Tugay Bulgurca’ya gitsin poz versin!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Gazetecilik fakültesini bitirince İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’nden iş çağrısı almıştım. Çağıranlar ormancılardı. Toprağı, yeşili ve orman çok sevdiğim, çocukluk ve gençliğim dağ ile ova arasında geçtiğinden tereddütsüz kabul ettim. Tarihler 1986’yı gösteriyordu. Tam 39 yıl önce yani. Karşıyaka’daki Orman Bölge Müdürlüğü’nün yolunu tutum. Bölge Müdür Yardımcısı Rahmetli Mahmut Çotuk Bey’in odasına çıkarttılar. Uzun uzun ne yapacağımızı sohbet tadında konuştuk. Rahmetliye gazetecilik refleksi ile ilk sorum, “Siz ormancısınız. Vatan topraklarını ormanlaştırmak göreviniz. İzmir’in şu bomboş dağlarını neden ağaçlandırmıyorsunuz?” olmuştu. Sıkı bir ormancı olan Çotuk şöyle kaşlarını çatıp bana baktı ve, “Sen bizim reklamımızı yapacaksın ama daha baştan sorguluyorsun” dedi. Ben de, “Efendim gazetecilik sorulması istenmeyen şeyleri sorgulama işidir. Yoksa gerisi halkla ilişkilerdir” diyerek ünlü İngilix edebiyatçı-gazeteci ve eleştirmen George Orwell’ın meşhur sözünü hatırlattım. O gün kızmıştı belki ama daha sona bana hak verdi. 3,5 yıl çalıştığım orman camiasında partnerim Merhum Müjdat Peker ile çok başarılı işler yaptık. Allah her ikisinin de mekanlarını cennet eylesin. Bütün bunları neden anlattım. Şundan. Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen İzmir’in dağları yine ormansız. Ormanlarımız santim santim, metre metre yok oluyor. Çok değil daha geçen yıl güzelim Yamanlar ormanlarını alevlere kurban verdik. Koskoca Yamanlar Dağı karalar bağladı. Ardından kente yakın bir bölüm orman tahdidi dışına çıkarıldı. Sanki Orman Kanunu, “Yanan alanlar tekrar ağaçlandırılır. Başka bir amaçla kullanılamaz” demiyormuş gibi. Yakında imara açılırsa ve o noktalardan beton ormanları yükselirse hiç şaşırmayın. İşte o zaman anlarsınız, benim genç mezun bir gazeteci olarak iş için gittiğim Orman Teşkilatı’nda orman müdürüne sorduğum sorunun ne anlama geldiğini. Eğer 39 yıl önce o boş alanlar ormanlaştırılabilse ve korunabilseydi, ne Yamanlar yangını olur ne de İzmir bugün yağmursuz kalırdı. Yeterince dillendirilmiyor ama, bu yaz susuz kalabiliriz. Kentimiz artık beklenen ve ihtiyacı olan yağmurları almıyor. Sebebi de ormansızlık ve birbiri ardına birer mantar gibi yükselen dev gökdelenler. Kar yağışlarını unuttuk. Yağmurlar bölgesel ve sağanak biçimde birkaç saatliğine gelip geçiyor. Öyle günlerde, haftalarca yağışları özler hale geldik. Geçende gazetelere, internet portallarına hatta televizyonlarda haber oldu. Tahtalı Barajı’nın içler acısı halinden söz ediyorum. Barajın sembolü durumundaki eski Bulgurca Köyü Camisi, bırakın minaresini, artık yok olan temellerine kadar ortaya çıkmış vaziyette. Bu da İzmir için tehlike çanlarının çaldığının göstergesi. Aslında manzaraya bakıldığında iş işten geçtiğini görüyoruz. Artık bu saatten sonra ne yağmur yağar ne de Tahtalı dolar. Ama benim tuhafıma giden şey, yetkililerin yani İzmir’i yönetenlerin bu konuda hala kış uykusunda olmaları. 2008’de benzer bir durum yaşamıştık ve İzmir her gün susuzluğu tartışır olmuş, yer altı sularında bulunan zehirli arsenik işine o zaman Ankara’dan Melih Gökçek bile laf atarak karışmıştı. Dönemin İzBB Başkanı Aziz Kocaoğlu kuraklığa ve su tasarrufuna dikkat çekmek için soluğu Menderes Bulguca Camii’nin önünde almış, çatlayan topraklar üzerinde poz vermişti. 2021’de de Tunç Soyer benzer uyarıyı aynı noktada yaptı. Evet, yaz ayları yaklaşırken İzmir için çember daralıyor. Susuzluk bir yandan, hafta sonu İzmir’e gelen Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın dediği gibi, “Orman yangını çıkmak için sebep arıyor.” Elbette bütün bunlar birer uyarı. Sular kesilip evlerdeki çeşmelerimizden “Tııss” sesi geldiğinde o zaman anlayacağız işin vahametini. Halimiz nice olur bilinmez. İçmeye bile belki de su bulamayacağız ki, sıcak yaz günlerinde banyo yapmaya veya tuvalete dökmeye nasıl bulalım. Onun için valisiyle, büyükşehir belediye başkanı ile herkesten uyarı bekliyorum ben. Hatta Sayın Cemil Tugay, Bulgurca’ya gitsin o caminin önünde çatlayan zeminde poz versin. O fotoğraflar büyütülüp kentin dört bir yanında bilboardlara asılsın. Belki insanımız tasarrufa ikna ederiz. Yoksa sonumuz hüsran…
 
Geri
Üst