A
Admin
Yönetici
Yönetici
Fransa’daki Versay Sarayı, artık yapay zekânın da taht kurduğu bir yer.
17. yüzyıldan kalma bir heykelin karşısında duruyorsunuz, bir anda heykel sizinle konuşmaya başlıyor.
Üstelik sadece bilgi vermiyor, şakalaşıyor, yorum yapıyor, hatta size gölgede oturacak bir yer bile öneriyor.
Bugün Versay Sarayı’na gidenler sarayın göz kamaştıran ihtişamı kadar tarih ile yapay zekâ arasında kurulan yeni bağı da deneyimliyor.
Yakın zamanda başlatılan bu proje sayesinde, artık Versay Bahçeleri’ndeki 20’ye yakın heykelle yapay zekâ aracılığıyla konuşmak mümkün.
Projenin arkasında, OpenAI ve kültür odaklı Fransız girişimi Ask Mona var.
Uygulama üzerinden erişilen bu deneyim, ziyaretçileri hem bilgilendiriyor hem de eğlendiriyor.
Latona Çeşmesi ziyaretçilere mitolojik hikâyesini anlatıyor, Apollo heykeli ise Louis XIV’ün kendisini nasıl yarattığını açıklıyor.
Her heykelin bir kişiliği var: Aşık bir Cupid, mağrur bir Akhilleus, hüzünlü bir Milos...
Peki bu yeni nesil deneyim yalnızca bir turistik cazibe mi, yoksa müzeciliğin geleceğine dair güçlü bir işaret mi?
Cevap, muhtemelen ikisi birden.
Müze ve kültürel miras kurumları son yıllarda dijitalleşmeye dair birçok adım attı.
Ancak yapay zekâ ile kurulan bu konuşan sanat anlayışı, dijital bilgilendirme panolarını ya da QR kodları çoktan geride bırakmış durumda.
Artık bir heykel, kendi dönemiyle ilgili sosyo-politik ilişkiyi size anlatabiliyor, kendi varoluşunu savunabiliyor; hatta sorularınızla şekillenen bir diyalog ortamı yaratabiliyor.
Versay örneği özellikle çarpıcı çünkü bu bahçeler, zamanında bir kraliyetin en önemli merkezlerinden biriydi.
Apollo Çeşmesi, ilahi gücü sembolize ediyordu.
Bugünse aynı heykel, o görkemi ve tarihselliği, ziyaretçiye kendi sesiyle anlatıyor.
Üstelik bunu yaparken tek yönlü bir bilgi aktarımı yerine karşılıklı etkileşimi tercih ediyor.
Bu da ziyaretçiyi edilgen bir izleyici olmaktan çıkarıp aktif bir katılımcıya dönüştürüyor.
Yapay zekânın müzeciliğe etkisi sadece anlatım biçimlerinde değil, ziyaretçi profiline yönelik dönüşümde de kendini gösteriyor. Versay yöneticileri bu projeyle özellikle genç ve yerel ziyaretçileri çekmeyi hedefliyor.
Her yıl sekiz milyondan fazla turist ağırlayan saray, ağırlıklı olarak yabancı ziyaretçiye hitap ediyor.
Ancak dijital etkileşim sayesinde artık Parisli bir lise öğrencisi de bu mirasa yeniden yaklaşabiliyor.
Heykele dokunmak hâlâ yasak, ama konuşmak serbest.
Bu sayede sanat eseri sadece gözle görülen bir obje değil, duyulan, hissedilen, konuşulan bir varlık hâline geliyor.
Bu da tarihle gerçek bir bağ kurmakta önemli bir adım.
17. yüzyıldan kalma bir heykelin karşısında duruyorsunuz, bir anda heykel sizinle konuşmaya başlıyor.
Üstelik sadece bilgi vermiyor, şakalaşıyor, yorum yapıyor, hatta size gölgede oturacak bir yer bile öneriyor.
Bugün Versay Sarayı’na gidenler sarayın göz kamaştıran ihtişamı kadar tarih ile yapay zekâ arasında kurulan yeni bağı da deneyimliyor.
Yakın zamanda başlatılan bu proje sayesinde, artık Versay Bahçeleri’ndeki 20’ye yakın heykelle yapay zekâ aracılığıyla konuşmak mümkün.
Projenin arkasında, OpenAI ve kültür odaklı Fransız girişimi Ask Mona var.
Uygulama üzerinden erişilen bu deneyim, ziyaretçileri hem bilgilendiriyor hem de eğlendiriyor.
Latona Çeşmesi ziyaretçilere mitolojik hikâyesini anlatıyor, Apollo heykeli ise Louis XIV’ün kendisini nasıl yarattığını açıklıyor.
Her heykelin bir kişiliği var: Aşık bir Cupid, mağrur bir Akhilleus, hüzünlü bir Milos...
Peki bu yeni nesil deneyim yalnızca bir turistik cazibe mi, yoksa müzeciliğin geleceğine dair güçlü bir işaret mi?
Cevap, muhtemelen ikisi birden.
Müze ve kültürel miras kurumları son yıllarda dijitalleşmeye dair birçok adım attı.
Ancak yapay zekâ ile kurulan bu konuşan sanat anlayışı, dijital bilgilendirme panolarını ya da QR kodları çoktan geride bırakmış durumda.
Artık bir heykel, kendi dönemiyle ilgili sosyo-politik ilişkiyi size anlatabiliyor, kendi varoluşunu savunabiliyor; hatta sorularınızla şekillenen bir diyalog ortamı yaratabiliyor.
Versay örneği özellikle çarpıcı çünkü bu bahçeler, zamanında bir kraliyetin en önemli merkezlerinden biriydi.
Apollo Çeşmesi, ilahi gücü sembolize ediyordu.
Bugünse aynı heykel, o görkemi ve tarihselliği, ziyaretçiye kendi sesiyle anlatıyor.
Üstelik bunu yaparken tek yönlü bir bilgi aktarımı yerine karşılıklı etkileşimi tercih ediyor.
Bu da ziyaretçiyi edilgen bir izleyici olmaktan çıkarıp aktif bir katılımcıya dönüştürüyor.
Yapay zekânın müzeciliğe etkisi sadece anlatım biçimlerinde değil, ziyaretçi profiline yönelik dönüşümde de kendini gösteriyor. Versay yöneticileri bu projeyle özellikle genç ve yerel ziyaretçileri çekmeyi hedefliyor.
Her yıl sekiz milyondan fazla turist ağırlayan saray, ağırlıklı olarak yabancı ziyaretçiye hitap ediyor.
Ancak dijital etkileşim sayesinde artık Parisli bir lise öğrencisi de bu mirasa yeniden yaklaşabiliyor.
Heykele dokunmak hâlâ yasak, ama konuşmak serbest.
Bu sayede sanat eseri sadece gözle görülen bir obje değil, duyulan, hissedilen, konuşulan bir varlık hâline geliyor.
Bu da tarihle gerçek bir bağ kurmakta önemli bir adım.