Yalancının mumu dolmuşa kadar yanar!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Efendim, bizim mahut başkan yine sahnelerde. Hem de ne sahne! Shakespeare görse "Hamlet'i yeniden yazmalıyım" der. Biz de oturmuş, bu tiyatronun hasbelkader seyircisiyiz işte. Ne yapalım? "To be, or not to be" değil mesele. "To lie, or not to lie" bizimkinin derdi. Yalan söylemek ya da söylememek... Gerçi bizimki bu işi çözmüş. "Söyleyeceğim tabii ki!" demiş, basmış gazı. Yalanın böylesi görülmüş mü? Ben bu kadarını görmedim. Bizim rahmetli dedemiz derdi ki: "Oğlum, yalan söyleyeceksen bile adam gibi söyle!" Ama nerede?.. Bizim başkan öyle bir seviyeye geldi ki, UNESCO "Somut Olmayan Kültürel Miras" listesine alacak yakında. "Efendim, para nerede?" diye soruyorsun. "Hangi para?" diyor. - Hani şu para... - Ha, o para mı? O başka para! - Peki o para nerede? - Hangi para dediniz? Ve böylece devam ediyor. Sanırsınız ki Nasrettin Hoca'nın "Parayı veren düdüğü çalar" hikayesinin modern versiyonu. Ama burada düdük de yok, para da yok. Olan tek şey, bizim başkanın mitomani diploması! Peki, Mitomani nedir? Ne değildir? Gelin size mitomania nedir, bir anlatayım. Yok, yok... Google'dan falan çalmadım. Bizim başkanın son üç yıllık performansını izleyerek yazdım: 1. Önce "Ben yapmadım" dersin 2. Sonra "Yaptıysam da bilmeden yaptım" dersin 3. Ardından "Aslında yapan başkasıydı" dersin 4. En sonunda "Zaten ortada yapılan bir şey yok" dersin İşte size dört adımda mitomani dersi! Harvard'da ders olarak okutulabilir. Tabii bizim Başkan, Harvard’daki bu derste "visiting professor" olarak giderse... “Efendim niye Türk üniversitelerinde okutulmasın” diyeceksiniz. Ben de “hani Türk üniversitesi” derim. Mevkuf başkanın ruznamesinden (günlüğünden) sayfalara bir bakalım erenler Sabah: "Ben İstanbul'u çok seviyorum." Öğlen: "İstanbul mu? Hangi İstanbul?" Akşam: "Aslında ben Ankara'yı seviyorum." Gece: "Sevmek ne demek? Sevgi görecelidir." Deyip soluğu kamerası bantlanmış otellerde gece yarısı halvetine duhul eyler. Efendim bizim başkan öyle sıradan bir yalancı değil. O bir sanatçı! Picasso nasıl gerçekliği büküp farklı açılardan gösteriyorsa, bizimki de gerçekleri öyle büküyor. Ve Picasso bizim tard edilmiş başkan zamanında yaşasaydı tabloların daha başka boyutlar karardı hem vallahi hem billahi. Tard edilmiş mevkuf başkan hem de öyle bir büküyor ki, lastik bile “hani en esnek malzeme bendim” der. "KOMPLO VAR!" DEFENSE MECHANISM En sevdiğim kısım burası. Ne zaman sıkışsa, "Komplo var! Siyasi rakibim beni yenemeyeceğini anlayınca yargı eliyle komplo yapıyor" çığlığı. Sanırsın ki Hollywood'da komplo filmi çekiliyor, başrolde de bizimki. Dan Brown görse "Da Vinci Şifresi"ni yeniden yazardı. Komplo yapılıp yapılmadığını bilmiyorum ama, bu kadar delil ve şahitle “kompile” yaparlar. Peki ya sonuç? Bu işin sonu nereye varacak diye soracak olursanız... Valla ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Mitomani artık tıp literatüründen çıkıp, siyaset bilimine transfer oldu. Yakında "İmamofus Sendromu" diye bir terim duyarsanız şaşırmayın. Bakın efendim, ben size bir şey söyleyeyim mi? Bu işler böyle gitmez. Yani gider de nereye gittiğini kimse bilmez. Tıpkı bizim başkanın anlattığı hikayeler gibi... Başı var, sonu yok. Sonu var, başı kayıp. Ortası zaten hiç olmamış! Ve nihayetinde, size küçük bir tavsiye: Eğer bir gün yolunuz bizim başkana düşerse, söylediği her şeyi not edin. Yarın değişecek çünkü. Hem de öyle bir değişecek ki, George Orwell'ın "1984"ündeki Hakikat Bakanlığı bile "Usta!" diyecek kendisine. Ah Engin abi ah... Şimdi hayatta olacaktın... P.S: Yarın başka bir yalan, başka bir hikâye, başka bir savunmayla karşılaşırsak şaşırmayın. Bizim başkan böyle... Her güne yeni bir gerçekle uyanıyor!
 
Geri
Üst