Hayat, o dava dosyasının içine sıkışınca: Boşanamamak da bir hak ihlalidir

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
6893299e40419e3d067aad5d.jpg

Şu an güzel kahvemi aldım. Yeni bir güne iyi başlamak istiyorum. İçimden sağlıklı, sakin, dingin bir gün geçirmek geçiyor.

Tam o sırada önüme bir karar düşüyor. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı. Boşanma davası yıllarca sürmüş bir kadının bireysel başvurusu. Kararı okuyorum. İçimde bir şey harekete geçiyor. Çünkü tanıyorum bu duyguyu. Görüyorum. Hissediyorum. Yıllardır gözümün önünde yaşanıyor.

Ben bir avukatım. 12 yıldır bu işi yapıyorum. 7 yıldır kendi hukuk ofisim var. Bu süre boyunca birçok farklı dava aldım ama boşanma davalarında çok seçici davrandım. Çünkü bu davalar sadece müvekkili değil, avukatı da yoruyor. Bu tür davalarla sadece taraflar değil, onların yanında yürüyen bizler de yıpranıyoruz.

Taraflar tetikleniyor. Geçmişle bugünü karıştırıyor. Öfke, hayal kırıklığı, yalnızlık… Hepsi davanın içine taşınıyor. Süreç uzadıkça herkes biraz daha kırılıyor. Avukat, bir noktadan sonra sadece hukuki temsilci olmuyor. Bir tampon bölgeye dönüşüyor. Müvekkiliyle mahkeme arasında sıkışıyor. Yatıştırıyor. Dinliyor. Dayanıyor.

Ama en çok da hayat erteleniyor.

Yıllar süren bir boşanma davasında insanlar ne yapabiliyor? Evlilikten çıkamayan ama fiilen de evli olmayan bir ara bölgeye hapsoluyor. Ne özgürce yeni bir ilişkiye başlayabiliyor ne de hayatına net bir yön çizebiliyor. Eğlenmek istiyor, çekiniyor. Âşık oluyor, geri duruyor. Çünkü resmî olarak hâlâ evli. Sosyal çevresinde hâlâ “evli” olarak görülüyor. Sadakat yükümlülüğü hâlâ üzerinde. Ve bu, o kişiye aslında artık ait olmadığı bir hayata dair sorumluluklar yüklüyor.

Hayat, o dava dosyasının içine sıkışıp kalıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin 14 Mayıs 2025 tarihli kararında (B. No: 2022/22017), işte tam olarak bu noktaya temas edilmiş. Kararda açıkça deniyor ki: Boşanma davalarının yıllarca sürmesi, kişinin yeniden evlenme hakkını ortadan kaldırıyor. Devletin, bireyin özel hayatını düzenleyebilmesi için bu tür davaları makul sürede sonuçlandırma yükümlülüğü var. Ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi,evlenme hakkının ihlali anlamına geliyor.

Çok net bir şekilde söylüyor Mahkeme:Boşanamamak da bir hak ihlalidir.

Bu tespit, sadece hukuki bir yorum değil. Aynı zamanda toplumsal bir gerçeklik.

Boşanamayan insanlar, özgürce yeniden hayat kuramıyor. İçlerinde yıllarca süren belirsizlikle yaşamak zorunda kalıyor. Bu karar sadece bir davanın sonucu değil; hayatın içinden bir çığlığın duyulması aslında.

Ben, avukat olarak hâlâ bu davaları alırken iki kez düşünüyorsam, bu yalnızca profesyonel tükenmişlikten değil. Aynı zamanda bu süreçlerin insanlara ne kadar ağır geldiğini her gün yeniden görmemden.

Adalet dediğimiz şey yalnızca karar vermek değil.Zamanında karar vermek.Çünkü bazen insanın yeniden başlayabilmesi için sadece bir mahkeme kararı gerekiyor. Ve o karar yıllarca geciktiğinde, sadece hukuk değil; hayat da askıya alınmış oluyor.
 
Geri
Üst