A
Admin
Yönetici
Yönetici
PKK'nın kendisi feshetmesinin ardından siyasi partileri ziyaret eden DEM Parti heyeti bugün TBMM'de MHP heyetiyle görüştü. Görüşme yaklaşık 40 dakika sürdü. Görüşmenin ardından DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında konuştu. Bakırhan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: "Grup toplantımızdan önce MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli ve heyetiyle görüştük. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik. İstişarelerimize devam ediyoruz. Bizim rotamızı Türkiye halkları belirlesin. Demokratik bir cumhuriyet rotamız olsun. Bu topraklarda Türk var, Kürt var, Alevi var Sünni var. Bu toprakların bütün renklerine uygun bir yaklaşım içinde olabilirsek emin olun rotası en doğru yere sürüklenen bir yerde olabiliriz. Hepimiz bu ülkenin yurttaşlarıyız. Tarihi bir dönemde olduğumuzu söyledik. Bu dönemde güven inşa etmek bu sürecin can damarıdır. Bu güveni tesis etmek için hepimize görev ve sorumluluklar düşüyor. En başta da AK Parti'ye, iktidar ve ortağına düşüyor. Yine bütün siyasi partilere düşüyor. Özellikle bu süreçte güveni tesis etmek, toplumu bu konuda ikna etmek bir pratik içinde olmamız gerekiyor. Bu konuda başta AK Parti olmak üzere deneyimli olan, geçmişte bu süreçlerde yer almış insanların da artık bu süreçte söz kurması gerekiyor, öne çıkması gerekiyor. Bu sürecin toplumsallaşması için, onların da sürece katkı sunacağı bir pratik içinde olması gerekiyor. Sadece DEM Parti değil herkes daha cesur olmalı. Bu süreç aylar önce başladı. 'Siz sahadasınız, iktidar niye yok' diyorlardı. Emin olun gittiğimiz her yerde insanlar diyor ki 'sadece sizin mi görevinizdir, iktidarın ve ana muhalefetin de görevi değil mi' diye soruyor. AK Parti sorumluluk alabilir, çözüm dilini daha çok kullanabilir. Güven sadece sözle mi olur, sadece sözle olmaz. Güven verici adımların da atılması gerekiyor. Bugün bir yandan barışı konuşuyoruz. Bir yandan büyük bir acı yaşıyoruz. Hasta mahpuslar konusu acı bir gerçek. 415 günde bin 26 hasta tutsak yaşamını yitirmiş. Tedavi edilse belki bugün yaşayacaklardı. Onları bekleyen ailelerinin yanında olacaklardı. Her gün neredeyse iki cenaze çıkıyor. Yıllardır keyfi nedenlerle cezaevinde kalan binlerce insan adaletin aşınmasına neden oluyor. Bu sürecin odağında olan adalet duygusunu zedeleyen infaz kanunu yeniden düzenlenmeli, cezaevleri boşalmalıdır. Cezaevinde bulunan tutsakların aileleri çifte bayram yapmalıdır diyoruz. Halkın iradesine müdahale eden kayyım uygulaması demokrasiye aykırıdır. Barışın konuşulduğu süreçte artık bu kayyım belasından Türkiye kurtulmalıdır. Eskinin diliyle yeni bir dil kurulamaz. Eskinin diliyle yeni bir demokratik zemini oluşturamayız. Medyanın dili acilen değişmelidir. Halen sürece uygun olmayan zehirli tahrik edici bir dil kullanılıyor. Bilen bilmeyen herkes konuşuyor, yorum yapıyor. Aynı insanlar futbolu da, psikolojiyi de yorumluyor, iklim değişikliğini de anlatıyor, Kürt meselesini de anlatıyor. Artık Türkiye bu tür yaklaşımlardan kurtulmalıdır. Biz de, tabanımız da oldukça rahatsızız. Dolaysıyla bu süreç en başta dille başlar. Bu dilin en başta medyada çözülmesi gerekiyor. Barış dilde başlar, toplumda hayat bulur. Bu ülkenin başkenti, dili ve bayrağıyla hiçbir zaman sorunumuz olmadı ve hiçbir zaman da tartışma konumuz değil. Sesini duyuyorum o endişeleri olanların. Bunlar değilse siz ne istiyorsunuz diye soruyorlar bize. Derdimiz Türkiye'nin değerleriyle değil, rejimin demokratik olmayan karakteriyledir. Rejimin Kürt’ü kabul etmeyen, Alevi'yi eşit yurttaş saymayan karakteriyledir. Kürt'ün dilinin, kültürünün ve varlığının dışlanmadığı; Alevi'nin eşit yurttaş olacağı bir ülke istiyoruz. Demokratik, eşit vatandaşlık istiyoruz. Var mı burada kimseyi rahatsız edecek bir şey. Bütün farklılıkların zenginlik olarak görülmesini istiyoruz. Kötü bir şey mi istiyoruz. Hepimiz farklıyız ama aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Niye birimiz daha üstün, birimiz farklılıklarından dolayı cezaya dönüşsün. Niye ben farklıyım dediğinde cezaevine atılsın. Bu topraklar hepimizin ortak vatanıdır.”