A
Admin
Yönetici
Yönetici
Günümüz toplumları içerisinde en çok merak edileni ve hakkında en az bilgi sahibi olan ülkenin İran olduğunu hemen herkes bilmektedir. Bu bilgi kıtlığının sebebi ise kişisel önyargılardan ibarettir. Zira bugün Batılı herhangi ülkeden söz açıldığı vakit herkes merakla dinlerken İran ile ilgili herhangi bir konuda insanlar çekimser kalmaktadır. Bunun tarihsel ve sosyolojik bazı sebepleri vardır. Bu konuda daha sonra ayrıntılı bir yazı yazmak istiyorum. Velayeti Fakih 1979 yılında İran İslam Devrimi ile birlikte İran’daki Şah yönetimine son verilmiş, ülkede yeni bir yönetimin benimseneceği ifade edilmiştir. Devrimin lideri olan Humeyni, Şah’a karşı muhalif olduğu için uzun süre sürgün hayatı yaşamıştır. Fakat içerideki destekçilerinin ayaklanması, ekonomik anlamda halkın alım gücünün düşmesi üzerine halk, sokaklara dökülmüş ve Şah, kısa sürede İran’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Bu tarih İran’da yeni bir dönemin başladığının göstergesi olduğu için çok önemlidir. İran’da bundan sonra kurulacak olan rejimin adı İran İslam Cumhuriyeti’dir. Buradaki Cumhuriyet her ne kadar halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelse de İran’da halkın yönetime katılması söz konusu değildir. Hala bir kişi Cumhurbaşkanlığına aday olacaksa Rehber denilen kişiden icazet alması gerekmektedir. Rehberlik kurumu ise 1979 İran İslam Devrimi sonrasında Humeyni tarafından bizzat ortaya atılmıştır. Humeyni, İran’ın bağlı olduğu on iki imamdan sonuncusu olanın yerine kendisini vekil tayin ederek gaibe giden imam geri gelene kadar kendisinin onun yerine karar verici olduğunu ifade etmiştir. Mehdi olarak anılan kayıp imamın siyaset dahil her konuda söz sahibi olduğunu ifade eden Humeyni, bu anlayışla devlet yönetimini eline almıştır. Ona göre: Mehdi, gaibe gitmiştir ve mutlaka geri gelecektir. O, geri gelene kadar irşat ve tebliğ meselesi tümüyle rehber adı verilen kişiye devir edilmiştir. Bu kişi ülke siyasetini yönlendirmektedir. Halkın çoğu bu anlayışı kabul etmiş durumdadır. Mehdilik kavramını iyice açıklayarak Humeyni’den sonra gelen yöneticilerde aynı düstur ile hareket etmiştir. Örneğin; Şiiliğin, yayılması gerektiği fikri yine aynı görüşün ürünüdür. Bu yüzden İran, devrimden sonra komşu ülkelere sürekli devrimi ihraç etmeye ve Şiiliği İslam ülkeleri arasında yaymaya çalışmıştır. Humeyni, Şiiliğin yayılması noktasında devrimden sonraki ilk konuşmasında ‘’Devrim sınırlı kalırsa, bize Fatiha okunsun’’ diyerek bu konuda duyarlı ve bir o kadarda kararlı olunması gerektiğini ifade etmiştir. Velayeti Fakih kavramıyla açıkladıkları bu rehberlik kurumunu, İslamiyet öncesi Türk geleneğinde var olan ‘’Kut’’ anlayışına benzettim. İranlı Yöneticiler, bu tanımlamayı kendilerinin yapmadıklarını; bu görevin tanrı tarafından kendilerine verildiği şeklinde açıklamışlardır. Nitekim ülkede Molla görevinde bulunan Ali Hamaney: ‘’ Velayeti Fakih, düşüncesi seçkin ve uzmanlar meclisi (meclis-i hubragan ehli hibre) tarafından icat edilmiş bir olgu değil, Allah Teala’nın ortaya koyduğu bir şeydir.’’ Diyerek söz konusu görüşü doğrulamıştır. Ancak, genel olarak Orta Doğu’lu toplumlar tarafından ortaya atılan ve insanların önüne manevi bazı terimler konularak iktidarın sağlamlaştırılması dışında herhangi bir faydasının olduğunu düşünmüyorum. Zira eğer o kadar etkili ve doğru bir görüş olsaydı bugün İran, tüm İslam dünyasında lider konumda olabilirdi. Fakat İran, radikal teokratik görüşten dolayı hemen Müslüman tüm ülkelerle kavga halinde bulunmaktadır. Dolayısıyla rehber veya velayeti fakih görüşüyle insanların önüne sunulan iktidar sağlamlaştırma formülünün rasyonalite ile alakası olmadığı açıkça görülmektedir.