A
Admin
Yönetici
Yönetici
Kişinin hemhâl olduğu sözün, suretin, eylemin, sanatın tabiatından hissedar olmaması düşünülemez. İnsan dünyada neyi meşguliyete değer görüyorsa zaman içinde ona benzer. Velev ki yakın kıldığı, karakter özelliklerine aykırı bir yerde dursa bile… Ahmet Tepe şiir macerasını sesi, sessizliği, dinginliği, kendi içine yönelmiş yürüyüşüyle tesis etmiş ve bu seviyeyi yapısının bir parçası hâline getirmiş güzel bir şair. Belki de tam tersi, şiirleri o kırgın, vakur yürüyüşten hissedar. Şairin daha önce Hece yayınlarından çıkan Böyle Uzakta adlı eserini okumuştum. Suya yansıyan gönül odalarıydı satırları. Ocak 2025’te okuruyla buluşan son eseri Yüzümün Atlas Rüzgârı’nda ise kabiliyetini daha ileri bir merhaleye taşıdığını fark ettim. 66 sayfa hacmindeki kitap Fabrik imzasıyla çıkmış. Kapağı, toprakla yoğrulup kuruduğu için çatlakların aşındırdığı bir yüz tasarımına sahip. Dikkatli bakıldığında yüzün kaplandığı nesne cam ya da mermere de yorulabilir. Her hâlükârda orada rüzgârın aşındırdığı bir suret nöbet tutuyor ve okur kapıdan geçer geçmez yüzü merkeze alan mısralara karşı bir farkındalık geliştiriyor. Kitabın ilk şiiri “Sessiz ve Güzel”. Sessiz, uzun, güzel fasılalarla durdum burada. Zira şiir sade ama çarpıcı imge dünyasıyla, “bağlanmış iyilik”le, “ışıltılı veda” ile ”bilge yağmur”la, “mümin akşam”la, “bağışlayıcı güneş”le kalbi kırılınca nereye bakacağını sorgulayan insan üzerinden büyülü bir atmosfere götürüyor okurunu (s. 9); Sevmeliydim seni sessiz ve güzel Sonra koşup gitmek bir çocukluk ormanına Belki de unutuşla, kaçışla sonsuz Konuşulmayan bütün dillerin hıncıyla Kalemim, kaderim ben buralı değilim İstanbul kolpa İsfahan kırgın dünya çok uzak Ah! Ben insan acısının öbür ucundan geldim Tepe’nin mısra evreni yüksekten uçan, şaşalı iddialar taşımıyor. Bağırmıyor. Zorlamıyor. Sınırlarımızı baskılamıyor. Aksine yüzünü bize dönen, içimize usulca dokunan latif bir tanıdıklık var orada, kırgın kuşların sesiyle bestelenmiş o sade ve sakin bahçede: “Ey zülfünü boynuma dolayan korku, bırak geçeyim/Bir küheylan bırakayım sabahın tenha evine (s. 14)”, “Ben dünyanın Allah’a bakan yüzünü seviyorum (s. 19)”, “Ya da bir ayet gibi iniyorduk üstüne yorgun sevincimizin (s. 34)”, “Ne yapsın insan çürümüş sessizliği (s. 50)”, “Güzel bütün yalnızlığıyla bir annenin eli (s. 64)”. Görülmekte ki Ahmet Tepe şiirlerinin bir özelliği de güzelliğinin, çığırtkan bir zeminde bulunmamasından kaynaklanıyor. Nitekim şair yeni imgeler ortaya koyarken onları ruhumuza tanıdık bir iklimden seçiyor. “Kapı kapı dolaşan bir kalbin uzunca yorgunluğu (s. 62) olarak tanımlanan bu aşinalık yağmur yutmuş iğde ağaçlarının serin nefesinden, akşam ezanıyla evlerine dönen çocukluk hüznünden, bir annenin dudaklarında şekillenen sus işaretinden nasip alıyor. Şiirlerin hasretle yoğrulan hüznü baskın bir tema olarak fark ediliyor. Sonra bu mısralarda Filistinli bir acı; çağı irdeleyen, çağın insanına kafa tutabilen bir sancı öne çıkıyor. Filistinli çocuk Rim’e ithaf edilen “Suç Mahallinde Özçekim” şiiri dışında da şair Filistin’den en uzak göründüğü anlarda bile ani bir kararla yön değiştirerek ondan bahsediyor; tabiata, insana, eşyaya bakarken yüzünü o kırmızı utanca çeviriveriyor. Bu arada Yüzümün Atlas Rüzgârı’nın sık kullanılanlarındaki ilk kelimesinin “yüz” olduğunu söylemek gerekiyor. “Sabahladığım şu yaşlı yüzümle/Allah’ım sen yeniden insan kıl beni (s. 12)”, “Nereye gömeyim yüzüne bulaşmış kelimelerimi (…) Mutsuzluğum okunaksız bir taş olurdu yüzümde (s. 13), “Tanıyordu yüzümü bir yerlerden sabah yağmurları/Parçalanmış çocuk bakışları (s. 37)”, “Yüzüm pişmanlığın ve tövbenin haritası (s. 39)”, “Bu şehirden yüzümde bir sabahyıldızıyla geçebilirim (s. 55)”, “Yüzümüzdeki suç lekeleri, kalbimizdeki her şey (s. 63)” gibi kimi mısralarla sahip olunan bu fark ediş, salt kitap isminin yarattığı algıda yaşanan bir seçicilikten ibaret değil. Neticede kısa zaman içinde kitaba adını verenin de müstakil bir şiir değil, “Bir Akşam Şehri Basan Barbarlar” adlı şiirde geçen bir imge olduğu fark ediliyor, şık bir tercih. Üstelik kitaba isim olan bu imgenin okunduğu şiirde de, şairin içinde tırmanan o sancının ayak sesi duyuluyor. Savaşın, kanın, gözyaşının hükümran olduğu dünyaya başkaldıran bir karınca gayreti, bir serçe telaşı… Yüzümün Atlas Rüzgârı severek okuduğum bir kitap. Yolu açık, yolculuğu aydınlık olsun. Selam ile.