A
Admin
Yönetici
Yönetici
Uzun zamandır yazmıyorum... Açıkçası sıkıldım artık... 3,5 yıldır yazdım, konuştum, sordum, söyledim... Helvacıoğlu döneminden, Özcan dönemine... Halkın şikâyet ettiği ve “yanlış bu iş” dediği ne varsa, çekinmeden ifade ettim... Bize demokrasi diye yutturulan ancak gerçekte iki kötüden birini seçme şansı verilen ülke genel siyaseti, yerelde de aynı çizgide olunca... Hangi güruh, kimden ne ölçüde nemalanacağına karar veriyor ve bizler de buna “seçim” diyoruz... Sonra, kimin yandaşı isen o kadar çıkarın oluyor... Tabi bu söylediklerim, siyaset yapan ve bunlardan tırtıklanan, çoğunluk gibi görünen ama aslında yakın zamanda soyu tükenecek olan basit ve yalnız azınlıkla ilgili... Öte yandan bir de halk var... Her şeyi gören, bilen, yaşayan... Ve bazen insanlar, küçücük bir sitemle, bizim sayfalarca yazdıklarımızın çok ötesine geçebiliyor... Meselâ bugün 3. sayfamızda bir haber var... Keşan’da bazı alanlarda epeyce uzamış yabani otların kesilmemesinden şikâyetçi olmuş... Bize ulaşarak rahatsızlığını dile getirmiş... İlk bakışta “ne var bunda?” denebilecek kadar önemsiz gibi görünebilir... Sonuçta “ot işte”... Ama haberin detayını iyi okursanız, siteminde esasen ilgisizlikten ve görmezden gelinmekten, yani aslında hepimizin yaşadığı o rahatsız edici duygudan söz etmiş... Ve şöyle bitirmiş: “Biz, Keşan için iyi olanı seçtiğimizi düşünmüştük ama görünen asla öyle değil...” İşte bu kısa ve net cümle bana göre hem Keşan’ın, hem de Türkiye’nin son 20 yılındaki ansiklopedik travma tarihinin en güzel özetidir. Değme gazeteciyim, düşünürüm, yazarım diyenlere taş çıkartır... Tebrik ederim.