A
Admin
Yönetici
Yönetici
Nihat AK/EGE TELGRAF- CHP’de kongre takvimi netleşti, İzmir’de taşlar yerinden oynamaya hazırlanıyor. 13 Ağustos’ta başlayacak delege seçimleriyle birlikte başlayan süreç, 5 Ekim’e kadar ilçe kongreleriyle devam edecek. İl kongreleri 11 Ekim’de start alacak ve 5 Kasım’da tamamlanacak. Kurultay tarihi ise bu sürecin ardından Parti Meclisi tarafından belirlenecek. İzmir’de CHP’nin üye sayısı 240 bini aşarken, il başkanlığı yarışı şimdiden kulislerin en sıcak başlığı haline geldi. Aziz Kocaoğlu, Tacettin Bayır, Kamil Okyay Sındır, Musa Çam, Olgun Atila, Mehmet Şakir Başak, Turgay Bozoğlu, Sinan Karamustafaoğlu, Zafer Levent Yıldır, Altan İnanç, İrfan İnanç Yıldız, Utku Gümrükçü ve Aytekin Tunus’un isimleri, delegelerin ve parti tabanının gündeminde ön sıralarda. Ancak daha kongre takvimi tam işlemeye başlamadan, “Yarışa kim girer, kim saf dışı kalır?” sorusu çevresinde pozisyonlar alınmaya, isimler üzerinden psikolojik üstünlük kurulmaya başlandı. CHP İzmir, belki de son yılların en kıran kırana örgüt mücadelesine sahne olacak. ‘PARTİ İÇİ FANTAZİ’ Parti içi fantezilerle vakit kaybettirmek isteyenlerin her dönemde olabildiği gibi bu dönemde de çıkabileceğine dikkati çeken önceki dönem CHP İzmir İl Başkanlarından ve milletvekillerinden Tacettin Bayır, “Bazı makam sahibi kişiler zaman zaman parti içi fantaziler yaşamak isteyebilir. Milletvekili, belediye başkanı ya da meclis üyesi olmak isteyen bazı kişiler, kendi çıkarları için partiyi bazen kamplaşmaya sürüklüyor. Anlaşılan o ki, siyaset yapmayı; fikir üretmekten değil, taraf tutmaktan ibaret sanan bir anlayış gelişiyor. Ama biz, bu kez bu kamplaşmaya izin vermeyeceğiz. Ben bu partide 43 yıldır siyaset yapan bir partiliyim. 8 genel başkan gördüm. Bu parti ne Özgür Özel’in, ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ne İmamoğlu’nun ne de Mansur Yavaş’ın. Bu halkın partisi. Cumhuriyet’i kurmuş bir partiyiz. Kişiler gelir geçer. Kalıcı olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Delege seçimleriyle başlayacak süreç sadece sandık yarışı değil. Bu süreç, CHP’nin geleceğini, Türkiye’nin kaderini belirleyecek kadar önemli bir dönemeçtir. Eğer bu seçimler de belediye başkanlarının ve meclis üyelerinin yönlendirmesiyle şekillenirse, partinin kurumsal yapısı daha da zayıflar. Oysa bizim bu süreci, halkın iktidar yürüyüşüne dönüştürmemiz gerekiyor. Gelin görün ki son yıllarda parti örgütü, doğal yapısından uzaklaştı. İlçe örgütlerini artık ilçe belediye başkanları şekillendiriyor. İl yönetimini ise büyükşehir belediye başkanları belirliyor. Bu da örgütün belediyelere bağımlı hale gelmesi demek. Oysa partinin tüzüğü çok açık: Belediye meclislerinde grup başkanları il ve ilçe başkanlarıdır. Yani denetleyici, karar alıcının üstündedir. Ancak şu anda tersi oluyor. Denetim mekanizması örgüttür. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'ndan bugüne öyle kaldı bu iş. Bu ta Ali Engin ile Tacettin Bayır yarışındaki kongrede Aziz Bey'in Ali Engin'i aday çıkarıp ‘Ben onun arkasındayım’ deyip gece yarılarına kadar işte ‘Gel seni belediyede işe alacağım’ diye delegasyonu belediyede işe alarak beni tuş etti. O Aziz beyin icat ettiği İzmir modeli denilen model devam ediyor. Aynı şeye Tunç bey de devam etti. Tunç bey gitti parti meclisinin seçimlerine müdahil oldu. Rıfat Nalbantoğlu'nu Mustafa Özuslu’yu parti meclisine soktu. Belediye başkanları partinin yönetimde etkili olmaya çalışıyorlar ki bir sonraki döneme tekrar seçilebilsinler diye. Ama bu doğru değil. Çünkü o zaman evlatları arasında ayrım yapıyorlar. Benim de PM’ye girmek istediğim dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı delegasyonunu topluyor il başkanı Deniz Yücel ile beraber PM’de Nalbantoğlu ile Özuslu olacak deniyor. Niye onları istiyor? Onlar olursa tekrar Tunç Soyer belediye başkanlığını kapacağı için. Bu müdahaleleri doğru bulmuyorum. Kocaoğlu’da, Soyer’de gitti İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’da bir gün gidecek. Belediye başkanı belediye başkanlığını yapacak. Örgüt örgütçülüğünü yapacak. Çünkü ikisi farklı şeyler. Belediye başkanı maaş alıyor. Enteresan avantajları var. Ama ilçe ve il başkanı maaşı almıyor. Ama 7/24 itfaiye eri gibi çalışıyor cebinden de para katarak” diye konuştu. ‘NÖBETE ÇAĞRILIRSAM’ İzmir’e seçilecek CHP İl başkanının profili hakkında da değerlendirme yapan Bayır, “Önümüzdeki dönemde il başkanlığına gelecek kişinin, partinin tamamına güven vermesi gerekir. “Birinin adamı” olmadığını sadece söyleyerek değil, geçmişiyle ispatlamış olmalı. Ben kendimden örnek vereyim. Kılıçdaroğlu beni il başkanı yaptı, ama ön seçimle milletvekili oldum. Aynı Kılıçdaroğlu, altılı masa sonrası beni listeye koymadı. Neden? Çünkü sadakat göstermedim. Doğruya doğru, yanlışa yanlış dedim. PM toplantılarında çıkıp genel başkanı eleştirdim. Herkes şakşakçılık yaparken, ben itiraz ettim. Çünkü partili olmak bunu gerektirir. Bugün de aynı tablo var. Kimisi diyor ki "Ben Özgür Özel’e yakınım, onun adamıyım." Kimisi "Kılıçdaroğlu’cuyum, onu savunacağım." Bu anlayışla hareket edersek, partiyi ikiye bölmüş oluruz. Oysa her iki liderin de bu partiye büyük katkıları olmuştur. Birini yüceltip diğerini yok saymak büyük bir hatadır. İkisi de bir arada yürüyebilir, yürümelidir. Ama bazıları bu birlikteliği bilerek bozmaya çalışıyor. Partiyi daraltmak, küçültmek, başarısız kılmak isteyenler var” ifadelerini kullandı. CHP Genel Başkanı’nın kendisine görev tevdi etmesi halinde buna hayır deme lüksünün olmadığını da dile getiren Bayır, “Bu yönde bir çağrı yapıldığında‘Seni İzmir’e nöbete çağırdım’ dese, buna da 'hayır' deme lüksünüz kalmaz. Çünkü bu, bir görevdir artık. O görev de itfaiye eri gibi 7/24 tetikte olmayı, her ilçeyle, her belediyeyle, her vekille tek tek ilgilenmeyi gerektirir. Bu zordur ama onurludur. Ben yaptım bu görevi yapacak genç arkadaşlarımız var” şeklinde konuştu. ‘19 MART İHTİLALİ’ İlçe kongrelerinden başlanarak CHP’de bir değişim sürecinin iyi olacağı kanaatini taşıyan önceki dönem CHP İzmir İl Başkanlarından ve milletvekillerinden olan Bedri Serter, “Genel Merkez partinin kongre ve kurultay süreçleriyle uğraşılmasından sıkıldı. AKP’nin hukuksuzlukları karşısında CHP'nin hâlâ kendi iç meseleleriyle uğraşması, hepimizi yoruyor. 15 Eylül’deki dava süreci de bu kararda etkili oldu. MYK bence doğru bir karar aldı. Her şey baştan, temiz bir şekilde yürüsün istediler. İlçe ve il yönetimleri yenilensin istendi. Zaten 2,5 yıl geçti, değişim gerekiyordu. İzmir'de ayrıca Şenol Aslanoğlu’nun cezaevinde olması da üzücü bir durum. Umudumuz, bir an önce çıkması ve göreve dönmesi yönünde. Bu ortamda genel merkezin aldığı karara hepimiz saygı duymak zorundayız. Çünkü Sayın Özgür Özel, 19 Mart ihtilalinden bu yana büyük bir mücadele veriyor. Sokak sokak, alan alan çalışıyor. Tebrik etmek gerekir, her siyasetçinin altından kalkabileceği bir yük değil bu. Elbette belediye başkanları her seçim sürecinde etkili olmak ister. Ama son kararı yine delegeler verir. Her partilimiz değerlidir; kimsenin partilileri ötekileştirmeye, taraflara ayırmaya hakkı yok. Herkesin gönlünde bir aslan yatabilir, bu doğaldır. Önemli olan kırgınlık yaratmadan süreci tamamlamaktır. Sayın Kılıçdaroğlu artık aktif siyasetten çekilmiş durumda. Etrafındakiler onu yeniden sahaya çekmek istese de kendisinin böyle bir niyeti olduğunu düşünmüyorum. Sayın Özgür Özel’e duyduğu saygı ve güven ortada. CHP’de demokrasi vardır, farklı görüşler olur, biz buna alışığız. Tek adam rejimiyle yönetilen partiler gibi değiliz. Bu yüzden halk nezdindeki itibarımız da artıyor. Anketler bunu gösteriyor, yüzde 40’ların üzerindeyiz” şeklinde konuştu. ‘ÇARŞAF İSTENİR BLOK OLUR’ Kongre sürecinde belirlenecek il başkanının Türkiye’nin üçüncü büyük ilinde ağır bir sorumluluk üstleneceğine de dikkati çeken Serter, “Seçilecek il başkanı, örgütle uyumlu, belediye başkanları ve milletvekilleriyle iletişimi güçlü biri olmalı. Kucaklayıcı olmalı, herkesin “Bu benim başkanım” diyebileceği bir profil olmalı. Genel merkezle güçlü ilişkiler kurabilmeli, aldığı bilgileri örgütle paylaşmalı. Böyle bir isim mutlaka çıkar, biz o kadrolara sahibiz. Çarşaf mı olur, blok mu olur tartışması sürüyor ama son yıllarda hep blok liste uygulandı. Muhtemelen bu sefer de öyle olacak. İzmir’de partililer bilinçlidir, kararını verir. Kırgınlıklar olur ama sonunda herkes partisi için elini taşın altına koyar” diye konuştu. ‘SÖZ HAKKI HALKIN’ Örgüt içi seçimlerde kişilerin değil ilkelerin yarışması gerektiğini belirten Türkiye Meclis Üyeleri Birliği Genel Başkanı Yalçın Kocabıyık, “Cumhuriyet Halk Partisi, Ecevit’le "halkçı", Baykal’la "demokrat" bir kimliği taşıdı. İlçe kongrelerinden il kongrelerine kadar örgüt nefes alır, yarış olur, heyecan yaşanırdı. O dönemlerde partili olmak yeterdi; birinin adamı olmaya gerek yoktu. O yıllarda ilçe kongreleri, il kongreleri sadece seçim değil, fikir ve ilke yarışlarıydı. Bir kişinin ya da grubun değil, halkın sesini yükseltebileceği ortamlardı. Partili olmak yeterdi; "birinin adamı" olmaya gerek yoktu. Ancak bugün geldiğimiz noktada bu tablo büyük ölçüde değişmiş durumda. İlçe örgütlerini artık ilçe belediye başkanları ve meclis üyeleri şekillendiriyor. İl yönetimlerini ise büyükşehir belediye başkanlarının ağırlığı belirliyor. Bu, örgütün doğal işleyişinin dışına çıkılmasıdır. Bu, partinin merkezileşmesi ve dar bir çevreye teslim edilmesidir. Ve açık konuşmak gerekirse, bu CHP'nin tarihsel misyonuyla bağdaşmamaktadır. Bazı belediye başkanlarının kamu kaynaklarını kullanmaktaki görüş ayrılıkları, meclis üyeleriyle yaşadıkları derin çatışmalar, sendikalarla kopan bağlar, emekçilerin hak mücadelesinde karşılarında yer almaları… Bunlar sadece parti içinde değil, toplumun vicdanında da soru işaretleri yaratıyor. Dahası, bu sorunlara karşı ilçe ve il örgütlerinin güçlü bir refleks verememesi, genel merkezin ise çoğu zaman suskun kalması, partinin halktan uzaklaştığına dair eleştirileri güçlendiriyor. İzmir dışında ikamet edipte bu kentte belediye meclis üyesi yapılan kişileri görebiliyoruz. Bu durum, örgütün nasıl by-pass edildiğinin en somut göstergesidir” şeklinde konuştu. ‘TAVAN DEĞİL TABAN’ CHP örgütünün gücünü tepeden değil tabandan alması gerektiğini vurgulayan Genel Başkan Kocabıyık, “CHP’nin iktidar yürüyüşü, sadece genel başkanların, belediye başkanları ve belediye meclis üyelerinin değil, halkın el birliğiyle yürüyeceği bir yoldur. Şimdi önümüzde yeni bir süreç başlıyor. Delege seçimleri, ilçe ve il kongreleri ve ardından kurultay… Bu süreç, sadece koltuk yarışı değil; partinin ve Türkiye’nin kaderini tayin edecek bir dönemeçtir. Eğer bu süreç de yukarıdan şekillenir, belediye başkanlarının ve meclis üyelerinin yönlendirmesiyle ilerlerse, CHP anketlerde ne kadar yüksek görünürse görünsün, tek başına iktidar bir hayal olmaya devam eder. Çünkü halkın iktidarı, halkla kurulur. Bu yüzden çağrımız nettir: CHP bir an önce fabrika ayarlarına dönmelidir. Blok liste dayatmaları yerine, çarşaf liste demokrasisi yeniden hâkim olmalıdır. Yarışlar; isimler, makamlar ve sadakatler üzerinden değil, fikirler, ilkeler ve projeler üzerinden yürümelidir. Koltuklar geçici, dava kalıcıdır. Milletin umudu olmak için önce örgütün vicdanını ayağa kaldırmak gerekir. Bu yolda yürürken, geçmişten ilham alınmalı, geleceğe cesaretle bakılmalıdır. Bu cesaret gösterilmez ise aynı hamam aynı tas, böyle gelmiş böyle gider” ifadelerini kullandı. ‘KOLTUK DEĞİL TÜRKİYE’ CHP’nin kendisinden beklenenin gerisinde olduğunu dile getiren önceki dönem CHP İzmir Milletvekillerinden Özcan Purçu, “Dünya hızla değişiyor. Bilgi toplumları artık sadece değişime ayak uydurmuyor; bizzat değişimin kendisini yönetiyor. Fakat bu baş döndürücü dönüşüm çağında, Türkiye ne yazık ki seyirci koltuğunda oturuyor. Global gelişmelerde söz sahibi olamayan, uluslararası arenada etkisiz kalan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hızlı karar alamayan, vizyon üretemeyen, dışa değil içe kapanan bir yönetim anlayışı, ülkemizi kendi dar iç siyasetinin çemberine hapsetmiş durumda. Oysa bu toprakları kuran irade, “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek yalnızca bir çağ değil, çağları aşan bir anlayış inşa etmişti. Bugün geldiğimiz noktada Atatürk’ün kurduğu Türkiye’nin temel değerlerinin yeterince korunmadığını, hatta adım adım geri itildiğini görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir zamanlar mücadele ettiği terör örgütüyle aynı masaya oturur hâle gelmiş, milletin vicdanında büyük yaralar açılmıştır. Ne hazindir ki, bu tablo karşısında Cumhuriyet Halk Partisi’nin, yani bu ülkenin kurucu partisinin; ulusal ve uluslararası alanda daha güçlü, daha kararlı, daha vizyoner bir tutum ortaya koyması gerekirken, beklentilerin çok gerisinde bir yerde durduğunu görüyoruz” dedi. Küçük kongre ve kurultay hesaplarıyla değil, büyük Türkiye’nin sevdasıyla hareket edilmesi gerektiğini belirten Purçu, “Rüzgârla yürüyen değil, yön veren olmak gerek. Ekonomi can çekişiyor, eğitim çöküyor, sağlık sistemi nefes alamıyor, hukuk güveni yitiriyor. Halk geçim derdinde, emekli hayata küsmüş, gençler bavullarını zihninde çoktan toplamış. Böyle bir tabloda, CHP kendi iç siyasetine gömülmüş durumda. Bugün CHP için en yanlış zamanlamalardan biri de budur: Kurultay ve kongre süreçleriyle enerji harcamak! Eğer ben CHP Genel Başkanı Özgür Özel olsaydım, tam da bugün bu tartışmaları rafa kaldırır, partinin tüm enerjisini halkın sorunlarına, çözüm üretmeye ve umut vermeye yönlendirirdim. Çünkü şu an kongre yapmak demek, “Küçük olsun benim olsun” zihniyetine teslim olmak demektir. Ve bu zihniyet, millete umut değil, küskünlük getirir. Milletin huzuruna milletin derdine derman olunmadan tekrar çıkılamaz. İç çekişmelerin, hizip savaşlarının, eski-yeni kavgalarının vakti değildir bu. Bugün yapılması gereken tek şey, milletin sofrasına ekmek, gencin önüne gelecek, emeklinin cebine insanca yaşayabileceği bir maaş koyacak politikaları konuşmak ve hayata geçirmektir. Kongreyle değil, vizyonla büyümelidir. Koltuklar için değil, halk için mücadele edilmelidir. Kırgınlık değil birlik, sessizlik değil cesaret zamanıdır. Cumhuriyet Halk Partisi kendi içine değil, milletin yüreğine kapanmalıdır. Çünkü milletin yüreğinde ne varsa, geleceğin Türkiye’si orada yeşerecektir. Bugün vakit; fikre tutunma, ilkeye dönüşün, kavga değil kalkınma, çatışma değil çözüm üretme zamanıdır” şeklinde konuştu.