdirde durumu bir tutanakla tespit eder. Bu tutanak, Komisyon başkan ve üyeleri ile işveren veya işveren vekili tarafından imza olunur. İmzalanan tutanağın bir nüshası işveren veya işveren vekiline verilir. Bir nüshası da rapora eklenmek ve ilgili il müdürlüğüne gönderilmek üzere Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına gönderilir. İl müdürlüğü raporla birlikte intikal eden uzlaşma tutanağında belirtilen hususlara göre uzlaşılan gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte hesaplanan prim ve idarî para cezaları üzerinden gerekli işlemleri yapar.” 3.3. Uzlaşmanın Sonuçları Yapılan uzlaşma görüşmelerinin olumlu sonuçlanması ve tutanağın imzalanması halinde işveren açısından bazı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un 85. maddesinin dokuzuncu fıkrasında yer verilmiş olan bu sonuçlar şu şekilde sıralanabilir: - Uzlaşılan tutarlar kesin olup, uzlaşma konusu yapılan tutarlar hakkında işverence dava açılamamakta ve hiçbir mercie şikayet ve itirazda bulunulamamaktadır. - Uzlaşılan prim ve idari para cezaları, uzlaşma tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenmelidir. Uzlaşılan tutarların, bu sürede tam olarak ödenmemesi halinde uzlaşma bozulur ve uzlaşılan tutarlar kazanılmış hak teşkil etmez. - İşveren, uzlaşılan idari para cezası tutarı için ayrıca 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinin beşinci fıkrasında düzenlenmiş olan, “idarî para cezalarının, Kuruma itiraz edilmeden veya yargı yoluna başvurulmadan önce tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde peşin ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir.” şeklindeki peşin ödeme indiriminden yararlandırılmaz. - Uzlaşmanın temin edilememiş veya uzlaşma müzakeresinde uzlaşmaya varılamamış olması veya uzlaşmanın bozulması hallerinde işveren, bu konuya ilişkin daha sonra uzlaşma talep edemez. 4. Sosyal Güvenlikte Uzlaşmanın Etkinliği ve Etkileri 2008 yılında gerçekleştirilen sosyal güvenlik reformu ile sosyal güvenlik mevzuatına dahil edilen uzlaşma müessesesi bir bakıma vergi hukukunda uygulanan uzlaşma düzenlemesinin sosyal parafiskal gelirler (primler) için de uygulanabilmesi amacını taşımaktaydı. Nitekim idarenin alacağını daha hızlı tahsil edebilmesini sağlaması, mükellefle idare arasındaki olası ihtilafları ortadan kaldırması ve yargının iş yükünü hafifletmesi nedenleriyle uzlaşma uygulamasının lehine değerlendirmeler yapılmıştır. Ayrıca uzlaşma sayesinde prim alacağının daha az maliyetle ve şüpheli duruma düşmeden tahsili mümkün olabilecektir. Ancak vergiler ve primlerin kanunilik ve cebrilik gibi temel benzer özelliklerinin bulunmasına karşın karşılıklı olup olmama noktasında önemli farklılıkları göze çarpmaktadır. Vergilerin en temel özelliklerinden birisi karşılıksız olmalarıdır. Bu itibarla ödenen vergi tutarı ile faydalanılan kamusal hizmetlerin niceliği arasında bir bağlantı kurulamamaktadır. Primlerde ise belirgin bir karşılıklılık göze çarpmaktadır. Primler her ne kadar işveren payı açısından bir vergi etkisi ortaya çıkarsa da sigortalılar açısından ödenen primin tutarı ile hak edilen aylık, gelir ve ödeneklerin niceliği arasında bir bağlantı bulunmaktadır. Bu sebeplerle vergi uygulamalarındaki uzlaşma müessesesinin primler için birebir uygulanması, külfet-nimet dengesi ve eşitlik açısından bazı sakıncalar ve eleştiri noktaları ortaya çıkaracaktır. Bu doğrultuda sosyal güvenlik mevzuatındaki uzlaşma düzenlemesinin kapsamı çok sınırlı tutulmuştur. Bu kapsamda, sigortalılara maledilebilen nitelikteki prim alacakları kapsam dışı bırakılmış ve sadece asgari işçilik incelemeleri neticesinde ortaya çıkan ve sigortalılara maledilemeyen fark sigorta primine esas kazanç matrahı üzerinden gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte hesaplanacak sigorta primi ve buna bağlı uygulanacak idari para cezaları kapsama alınmıştır. Ancak bu durum da uzlaşma düzenlemesine getirilebilecek eleştirileri ortadan kaldırabilecek nitelikte değildir. Bir önceki başlıkta değinildiği üzere asgari işçilik düzenlemesi, kayıt dışı işçi çalıştırmış işyerlerinin ne kadarlık bir prim kaybına neden olduğunu çeşitli yöntemlerle tespit etmeye ve bu kaybın ortadan kaldırılarak söz konusu primlerin sosyal güvenlik bütçesine girmesini sağlamaya yarayan bir yapıya sahiptir. Ancak tahsil edilen bu primler nedeniyle genellikle herhangi bir sigortalıya hizmet kaydı yapılamamaktadır. Çünkü yapılan inceleme neticesinde kayıt dışı çalışan kişinin kim olduğu belirlenememiş, sadece prim kaybı tutarı tespit edilmiştir. Hal böyle olunca kayıt dışı çalıştırılan sigortalının isminin tespit edilemediği bir işyerine uzlaşma müessesesi ile bir avantaj sağlayıp, yapılan denetim sonucu kayıt dışı çalıştırılan sigortalının isminin tespit edildiği işyerine böyle bir imkân tanınmaması açık bir şekilde eşitsizlik göstergesidir. Hâlbuki her iki işyerinin neden olduğu prim kaybı tutarı aynı olmaktadır. Bir bakıma sosyal güvenlik sistemindeki uzlaşma düzenlemesi ile kayıt dışı istihdamda daha marifetli olan işyeri ödüllendirilmekte, marifetsiz olup kimi sigortasız çalıştırdığı tespit edilebilen işyeri ise bu imkândan faydalanamamaktadır. Türk sosyal güvenlik sisteminde uygulanan uzlaşma uygulamasının kapsam açısından eleştirilmesi gereken ve eşitsizliğe neden olan bir husus ise işyerinin yapısı ile ilgilidir. Yukarıda da bahsedildiği üzere asgari işçilik incelemeleri hem devamlı nitelikteki işyerleri için hem de geçici nitelikteki işyerleri için gerçekleştirilebilmektedir. Burada her iki işyeri türü için uygulanan asgari işçilik incelemesinde amaç ve sonuç aynı olup sadece yöntem farklılaşmaktadır. Nitekim ikisinde de yapılan inceleme sonucunda sigortalılara mal edilemeyen prim alacağı ortaya çıkmaktadır. Buna karşın asgari işçilik incelemelerinde sadece devamlı nitelikteki işyerlerinin uzlaşma kapsamına alınıp geçici nitelikteki işyerlerinin kapsam dışı tutulmasının herhangi bir mantıklı gerekçesi bulunmamaktadır. Asgari işçilik incelemelerinde geçici nitelikteki işyerleri ile daha fazla karşılaşılmakta ve çoğunluğunda denetime sevk edilmeksizin SGK’nın ilgili ünitesi tarafından asgari işçilik incelemesi sonuçlandırılmaktadır. Geçici nitelikteki işyerlerinin uzlaşma kapsamına dahil edilmesi halinde ciddi miktarlarda prim gelirinden vazgeçilebileceği ihtimali, kapsamın bu şekilde belirlenmesinde etkili olmuştur denilebilir. Ancak bu durum aşikâr olan eşitsizliği ortadan kaldıracak bir durum değildir. Yukarıda değinilen uzlaşma müessesesinin kapsam nedeniyle ortaya çıkardığı eşitsizlik uzlaşma komisyonlarının farklı uygulamaları nedeniyle de kendisini göstermektedir. Nitekim iki işverenin de uzlaşma talebinde bulunup, birinin uzlaşması ve diğerinin uzlaşamaması ya da her ikisinin de uzlaşıp farklı oranlarda tutarların tahsilinden vazgeçilmesi eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca sosyal güvenlik idaresinin prim borcunda yüksek oranlarda feragat etmesi prim ödeme yükümlülüğü ve kanunilik ilkesine de aykırılık göstermektedir. Çünkü yasa ile düzenlenmiş bir mali yükümlülüğün herhangi bir kritere bağlı olmaksızın idari bir kararla kaldırılması söz konusu olmaktadır. Bununla birlikte uzlaşma uygulaması, idari para cezalarının etkinliğini ve caydırıcılığını olumsuz yönde etkilemektedir. Uzlaşmanın varlığı, yasa koyucunun vergi cezalarının düzenlenmesindeki amacıyla da örtüşmemekte ve cezaların caydırıcılık özelliğini azaltmaktadır[3]. Son olarak uzlaşma müessesesinin prim ödeme yükümlüsünün algısı üzerinde de bazı olumsuz etkileri ortaya çıkabilmektedir. Nitekim devamlı nitelikteki işyerlerine ilişkin asgari işçilik incelemelerinde işverenler, ödevlerini yerine getirirken, uzlaşmanın varlığı nedeniyle sorumsuz bir şekilde davranabilmektedir. Ayrıca işverenler, zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmedikleri ödevlerini, daha sonra, idare ile uzlaşarak halledebilecekleri algısına kapılabilmektedirler[4]. Uzlaşma müessesesinin varlığının, denetimin verimli ve etkin işleyişini azaltarak, denetimi olumsuz yönde etkilediği de söylenebilir[5]. Doç. Dr. Mehmet BULUT --------------- [1] Selim Dağlıoğlu (2019). Kayıt Dışı İstihdamın Azaltılmasında Asgari İşçilik Uygulaması. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 12(2), s. 101. [2] Doğukan Eker (2020). Türk Sosyal Güvenlik Hukukunda Asgari İşçilik Uygulaması. Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Sayı: 16, s. 165. [3] Taha Emre Çiftçi (2020). Türk Vergi Hukukunda Uzlaşma Müessesesinin Vergi Cezalarının Caydırıcılığı Üzerine Etkisi Hakkında Bir Değerlendirme. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 4(2), s. 104. [4] İbrahi Atilla Acar ve M. Emin Merter (2004). Türkiye’de 1990 Sonrası Dönemde Vergi Denetimi ve Vergi Denetiminde Etkinlik Sorunu. Maliye Dergisi, Sayı: 147, s. 11. [5] Fatih Çavdar (2022). Türkiye’de Vergi Denetimini Etkileyen Faktörler: Uzlaşma Müessesesi. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 24(2), s. 769.
 
Geri
Üst