A
Admin
Yönetici
Yönetici
İhracat, Türkiye ekonomisinin büyüme dinamikleri arasında temel taşlarından biri olmayı sürdürüyor. Ancak ihracatçı imalat sanayi sektörlerinin küresel pazarlarda varlığını sürdürebilmesi için üretim maliyetlerinin rekabetçi seviyede kalması kritik önem taşıyor. Tam da bu noktada TÜSİAD tarafından hazırlanan Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi (TÜSİAD-RGE), önemli bir gösterge sunuyor. TÜSİAD-RGE, Türkiye’nin ihracatçı sektörlerinin ara malı, iş gücü, enerji ve finansman maliyetlerini 31 ülkeyle karşılaştırmalı olarak ele alıyor. Endeksin yıllar içindeki seyri, Türkiye’nin üretim maliyetleri açısından rekabet gücünü kaybedip kaybetmediğini açıkça gösteriyor. Ne yazık ki son veriler, bu alanda giderek zayıflayan bir tabloya işaret ediyor. 2025 yılının ilk çeyreğinde endeks 86,1 seviyesinde sabit kalmış olsa da yıllık bazda yüzde 8,9 oranında bir düşüş söz konusu. Bu düşüş, aslında rakip ülkelere kıyasla Türkiye’de üretim yapmanın her geçen gün daha pahalı hale geldiğini gösteriyor. Üstelik bu tablo, sadece kur seviyesinden kaynaklanmıyor; maliyetin tüm bileşenlerinde yaşanan artışlar, bu gerilemeyi tetikliyor.En dikkat çeken unsur ise ara malı maliyetleri olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin üretim sisteminde önemli bir yer tutan ithal girdi bağımlılığı, döviz kurlarındaki oynaklığa duyarlılığı artırıyor. Ayrıca döviz kuru artışında artan girdi maliyetleri kur düştüğünde azalmıyor, sabit kalıyor. 2025 ilk çeyrek itibarıyla Türkiye’de ara malı maliyeti binde 2 gerilerken, rakip ülkelerde binde 9’luk bir düşüş yaşanmış durumda. Bu fark küçük gibi görünse de küresel ölçekte rekabetin “cent”lerle ölçüldüğü bir dünyada büyük sonuçlar doğuruyor. İş gücü maliyeti ise endeksin düşüşünde ikinci en önemli etken. Türkiye’de uzun yıllar düşük işçilik maliyetleri bir avantaj olarak görülürken, son iki yılda yaşanan yüksek enflasyon, asgari ücretteki hızlı artışlar ve döviz bazında reel ücret yükselişi bu avantajı büyük ölçüde ortadan kaldırdı. 2024 sonunda endeks tarihinin en yüksek seviyesine ulaşan iş gücü maliyeti, 2025’in ilk çeyreğinde yüzde 1 gibi sınırlı bir düşüş gösterdi. Ancak bu düşüş, rakip ülkelerdeki yatay seyirle karşılaştırıldığında rekabet gücü açısından hâlâ negatif bir pozisyonda olduğumuzu ortaya koyuyor. Finansman maliyetleri ise reel sektörün üzerindeki en ağır yüklerden biri. 2024 boyunca yüksek faiz ile borçlanan sanayi kuruluşları, finansmana erişimde hem maliyet hem de regülasyonlar açısından büyük sıkıntılar yaşadı. 2025’in ilk çeyreğinde finansman maliyetindeki artış binde 8 ile sınırlı kaldı; ancak bu dönemde rakip ülkelerde bu maliyetin düşüş eğiliminde olması, Türkiye’yi yine dezavantajlı konuma sürükledi. Dolayısıyla sermaye maliyetindeki yüksek seyir, yatırımların ertelenmesine ve firmaların nakit akış yönetiminde kırılganlığa neden oluyor. Olumlu tarafta ise enerji maliyetleri var. 2023’ün ikinci yarısından bu yana hem küresel enerji fiyatlarındaki gevşeme hem de yurt içi fiyatlamalardaki normalleşme sayesinde enerji maliyetleri düşüş eğilimi gösterdi. 2025’in ilk çeyreğinde Türkiye’de enerji maliyeti yüzde 6,3 oranında azaldı. Son iki çeyrekte toplam gerilemeyüzde 11’i buldu. Bu gelişme, endekse kısmi bir destek sağlamış oldu. Ancak enerji maliyetlerindeki bu iyileşme, diğer maliyet kalemlerindeki baskıyı dengelemeye yetecek düzeyde gerçekleşmedi. Tüm bu verilerden çıkarılması gereken sonuç oldukça net: Türkiye’de üretim maliyetleri, rekabet gücünü koruyabilecek seviyede değil. Girdi fiyatlarının yüksekliği, verimliliğin düşüklüğü ve finansmana erişimdeki zorluklar sanayi sektörünü sessiz ama derin bir krizle karşı karşıya bırakıyor. Bu durum yalnızca ihracatı değil, yatırım kararlarını, istihdamı ve büyümeyi de doğrudan etkiliyor.Türkiye sanayisinin küresel rekabet sahnesinde güçlü bir oyuncu olarak kalması isteniyorsa, sadece maliyetleri düşürmek değil, aynı zamanda verimliliği artırmak, ithalata bağımlılığı azaltmak ve finansal yapıyı güçlendirmek gerekiyor. Aksi halde, endekslerdeki her puanlık düşüş, sanayi üretiminin sessiz çığlığına dönüşmeye devam edecek. Ekonomik veri takvimi 14Temmuz 2025, Pazartesi Çin Dış Ticaret Dengesi 14 Temmuz 2025, Pazartesi Japonya Sanayi Üretimi (Aylık-Yıllık) 15 Temmuz 2025, Salı Çin Sanayi Üretimi (Aylık-Yıllık) 15 Temmuz 2025, Salı Çin Perakende Satışlar (Aylık-Yıllık) 15 Temmuz 2025, Salı Euro Bölgesi Sanayi Üretimi (Aylık-Yıllık) 15 Temmuz 2025, Salı ABD TÜFE (Aylık-Yıllık) 16 Temmuz 2025, Çarşamba İngiltere TÜFE (Aylık-Yıllık) 16 Temmuz 2025, Çarşamba Türkiye Bütçe Dengesi 16 Temmuz 2025, Çarşamba Euro Bölgesi Dış Ticaret Dengesi 16 Temmuz 2025, Çarşamba ABD ÜFE (Aylık-Yıllık) 16 Temmuz 2025, Çarşamba ABD Sanayi Üretimi (Aylık-Yıllık) 17 Temmuz 2025, Perşembe Japonya Dış Ticaret Dengesi 17 Temmuz 2025, Perşembe İngiltere İşsizlik Oranı 17 Temmuz 2025, Perşembe Türkiye Tarım ÜFE (Aylık-Yıllık) 17 Temmuz 2025, Perşembe Euro Bölgesi TÜFE (Aylık-Yıllık) 17 Temmuz 2025, Perşembe ABD Perakende Satışlar (Aylık-Yıllık) 18 Temmuz 2025, Cuma Japonya TÜFE (Aylık-Yıllık) 18 Temmuz 2025, Cuma Almanya ÜFE (Aylık-Yıllık) 18 Temmuz 2025, Cuma Euro Bölgesi Cari İşlemler Dengesi Ekonomi ve Finans Sözlüğü Kredi arzı daralması: Finansal piyasalarda likidite koşullarının sıkılaştığı, bankacılık sisteminin kredi verme kapasitesinin azaldığı ve buna bağlı olarak reel sektöre yönelen fon akışının sınırlı hale geldiği durumu ifade eder. Bu süreçte, finansal kuruluşlar hem artan fonlama maliyetleri hem de risk algısındaki yükseliş nedeniyle kredi verme konusunda daha temkinli davranır. Pozisyon fazlası: Bir yatırımcının veya kurumun belirli bir finansal varlıkta (örneğin döviz, menkul kıymet, türev ürünler vb.) sahip olduğu toplam varlıkların, aynı varlıktaki yükümlülüklerini aşan kısmını ifade eder. Bu kavram, genellikle net pozisyon analizlerinde kullanılır ve bilanço dışı yükümlülükler ile birlikte değerlendirilmesi gereken önemli bir risk göstergesidir.