A
Admin
Yönetici
Yönetici
TBMM'nin açılması, Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri süreciyle ortaya konulan; Millî İradenin iktidar olmasıydı. 16 Mart 1920 günü İstanbul'da Meclis-i Mebusan'ın basılarak kapatılması, Ankara'da Milli Meclis'in açılmasını elzem kıldı. Atatürk, buna ilişkin olarak Hakimiyeti Milliye gazetesine verdiği demeçte şunları anlatır: “İstanbul'a büsbütün kement vurulmuş, millet ve memleket başsız kalmıştı. Onun bağımsızlığını düşünmek ve kurtarmak için Ankara'da milli bir meclis toplamak lazım geldi. (...) Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.11, Kaynak Yayınları, 2005, s.142-143.) ANKARA’DA HERKES AYAKTA 19 Mart günü bütün illere, Meclis'in açılacağına ilişkin beyanname gönderildi. Bu da tatlı ve ılık bir bahar günü (23 Nisan 1920), Hacı Bayramı Veli Cami'nde kılınan cuma namazdan sonra gerçekleşti. 25 bin nüfuslu Ankara'da herkes akın akın Meclis binasına koştu, kurbanlar kesildi ve dualar 'milli birlik' için okundu. O gün, Türkiye'nin kuruluşuna ve ardından gelecek olan zaferlere imza atacak olan devrimci Meclis'e ilk harç konulmuş oldu. TARİHİ BİNADA TARİHİ ADIM Meclis 100 milletvekiliyle açıldı. Daha sonra bu sayı 300'ü buldu. O günün koşullarında bazı vekiller ya cephede ya da başka görevler nedeniyle izinliydi. Yokluklarla açılan Meclis o günleri yaşayanlara göre en kutsal mekândır! İttihat ve Terakki'nin yarım kalan eski binasında, sağdan soldan toplanan sıralarla Meclis açılır. 'Milli Bayram' olarak kutlanması ise birinci yıldan itibaren gerçekleşir. Gazi Hazretleri, 23 Nisan 1922 günü Anadolu gazetesine verdiği demeçte şunları vurgular: “Türkiye milli tarihinin başlangıcı, yeni bir dönem noktasıdır. (...) Türkiye halkının milli bir hükümet kurmak hususunda gösterdiği harikayı ifade eder.” (ATABE, C.12, s.391.) TEREDDÜTSÜZ İNANÇ Mustafa Kemal Paşa, 24 Nisan günü Meclis'te yaptığı uzun konuşmada ise milli amacı şu ifadelerle açıklar: "Davamızın meşruiyeti ve bütün milletlerin ve kavimlerin insanlık ve adaletten nasibini almış olduğuna inanmış olduğumuz yüreklerinin bizimle ortak ve bize daima yardımcı ve destek olduğuna tam emniyetimiz, muvaffakiyet ümitlerimizin kalplerimizde bir tereddüt anına bile düşmemesini temin edecek nihayetsiz kuvvetlerdir, özellikle cenabı hak daima bizimledir." (ATABE, C.8, s.71.) İLK DOSTLUK ELİ SOVYET RUSYA’YA 26 Nisan günü Sovyet Rusya devriminin lideri Lenin'e dostluk mektubu gönderilir. 9 Mayıs günü de Rusya'ya gidecek heyet belirlenir. Böylece müttefiklik konusunda tarihi adım atılır. Lenin'e gönderilen birinci teklifnamede şunlara değinilir: “Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla, mesai ve harekât birliğini kabul ediyoruz.” (Age., s.114.) ‘İNGİLTERE DÜŞMANIMIZDIR’ Kemal Paşa ilk demecini de Chicago Daily Tribune muhabirine verir, Padişah için “İngilizlerin esiri” der ve ekler: “Büyük Britanya bizim düşmanımızdır.” (Age.s.117.) Meclis'in açıldığının ertesi günü İstanbul'un kışkırtmasıyla iç isyanlar başlar. Bir süre sonra da milli önderler hakkında idam fermanı yazılır. Ankara'nın inançlı duruşuna bunlar etki yapmaz! 3 Mayıs günü kurulan ilk hükümetin bunlara cevabı ise anlamlıdır: “Dış ve iç kışkırtmalarla meydana getirilen hayınlık olaylarının etkili biçimde ortadan kaldırılmasını en büyük bir vatan görevi saymaktayız.” (Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, Yeni Gün A.Ş., İstanbul, 1999, s.33-34.) ‘DAVA MİLLET DAVASIYDI’ İlk vekillerden gazeteci Yunus Nadi Bey, o günün coşkusunu şöyle anlatır: “Öyle tahmin ederim ki o gün Ankara'nın Hacıbayram Cami'nden başka bir mabedinde cuma namazı kılınmamıştır. Bayraklar önde, Mustafa Kemal Paşa ve mebuslar onları takip ederek Meclis'e gitmek için kesif bir insan kütlesini yarmak lazım geliyordu. Bu kolay bir şey değildi. Sen gitmek istiyorsan o halk da gitmek istiyordu. Dava millet davası idi. Halk da onda senin kadar alakadardı. Yürümekten ziyade bütün halk ile beraber dalga dalga ilerleniyordu.” (Birinci Büyük Millet Meclisi, Yeni Gün A.Ş. İstanbul, 1998, s.34-35.) MUKADDERATINI ELİNE ALDI Meclis, en yaşlı üye Sinop vekili Şerif Bey tarafından açılır. Konuşma metnini Mustafa Kemal Paşa hazırlar: “Bu Yüce Meclis'in Reisi Sinni sıfatıyla ve Allah'ın yardımı ile, milletimizin dahili ve harici tam bağımsızlık dahilinde mukadderatını bizzat üstlenmeye ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek BMM'ni açıyorum.” (ATABE, C. 8, s.25.) ‘TÜRK CUMHURİYETİ İLAN EDİLDİ’ Yunus Nadi Bey'in buna yorumu ise şöyle olur: “Şerif Bey için en büyük talihtir ki kendisi bu cümlede daha o vakit Türk Cumhuriyeti'ni ilan ediyordu. Bütün Türkiye'nin istinatgâhı ve kâbesidir.” (Yunus Nadi, s.38.) Mutlu haberi Anadolu Ajansı bütün dünyaya duyurur. Yunus Nadi'ye göre, her taraftan gelen tebrik telgrafları toplansa, kendi başına bir cilt teşkil eder. “Meclis'in açılmasıyla millet, İstanbul işgaliyle bir an için kaybolur gibi olan birlik noktasını bulmuş, Meclis ise milletin bu coşkusundan bir daha azami kudret ve kuvvet almıştı." (Age., s.37.) Meclis oturumu, açış konuşmasından sonra kapanır. Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa uzun bir konuşmasıyla, bir anlamda yeni Türk devletinin esaslarını açıklar. Aynı gün de Meclis Reisi seçilir. KUVAYI MİLLİYE RUHU Lise 2. sınıf öğrencisi iken Meclis'e kâtip olan Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ise “Gözümün önünde bir devlet doğdu” dedikten sonra, o günü şöyle anlatır: “BMM, Kuvayi Milliye ruhunu temsil eden bir meclisti. Milli güçlerin bütün milletçe benimsenmesinden oluşan bir ruh, milli bir kükreyiş demekti bu. İlk meclisin parolası da oldu. Bu Meclis, belki de dünya tarihinde benzeri olmayan bambaşka bir milli kuruluştu.” (İlk Meclis, s.5-7.) ‘BAĞIMSIZLIK AZMİ DAHA ÇOK’ Velidedeoğlu anlatmaya devam ediyor: "Milletvekillerinin kılık kıyafetleri değişik ve renk renk, ama gönülleri ve amaçları bir. Gerçi Meclis binası küçük ve eşyası gösterişsiz, ama dava büyük. Türk milleti ya düşmanı yurdundan kovacak ve özgür yaşayacak, ya da son erine kadar ölecek. Parola bu. Gerçi para yok, ama halkın cömertliği ve gönül zenginliği sonsuz. Gerçi düşman bir değil, pek çok; zayıf değil, çok güçlü; ama Türk'ün kükreyişi ve bağımsızlık azmi daha güçlü.” (Age., s.17.) [article id="5479" color="bg-primary"][/article]