A
Admin
Yönetici
Yönetici
Son dönemde CHP’ye yönelik art arda gelen operasyonlar, soruşturmalar ve baskılar, siyasi kulislerde yoğun tartışmalara yol açıyor. CHP’li belediyelere yönelik “rüşvet” ve “usulsüzlük” iddiaları, parti yöneticilerine açılan davalar ve hatta Leman dergisindeki bir karikatürün bile CHP’li siyasetçilere bağlanarak istifa taleplerine dönüştürülmesi… Tesadüf mü sanıyorsunuz? Hayır. Bu bir satranç tahtası ve hamleler ince ince planlanmış gibi görünüyor. Peki, CHP neden bu kadar hedefte? Bu gelişmeler yalnızca bir partiye mi yönelik, yoksa daha geniş bir stratejinin parçası mı? İki temel tezi masaya yatırarak bu soruya yanıt arayalım. Birinci Hamle: Seçim Güvenliğini Bahane Et Sandığı Ertele Seçim güvenliği, hepimizin kutsal saydığı bir mesele. Kim istemez ki sandığın namusunu korumayı? Ancak son dönemde CHP’ye yönelik operasyonlar dikkat çekiyor. Örneğin, İstanbul’da CHP’li belediyelere yönelik “rüşvet” ve “usulsüzlük” iddialarıyla başlatılan soruşturmalar, sosyal medyada ve bazı basın organlarında geniş yankı buluyor. 2024-2025 yıllarında toplam 16 seçilmiş belediye başkanının görevden alındığı, bunların 8’inin CHP’li olduğu biliniyor; üstelik bu isimlerden hiçbiri henüz mahkemece suçlu bulunmuş değil. Bu soruşturmalar, sanki birileri “Bu parti usulsüzlük yapıyor” algısını yerleştirmek için çalışıyor. Doğal olarak da bu tutuklamalara toplumsal muhalefet gösteriliyor, CHP mitingler düzenliyor. Gençler, işçiler başta olmak üzere toplumun ciddi bir kesimi bu mitinglere katılım gösteriyor. Ve her miting sonrası ciddi ciddi “olay çıkmasın” endişesi herkesi kaplıyor. Çünkü herhangi bir olumsuz olayın büyük etkileri olabileceğini herkes biliyor. Bu hamlelerin amacı ne olabilir? Analitik olarak bakarsak, “seçim güvenliği yok” gerekçesi, bir seçimi tartışmalı hale getirmek ya da iptal etmek için bulunmaz bir kılıf 2019 İstanbul seçimlerinde “sandık güvenliği” tartışmalarının iptale yol açtığını hatırlayalım. CHP’yi suçlu sandalyesine oturtarak halkın güvenini sarsmak, ardından “Madem sandık güvenli değil, seçimi erteleyelim” demek, tanıdık bir senaryo değil mi? Leman karikatürü gibi bir meselenin bile CHP’ye bağlanarak istifa baskısına dönüştürülmesi, bu algı yönetiminin bir parçası gibi görünüyor ki CHP’li belediye başkanlarını rüşvet, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırmak vb gibi iddialarla gözaltına almak bu amaca doğrudan hizmet ediyor. İkinci Hamle: CHP’yi Zayıflat, Baskın Seçime Koş CHP, muhalefetin omurgası. Sokakta, kahvede, sosyal medyada nerede bir itiraz varsa, CHP’nin gölgesi orada. Bu yüzden, partiyi rüşvet iddialarıyla, hukuki manevralarla ya da Yargıtay’ın “mutlak butlan” kararlarıyla köşeye sıkıştırmak, muhalefeti tümden etkisiz hale getirmenin bir yolu. Yerelden örnek vereyim; Eskişehir’de, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’a yönelik “belediyenin borcu” eleştirileri ve müfettiş denetimlerinin siyasi bir baskı aracı olarak kullanıldığı iddiaları, bu sürecin yerel örnekleri. Ya da Leman dergisindeki bir karikatürün CHP’li Tepebaşı Belediye Meclis Üyesi Atilay Dalgıç’a bağlanması, bu algı operasyonunun bir başka örneği. 26 Haziran 2025’te Leman dergisinde yayımlanan bir karikatür, Hz. Muhammed ve Hz. Musa’nın karikatürize edildiği iddiasıyla tartışma yarattı. Dalgıç, Tepebaşı Belediyesi Meclis toplantısında bu karikatürü “ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirerek, “Karikatürde bir yorum farkı var. Kimine göre hakaret yoktur, kimine göre vardır. Peygamberimize yönelik her türlü saldırıyı kınarız” dedi. Ancak bu açıklama, AKP’li isimler tarafından çarpıtılarak Dalgıç’ın istifası talep edildi. AKP Eskişehir İl Başkanı Gürhan Albayrak, “Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç samimiyse, bu zatın derhal istifasını almalıdır” diyerek CHP’yi hedef aldı. Benzer şekilde, AKP Tepebaşı İlçe Başkanı Muhammed Ali Kaya, Dalgıç’ı “mahlûkat” ve CHP’li meclis üyelerini “sürü” olarak nitelendirerek, “Burası Müslüman ülkesi, salyangoz sattırmam” gibi provokatif ifadelerle tartışmayı alevlendirdi. AKP Eskişehir Milletvekili Nabi Hatipoğlu da Leman olayına sessiz kalan siyasilere tepki göstererek, CHP’yi doğrudan eleştirdi. Analitik olarak bakarsak, bu taktik rakibi zayıflatıp avantaj sağlama üzerine kurulu. CHP’nin iç meselelerle boğuşması, muhalefetin ortak bir strateji geliştirmesini zorlaştırır. Baskın bir seçim, bu dağınıklıktan faydalanmak için ideal bir zemin yaratabilir. Örneğin, partiye kayyum atanması ya da mutlak butlan kararının çıkması partiyi oldukça zayıflatır. Buna uygun olarak da baskın seçim yapılabilir. Mesela ORC Araştırma’nın Haziran 2025 Eskişehir anketinde CHP’nin oy oranının %41.9’a yükseldiği, AK Parti’nin ise %27.1’e gerilediği görülüyor. Bu, CHP’nin zayıflatılmasının, iktidarın yerel ve ulusal avantaj arayışının bir parçası olabileceğini düşündürüyor. CHP ve Halk Ne Yapmalı? CHP’nin bu süreçte şeffaf hareket etmesi, iç tartışmalardan uzak durarak birleşik bir duruş sergilemesi kritik. Doğru listelerin hazırlanması ve kamuoyuna halkın içinde, insan merkezli bir listenin hazırlanması şart. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’un “fermuar sistemi” önerisi, partinin toplumun her kesimine hitap edecek bir liste oluşturması gerektiğini gösteriyor. Halk, oyuna sahip çıkarak provokasyonlara kapılmadan sandığa sahip çıkmalı.