A
Admin
Yönetici
Yönetici
Meral Saklıyan’ın “Çukurova’dan Dünyaya: Yaşar Kemal” adlı çalışması Everest Yayınları tarafından yeniden yayımlandı. Yaşar Kemal’in 10’uncu ölüm yıldönümünde tekrar basılan kitapta yazarın Adana’dan çıkışında yaşadığı zorluklara da değinilmiş. Saklıyan, Yaşar Kemal’in kadın bakışına da değinerek, “Dağın Öte Yüzü üçlemesindeki ‘Meryemce’ olmayı isterdim” diyor. Sözü Saklıyan’a bırakıyoruz. -Sevgili Meral, Yaşar Kemal'in onuncu ölüm yıldönümündeyiz. Senin kitabın yeniden yayımlandı. 6 yıl sonra yeniden okuyucuyla buluşması senin için ne ifade ediyor? Altı yıl önce bu kitap yayımlandığında çok rağbet görmüştü. Yayınevi bazı nedenlerle iki kez el değiştirdi ve daha sonra yollarımızı ayırdık. Kitabı yazdığım dönemde çıkış noktam gençlerdi yani ortaokul, lise ve üniversitelilere yönelik yazıldı bu kitap. Kısa, öz ve zamanın ruhuna uygun. İstediğim cevabı genç okurlardan almaya başlamıştım. Yayınevi el değiştirdikçe kitap da kaybolmaya yüz tutuyordu. Bu durumda yapılacak şey belliydi. Yeni yayınevim olan Everest Yayınları imdadıma yetişti ve kitabıma yeniden can verdi. Minnettarım. -Senin Adanalı olduğunu biliyoruz. Büyük bir sanatçıyla hemşehri olmanın sendeki karşılığı nedir? Yaşar Kemal’le bir kere görüşmek kısmet oldu. Hemşehrisi olmak, yüz yüze tanışıyor olmak bana hep gurur verdi. O kısacık an inanılmazdı. Onur duydum. Keşke uzun zaman önce tanışsaydık ve onunla anılarım çok olsaydı. -Yaşar Kemal senin kitabını göremedi. Yine de sen bu kitaba dair ona ne söylemek istersin, anlatır mısın? Ben bu kitabı yazmak istediğimde açıkçası olayın ciddiyetinin farkında değilmişim. Sonradan ne kadar büyük bir işe kalkıştığımı anladım. Vazgeçmek istedim. Korktum. Hakkında yazılmadık şey yoktu. Makaleler, tezler, sınav soruları, kitaplar, röportajlar, yurt dışı çalışmaları… Ben ne yazacaktım? Farklı ne anlatabilirdim ki? İşte tam bu sırada onu karşıma alıp konuşmak isterdim. Daha doğrusu kelimeler ağzımdan kendiliğinden dökülürdü. Kusura bakma ustam.Seninle ilgili bir şey yapmak istedim, haddimi aşmış olabilirim, lakin benim de söylemek istediklerim vardı, azdı, özdü ama vardı. Aynı topraklardan beslenen biri olarak hep sayesinde dinlendiğim koca çınar olacaksın. Edebi dallarından, yapraklarından sözcükler damıtıp öykü, roman, anı, biyografi …fideleri ekeceğim. Edebi yoluma ışık tuttuğun için duacıyım. HAYATTAKİ SAĞLAM DURUŞU -Yaşar Kemal başta 1940'ların anti-komünist ortamı olmak üzere daima baskı görmüş bir yazar. Sen de bunlara değiniyorsun. Onun bu zorlukları yenip ayakta kalma becerisini neye bağlıyorsun? Yaşar Kemal’in hayatı yılmamak, pes etmemek ve sürekli ileriye doğru yol almak üzerine kurulu. Bu bir kişilik yapısı gibi görünse de, o koşullarda ve o yaşlarda pes etmek olasılıklardan biri olabilirdi. Küçücük bir yürek bütün o zorluklara kafa tutmak istemiş ve bunu yapabilmişti. Coğrafya kaderdir, cümlesinin vücut bulmuş olduğu, fakirliğin alın yazısına dönüştüğü yıllar ve yerlerden söz ediyoruz. Bunun böyle olduğunu Yaşar Kemal’in kendi anlattıklarından ve hayattaki sağlam duruşundan anlıyoruz. Onurlu ve sağduyulu olmayı küçük yaşta öğrenmiş biri Yaşar Kemal. Kendi başına yol almış, düşmüş kalkmış ama çok daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmış. O sırada edindiği dost ve arkadaşların rolünü de göz ardı etmemek gerekir. O dönemin siyasi konjonktürü ve girdiği sosyal yapılar siyasi ve sınıf bilincinin gelişmesine neden olsa da, Yaşar Kemal yapısı gereği çok okuyan, çok sorgulayan ve sınıfsal eşitsizliğin kucağında büyümüş biri olarak bu bilgileri adeta soğurup bünyesinde toplamış, insan hak ve özgürlüklerini savunma konusunda yetkin biri haline gelmiş. Tanıştığı kişiler, kurduğu dostluklar ve en önemlisi girdiği siyasi yapılarda fark ettiği sosyal ve sınıfsal eşitsizlikler onun omurgasını güçlendirince ortaya yenilmez bir fikir adamı çıkmış. -Senin kişisel tarihindeki yeri konusunda önsözde epeyce bir şeyler anlatmışsın. Sen eğer bir Yaşar Kemal romanı kahramanı olsaydın, kim olmak isterdin? Sennur Sezer bir söyleşinde, “Yaşar Kemal, metinlerinde kadınlara ilişkin çok çeşitli sorunlara da yer vermiştir. Müthiş edebiyat birikimi, bilgisi ve sosyalist dünya görüşü ile birlikte Yaşar Kemal romanlarında aynı zamanda geleceğe de ışık tutmuş bir halk ozanıdır,” der ve ekler, “Anadolu; toplumsal hareketlerin, isyanın, acının yüzyıllardır devam ettiği topraklar olmasına rağmen romanlarımız açısından tüm bunlar ‘Kadın Yüzü’nün anlatımı konusunda iyi bir yerde değildir. Pek anlatılmamıştır yani. Yaşar Kemal ise bu durumu tersine çevirerek kadın gerçeğini gözler önüne sermiştir. Eserlerinde kadın imgesi, umudu, emeği de simgelemiştir aynı zamanda,” diyerek bitirir söyleşiyi. Ben de bu bilgiler ışığında inatçı, dürüst, ermiş kişiliğiyle beni etkileyen “Dağın Öte Yüzü” üçlemesindeki Meryemce olmak isterdim doğrusu. YAŞAR KEMAL’İN ŞAİRLİĞİ -Şiirleri başlığını konuşmak isterim. Örneğin "Ulaş" şiiri devrimcilerin ağıtı olmuş bir şiirken bu şiirin yıllar sonra ona ait olduğunu öğrenmemizin sebebi nedir? Aslında “Ulaş” şiiri hep vardı ve bir kısmı Zülfü Livaneli tarafından yıllar önce bestelenmişti. Daha sonra çeşitli müzik grupları tarafından topluluklar önünde çokça seslendirildi. Tam olarak bu konuda bir bilgi olmamasına karşın Yaşar Kemal’in şiir yazmayı çok sevdiği fakat roman yazmayı daha öncelediği gerçeği de bunda etkili olabilir.1940’lı yıllarda yazmaya başladığı şiirlerini derlediği “Bugünlerde Bahar İndi” eseri 2010 yılına kadar yayımlanmamıştı. Oysa Yaşar Kemal’in edebiyat dünyasına girişi şiir aracılığıyla olmuştur. Sanatçı bu konuda şöyle demektedir. “İlk şiirimi söyledim ya, kötü bir şiirdi, Adana’da çıkan bir dergide yayımladım, on altı yaşındaydım. Sonra şiirlerimi Türkiye’deki birçok dergide yayımladım. 1963’e kadar şiir yazmayı sürdürdüm. Daha da arada sırada yazıyorum. Çok da yazmak istiyorum. Belki de bir gün şiirlerimi, yenilerini de katarak kitap olarak çıkarabilirim.” ANADOLU’NUN ZENGİNLİĞİ -Aynı soruyu "Hüyükteki Nar Ağacı" romanı için de sormak isterim. Senin savına göre Marshall yardımlarının etkisini anlatan bir eserdir. Yazımı 1950'lerin başında biten bu eserin 30 yıl sonra okuyucuya ulaşması edebiyatın tanıklığı açısından nasıl değerlendirmeli? Yaşar Kemal, “Hüyükteki Nar Ağacı” romanı için, “Doğa-insan ilişkilerini en iyi verdiğim yapıtlarımdan biridir” der. Romanda Marshall planıyla tarımda makineleşme yüzünden işsiz kalan köylülerin yaşadığı zorluklara değinir. Traktörün tarıma girmesiyle birlikte işsiz kalan yarıcılar ve mevsimlik işçilerin dramı arşı alaya çıkmıştır. Çukurova’daki köylüleri ve çocukları düşünmeden çeltik tarlalarının genişletilmesinden dolayı sıtma hastalığına yakalanıp ölen çocuklar üzerinde durur en çok. Aynı şartların devam ettiği, iyileştirilmesinin söz konusu olmadığı ve kapitalizm bütün koyuluğu ile üstümüze serildiği bugünlerde “Hüyükteki Nar Ağacı” romanı edebi yönden güncelliğini korumakta, hatta roman yeniden ve yeniden yazılmaktadır. -Yaşar Kemal'in Çukurova dışında Karadeniz, Ağrı, Ege gibi coğrafyalara uzanan eserleri hakkında ne söylemek istersin? “Anadolu bir tortular ülkesidir… Dibe çöken tortular… Sümer, Asur, Urartu, Huri, Med, Frigya… …ben düş dünyamı yaratır kurarken, kurarken bu zenginliğin elbette bana etkisi olmuştur. Daha da ileri gitmek isterim, benim düş dünyamı biraz da bu zenginlik yaratmıştır. Anadolu o kadar zengindir ki, insanları, kültürü, doğasıyla, bu topraklardan benim gibi, bu kadar cılız insanlar nasıl çıkıyor, diye şaşarsınız… der Yaşar Kemal. Ben bu tortuyu, bu zenginliği, bu binbir çiçekli bahçeyi gözlemliyorum tüm romanlarında. İyi ki yazmış ve iyi ki bu topraklarda doğmuş. Büyük ustaya hürmetle…