A
Admin
Yönetici
Yönetici
Son zamanlarda artan şikâyetler ve endişe verici gelişmeler, Türkiye’nin dijital devlet sistemi olan e-Devlet hakkında yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Özellikle vatandaşların kişisel bilgilerinin çalındığına dair iddialar ve bu bilgilerle yapılan usulsüz işlemler, sistemin güvenliği konusunda ciddi soru işaretleri oluşturuyor.
Birçok kullanıcı, e-Devlet üzerinden yapılan işlemler sırasında bilgilerinin başka şahısların eline geçtiğini ve çeşitli dolandırıcılık olaylarına karıştığını ifade ediyor. Bu iddiaların ardından BTK’nin sessizliği sürerken Bakan’ın yaptığı “Bu sızıntı doğru” açıklaması, işin vahametini daha da ortaya koyuyor. Şayet devletin kendisi bu sızıntıyı kabul ediyorsa, bu noktada hepimizin endişelenmesi gerekiyor demektir.
Benim bu konudaki temel düşüncem şudur: Tüm vatandaşların özel ve kişisel bilgilerinin tek bir dijital sistemde toplanması büyük bir risktir. Teknoloji ilerliyor olabilir, evet. Ancak teknolojiyle birlikte gelen tehditler de aynı hızda, hatta daha da hızlı ilerliyor. Düşünsenize; 85 milyon insanın sağlık kayıtlarından mali bilgilerine, aile bilgilerinden tapularına kadar her şey bir sistemde toplanmış durumda. Bu sistem kötü niyetli kişilerin eline geçerse neler olabilir? Bu korkuyu görmezden gelemeyiz.
Üstelik bu sistem üzerinden işlem yapamayan, teknolojiyi kullanmayı bilmeyen milyonlarca insanımız var. Yaşlılarımız, kırsal bölgede yaşayan vatandaşlarımız, dijital okuryazarlık seviyesi düşük bireyler… Hepsi bu sistemin dışında kalıyor. E-Devlet üzerinden yapılması zorunlu hale getirilen birçok işlem, bu vatandaşlarımızı adeta hizmete ulaşamaz hâle getiriyor. Devletin görevi, vatandaşını hizmetten uzaklaştırmak değil; hizmeti vatandaşa ulaştırmak olmalı.
PEKİ BU NOKTADA NE YAPILMALI?
Öncelikle, kişisel verilerin güvenliği konusunda ciddi ve şeffaf adımlar atılmalı. Toplumun dijital dönüşümüne ayak uyduramayan kesimleri için alternatif kanallar mutlaka sağlanmalı. Her şeyin e-Devlet üzerinden yapılması gibi bir zorunluluk, fırsat eşitliği ilkesine ters düşmektedir.
Ama daha da önemlisi şu: Belki de e-Devlet sisteminin kendisi, artık tekrar masaya yatırılmalı. Bu kadar hayati bilginin bir arada bulunduğu bir sistemin, sadece güvenli olması yetmez; şeffaf, denetlenebilir ve gerektiğinde vatandaşa “hayır” deme hakkı tanıyan bir yapıda olması gerekir. Bugün geldiğimiz noktada, e-Devlet bir kolaylıktan çok, bir tehdit algısına dönüşmüş durumda.
Devlet, vatandaşa güven vermeli. Sistemler, insanları korumak için kurulmalı. Eğer bu güven sarsılırsa, dijitalleşme değil, dijitalleşmenin gölgesi hâkim olur.
Birçok kullanıcı, e-Devlet üzerinden yapılan işlemler sırasında bilgilerinin başka şahısların eline geçtiğini ve çeşitli dolandırıcılık olaylarına karıştığını ifade ediyor. Bu iddiaların ardından BTK’nin sessizliği sürerken Bakan’ın yaptığı “Bu sızıntı doğru” açıklaması, işin vahametini daha da ortaya koyuyor. Şayet devletin kendisi bu sızıntıyı kabul ediyorsa, bu noktada hepimizin endişelenmesi gerekiyor demektir.
Benim bu konudaki temel düşüncem şudur: Tüm vatandaşların özel ve kişisel bilgilerinin tek bir dijital sistemde toplanması büyük bir risktir. Teknoloji ilerliyor olabilir, evet. Ancak teknolojiyle birlikte gelen tehditler de aynı hızda, hatta daha da hızlı ilerliyor. Düşünsenize; 85 milyon insanın sağlık kayıtlarından mali bilgilerine, aile bilgilerinden tapularına kadar her şey bir sistemde toplanmış durumda. Bu sistem kötü niyetli kişilerin eline geçerse neler olabilir? Bu korkuyu görmezden gelemeyiz.
Üstelik bu sistem üzerinden işlem yapamayan, teknolojiyi kullanmayı bilmeyen milyonlarca insanımız var. Yaşlılarımız, kırsal bölgede yaşayan vatandaşlarımız, dijital okuryazarlık seviyesi düşük bireyler… Hepsi bu sistemin dışında kalıyor. E-Devlet üzerinden yapılması zorunlu hale getirilen birçok işlem, bu vatandaşlarımızı adeta hizmete ulaşamaz hâle getiriyor. Devletin görevi, vatandaşını hizmetten uzaklaştırmak değil; hizmeti vatandaşa ulaştırmak olmalı.
PEKİ BU NOKTADA NE YAPILMALI?
Öncelikle, kişisel verilerin güvenliği konusunda ciddi ve şeffaf adımlar atılmalı. Toplumun dijital dönüşümüne ayak uyduramayan kesimleri için alternatif kanallar mutlaka sağlanmalı. Her şeyin e-Devlet üzerinden yapılması gibi bir zorunluluk, fırsat eşitliği ilkesine ters düşmektedir.
Ama daha da önemlisi şu: Belki de e-Devlet sisteminin kendisi, artık tekrar masaya yatırılmalı. Bu kadar hayati bilginin bir arada bulunduğu bir sistemin, sadece güvenli olması yetmez; şeffaf, denetlenebilir ve gerektiğinde vatandaşa “hayır” deme hakkı tanıyan bir yapıda olması gerekir. Bugün geldiğimiz noktada, e-Devlet bir kolaylıktan çok, bir tehdit algısına dönüşmüş durumda.
Devlet, vatandaşa güven vermeli. Sistemler, insanları korumak için kurulmalı. Eğer bu güven sarsılırsa, dijitalleşme değil, dijitalleşmenin gölgesi hâkim olur.