A
Admin
Yönetici
Yönetici
Gazze’de yaklaşık iki yıldır soykırım yapan terör örgütü İsrail’in saldırganlığı Ortadoğu’yu istikrarsızlığa sürüklüyor. ABD’yi arkasına alan İsrail’in basınında yer alan ‘Poseidon Planı’ başlığıyla Türkiye’nin KKTC’de SİHA üssü kurduğu yönündeki haberlerde İsrail’e tehdit olduğu vurgulanarak askeri müdahalenin gündeme alınabileceği yönünde skandal açıklamalara yer verildi. Akademisyen Prof. Dr. Vişne Korkmaz, Akademisyen Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın ve Akademisyen Muhammed Mazhar Şahin söz konusu planı Milat’a değerlendirdi.
İsrail’in Ortadoğu’daki en güçlü aktör kalma kumarı oynadığını ifade eden Prof. Dr. Vişne Korkmaz, “Gittikçe yıpranan İsrail Gazze’de soykırım yapmasına rağmen başarıya ulaşamadı, Hamas hala Gazze’de. İsrail Doğu Akdeniz’de kendisiyle iş birliği yapan GKRY üzerinden KKTC’nin haklarını hiçe sayarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve Türkiye’yi sınırlandırmak arzusundaydı. İsrail’in Türkiye’yi bir meydan okuyucu olarak görme meselesi değişmedi. İsrail amacına ulaşmayacağının farkında, bu nedenle kuvvet kullanma tehdidinde bulunuyor” dedi.
KKTC’yle Türkiye arasındaki savunma bağlarının sorgulanamayacağını belirten Korkmaz, “KKTC bizim topraklarımızın kendi savunmamızın bir uzantısı. KKTC’ye karşı her tehdit, karşısında Türkiye’yi bulur. Coğrafi olarak da yakınız. KKTC’de çeşitli üslerimiz ve askeri bir varlığımız var. KKTC’ye yönelik her türlü tehdit Türkiye’ye yönelik sayılır. Türkiye çok güçlü konvansiyonel bir ülke hatta Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi. Böyle bir ülkeye yönelik tehdide başvurmak belli bir maliyeti göze almadan gerçekleştirilmez. Üstelik Türkiye NATO üyesi. Bu ancak bir fantezi olarak dillendirilmiş bir durum. Türkiye ve İsrail’in doğrudan askeri karşılaşmasının çok büyük maliyeti olur ki bunu ABD de bilir. Ortadoğu’daki tüm dengeler bu tür karşılaşmayla değişir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin KKTC ile yürüttüğü savunma iş birliğinin uluslararası hukuka uygun ve iki egemen siyasi yapının ortak güvenlik ihtiyaçları temelinde şekillenen meşru bir ortaklık olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın, “İsrail basınında “Poseidon Planı” başlığıyla yer alan ve KKTC’nin Türkiye tarafından bir SİHA üssüne dönüştürüldüğü yönündeki iddialar, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarına ve meşru güvenlik politikalarına yönelik mesnetsiz bir söylem üretimidir. Bu tür haberler, medya organları üzerinden kamuoyunu yönlendirme amacı güden ve Türkiye’nin bölgesel varlığını hedef alan dezenformasyon niteliği taşıyor” şeklinde konuştu.
Doğu Akdeniz’de son yıllarda artan jeopolitik rekabetin Türkiye’yi hem kendi güvenliği hem de KKTC’nin güvenliği için savunma kapasitesini geliştirmeye yönlendirdiğini belirten Açıkalın şu şekilde konuştu: “Bu kapsamda KKTC’de konuşlandırılan insansız hava araçları, yalnızca caydırıcılığı artırmaya değil, aynı zamanda barış ve istikrarın korunmasına hizmet ediyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’de hem kendi haklarını hem de Kıbrıs Türk halkının meşru çıkarlarını koruma kararlılığındadır. Türkiye ile KKTC arasındaki iş birliği, karşılıklı güven ve ortak savunma anlayışı üzerine kurulu.”
İsrail basınında yer alan planın, büyük ölçüde gerçek dışı ve spekülatif bir nitelik taşıdığını vurgulayan Muhammed Mazhar Şahin, “Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde garantör ülke konumunda olduğu, bölgede ciddi bir askerî varlık bulundurduğu ve bu varlığın uluslararası anlaşmalarla güvence altına alındığı, uluslararası kamuoyu tarafından da bilinen bir gerçek. Buna rağmen İsrail, ABD ve Avrupa ülkelerinin desteğini arkasına alabilmek amacıyla, Türkiye’nin KKTC’de SİHA üssü kurduğunu ve bu üssün İsrail’e karşı kullanılacağını iddia ediyor. İsrail’in tehdit dilinin arkasındaki temel neden, bölgede Türkiye’nin artan askerî ve stratejik etkinliğini daha net bir şekilde hissetmeye başlamasıdır” diye konuştu.
İsrail’in tehditlerinin fiilî bir saldırıya dönüşme ihtimalinin oldukça düşük olduğunu ifade eden Şahin sözlerini şöyle noktaladı: “İsrail, Türkiye ile doğrudan bir askerî çatışmayı göze alabilecek bir konumda değil çünkü Türkiye’nin askerî gücünün, hem de Türkiye’nin yalnızca kendisinden ibaret olmadığının bilincinde olduğunu düşünüyorum. İsrail’in, Türkiye’nin KKTC’deki askerî üssüne yönelik herhangi bir saldırı planlaması durumunda, Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde meşru müdafaa hakkını kullanacağı açık ve böyle bir savaşa her yönüyle hazırlıklı. Dolayısıyla İsrail, böyle bir riski göze alamaz.”
İsrail amacına ulaşamayacağının farkında
İsrail’in Ortadoğu’daki en güçlü aktör kalma kumarı oynadığını ifade eden Prof. Dr. Vişne Korkmaz, “Gittikçe yıpranan İsrail Gazze’de soykırım yapmasına rağmen başarıya ulaşamadı, Hamas hala Gazze’de. İsrail Doğu Akdeniz’de kendisiyle iş birliği yapan GKRY üzerinden KKTC’nin haklarını hiçe sayarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve Türkiye’yi sınırlandırmak arzusundaydı. İsrail’in Türkiye’yi bir meydan okuyucu olarak görme meselesi değişmedi. İsrail amacına ulaşmayacağının farkında, bu nedenle kuvvet kullanma tehdidinde bulunuyor” dedi.

Ortadoğu'da tüm dengeler değişir
KKTC’yle Türkiye arasındaki savunma bağlarının sorgulanamayacağını belirten Korkmaz, “KKTC bizim topraklarımızın kendi savunmamızın bir uzantısı. KKTC’ye karşı her tehdit, karşısında Türkiye’yi bulur. Coğrafi olarak da yakınız. KKTC’de çeşitli üslerimiz ve askeri bir varlığımız var. KKTC’ye yönelik her türlü tehdit Türkiye’ye yönelik sayılır. Türkiye çok güçlü konvansiyonel bir ülke hatta Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi. Böyle bir ülkeye yönelik tehdide başvurmak belli bir maliyeti göze almadan gerçekleştirilmez. Üstelik Türkiye NATO üyesi. Bu ancak bir fantezi olarak dillendirilmiş bir durum. Türkiye ve İsrail’in doğrudan askeri karşılaşmasının çok büyük maliyeti olur ki bunu ABD de bilir. Ortadoğu’daki tüm dengeler bu tür karşılaşmayla değişir” ifadelerini kullandı.
Mesnetsiz bir söylem
Türkiye’nin KKTC ile yürüttüğü savunma iş birliğinin uluslararası hukuka uygun ve iki egemen siyasi yapının ortak güvenlik ihtiyaçları temelinde şekillenen meşru bir ortaklık olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın, “İsrail basınında “Poseidon Planı” başlığıyla yer alan ve KKTC’nin Türkiye tarafından bir SİHA üssüne dönüştürüldüğü yönündeki iddialar, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarına ve meşru güvenlik politikalarına yönelik mesnetsiz bir söylem üretimidir. Bu tür haberler, medya organları üzerinden kamuoyunu yönlendirme amacı güden ve Türkiye’nin bölgesel varlığını hedef alan dezenformasyon niteliği taşıyor” şeklinde konuştu.

Türkiye ve KKTC karşılıklı güven demek
Doğu Akdeniz’de son yıllarda artan jeopolitik rekabetin Türkiye’yi hem kendi güvenliği hem de KKTC’nin güvenliği için savunma kapasitesini geliştirmeye yönlendirdiğini belirten Açıkalın şu şekilde konuştu: “Bu kapsamda KKTC’de konuşlandırılan insansız hava araçları, yalnızca caydırıcılığı artırmaya değil, aynı zamanda barış ve istikrarın korunmasına hizmet ediyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’de hem kendi haklarını hem de Kıbrıs Türk halkının meşru çıkarlarını koruma kararlılığındadır. Türkiye ile KKTC arasındaki iş birliği, karşılıklı güven ve ortak savunma anlayışı üzerine kurulu.”
Türkiye'nin caydırıcı askeri gücü var
İsrail basınında yer alan planın, büyük ölçüde gerçek dışı ve spekülatif bir nitelik taşıdığını vurgulayan Muhammed Mazhar Şahin, “Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde garantör ülke konumunda olduğu, bölgede ciddi bir askerî varlık bulundurduğu ve bu varlığın uluslararası anlaşmalarla güvence altına alındığı, uluslararası kamuoyu tarafından da bilinen bir gerçek. Buna rağmen İsrail, ABD ve Avrupa ülkelerinin desteğini arkasına alabilmek amacıyla, Türkiye’nin KKTC’de SİHA üssü kurduğunu ve bu üssün İsrail’e karşı kullanılacağını iddia ediyor. İsrail’in tehdit dilinin arkasındaki temel neden, bölgede Türkiye’nin artan askerî ve stratejik etkinliğini daha net bir şekilde hissetmeye başlamasıdır” diye konuştu.

İsrail böyle bir riski göze alamaz
İsrail’in tehditlerinin fiilî bir saldırıya dönüşme ihtimalinin oldukça düşük olduğunu ifade eden Şahin sözlerini şöyle noktaladı: “İsrail, Türkiye ile doğrudan bir askerî çatışmayı göze alabilecek bir konumda değil çünkü Türkiye’nin askerî gücünün, hem de Türkiye’nin yalnızca kendisinden ibaret olmadığının bilincinde olduğunu düşünüyorum. İsrail’in, Türkiye’nin KKTC’deki askerî üssüne yönelik herhangi bir saldırı planlaması durumunda, Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde meşru müdafaa hakkını kullanacağı açık ve böyle bir savaşa her yönüyle hazırlıklı. Dolayısıyla İsrail, böyle bir riski göze alamaz.”