A
Admin
Yönetici
Yönetici
Akşamdan belirlendiği üzere Çolağın Fırını, Bakkal Rami’nin dükkânı, büyük çınarın altı gibi mahallenin belli noktalarında toplanmış üçlü beşli grupları almak için yılların yorgunluğunu, tükenmişliğini de taşıyan kamyonet gelmişti. Şoför yaşından beklenmedik çeviklikle araçtan inip arka kapağı açtı. Batmakta olan bir gemiden tahliye edilir gibi önce çocuk ve yaşlılar sonrasında ise gençler sırayla oturacak bir yer aradılar. Yaşlı teyzelerin rahatça binebilmesi için küçük bir tabure de hazır kıta aracın arkasında bir yerde mutlaka olurdu. Araç gelince sigarasından hızlıca birkaç kez fırt daha çekip arabaya binen adam “neden acele ediyorsunuz” bakışını attıktan sonra şoförün yanına üst düzey bürokrat edasıyla konuşlanırdı. Artık fındık toplama timi göreve hazır ve nazırdı. Ana yoldan ayrılıp köy yoluna varıncaya kadar havadar geçen yolculukta en büyük mücadeleyi kadınlar başındaki çemberin erkekler ise şapkalarının uçmaması için verirdi. Köy yoluna varınca tümsekler, çukurlar arasında, kamyonetin kasasının bir o yana bir bu yana vuruşuyla adeta Karadeniz dalgaları gibiydiler. Sarsıntı neticesinde canı yananların küfürlü diyaloglarının hiçbirini şoför ve ekip başı “çavuş” duymazdı. Şoförün duymayacağını bilenler daha dikkatli sürmesi için şoföre küfürlü dilek ve temennilerini açıktan gönderirlerdi. Fındık toplama mevzusu; gün boyu bir eliyle dalı tutup, diğer eliyle fındıkları toplayan, gözüne, sırtına kaçan toz, böcek ile ve de “gabandan yirmağa yuvarlanmamak” için amansız mücadele verenlerin “bir daha gelirsem” ile başlayan büyük laflarıyla son bulurdu. Futbol delisi erkekler için uzaktan da olsa denizi gören, eğimi fazla olmayan, dalları da genç olan fındık bahçesi, şampiyonlar liginde “Camp Nou” da futbol oynamaya eşdeğerdir. Sigara tiryakilerinin minibüs tarzı kapalı arabaya bindiklerinde üzerlerine sinmiş keskin tütün kokusu araçtaki herkesi rahatsız ederdi. Kadınların başlarını örttükleri çember ile ağzını burnunu kapatıp kafasını dışarıya çevirerek verdikleri sessiz tepki daha fındık bahçesine varmadan günün ilk soğuk çatışmasıdır. Akşamdan hazırladıkları kuşluk vaktinde yapacakları kahvaltılıklar ve de öğlen yiyecekleri yemekleri yanlarında mutlaka olurdu ve bunları taşıma görevi gençlerindi. Yazın bunaltıcı sıcağında bozulmayacak yiyeceklerin götürülmesine dikkat edilirdi. Daha çok salatalık, domates, peynir, zeytin ve sofraların olmazsa olmazı karpuz fındık toplayanların pratik olmaları nedeniyle tercih edilirdi. Teknik imkansızlıklardan dolayı karpuz fındık bahçelerinde hep sıcak yendiğinden ferahlatıcı etkisi olmazdı. Yanında yöresinde eğer akan bir su varsa çalışmaya başlamadan evvel karpuz, kavun oraya konur. Yemeğe oturulduğunda karpuza sıra gelmesi sabırsızlıkla beklenir, bazıları ise doğrudan karpuzla başlardı. Fındık mevsiminin Ramazan ayına denk gelmesi ise takvada imrenilecek durumlara sahne olması nedeniyle bambaşkadır. Kavurucu sıcağın ve nemin altında gösterdikleri sabra hayranlık duymamak mümkün değildir. Gripler, içemeseler de kendilerini serinletecek söylemleri de kendileri üretir.” Zoru veren bir kolaylık da veriyor. Aha bak ne güzel esti. Gölgede has çalışıyoruz, ya Adana’da pamuk toplasak, halimiz nice olurdu” Hele hele karikatür krizinin bu kez içimizdeki İrlandalılardan üretildiği bu günlerde inancımıza bu şekilde bağlı müminlerin varlığı şükür sebebidir. Dışarıdan bakanlara – ama epey dışarıdan bakanlara- fındık toplamak hep eğlenceli ve keyifli gelmiştir. Yeşilin içinde, kuş sesleri arasında, doğayla baş başa, neşeli muhabbetler. Fındık toplama çeteleri! bu işe hiç bulaşmamış özellikle gençlere bu vaatlerle yaklaşır ve kandırır. Temiz hava, oksijen, stres atma, şehrin gürültüsünden uzaklaşma falan filan. Bu yönüyle baktığın an narkozu hemen verirler. Hafta sonu iş kıyafetiyle kendini fındık bahçesinde bulursun. El yüz yıkmak için ayrılmış sular bidondaki stoklarla sınırlıdır. İçme suyuna göz koyarsan “çavuş”tan azarı yersin. Tuvalete gitme ihtiyacın gelince de saate bakarsın akşam bir an önce olsun diye dua edersin. Yoksa, bilmediğin bahçelerde def-i hacet lokasyonu ararken biraz daha uzağa gideyim derken kaybolursun. Bu sefer seni aramaya koyulurlar. Rezil olursun. Hasan arkadaşı Murat’ı hafta sonu fındık toplamaya gidelim hem eğlenir, stres atarız hem de üç-beş kuruş harçlık çıkarırız fena mı olur” vaatleriyle kandırmıştı. Asıl amacı kendine arkadaşlık etmesiydi. Hasan fındık bahçesinde yaşlı teyzelerin ve akranı da olsa kızların arasında hep yalnızdı. Murat için artık çok geçti, zehri yutmuştu ve ertesi gün Hasan’a eşlik etmek için o kamyonete binmişti. Tatilde “ah o gemide bende olsaydım dediği” hayallerinde değil de eski kamyonetin arkasında kendini bulmuştu. Fındık toplayacakları bahçenin bulunduğu evin önünde araçtan sırayla indiler. Murat bahçede onları karşılayanlar arasında okuldan platonik aşkı Arzu’yu görünce “Sende mi fındık toplamaya geldin” diye masumca sordu. Dilek “Burası bizim zaten” deyince Murat Hasan’a dönerek “Suç ve Cezayı okudun mu” Murat’ın cevap vermesini beklemeden devam etti. “Dostoyevski ‘Herkesi öldürüyoruz, sevgili dostum. Kimini kurşunlarla, kimini sözlerle, kimini yaptıklarımızla ve kimini de yapmadıklarımızla’ demişti. Dostoyevski halimi görseydi ‘fındık toplamayı’ da mutlaka ilave ederdi.” Dedi. Raskolnikov kimsenin duymayacağı şekilde “Bir daha fındık toplamaya gelirsem...” dedi ve kamyonete doğru yürüdü.