A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bir fıkranın illa Karadenizli aksanı taklidiyle tekrar ettiğimiz bir son cümlesi vardır:
“Ben de seni tanımıyorum!”
Bunun diplomasideki adıStimson Doktrini; zorla alınan bir toprakta kurulan devleti, ülke olarak tanımadığınızı açıklarsınız. Temeli Roma hukukundaki “Ex injuria jus non oritur” (Haksızlıktan hak doğmaz) ilkesi. Peki, tanımakta olduğunuz bir devletten “tanıma” imtiyazını geri çekebilir misiniz?
Bu soru, bazı Avrupa ülkelerinin “İsrail şunu yapmazsa, bunu yapmazsa, Filistin’i tanırız ha!” şeklindeki çocukça korkutma girişimimin yarattığı bir tartışma ile ortaya çıktı. Netanyahu, Avrupalıların taleplerini, bir demeçle bir çırpıda çöpe attı; saldırıları durdurmak şöyle dursun tersine Gazze’nin tümünü işgal etmek üzere ordusuna emir verdiğini açıkladı. Bu, İsrail ile diplomatik ilişkileri tam da Stimson Doktrini’ne konu yapıyor.
ABD başkanı Hoover’ın dışişleri bakanı olan Henry Stimson, 1931’de Japonya’nın Çin’in Mançurya bölgesini işgal etmesi üzerine, Japonya’yı tanımaktan vazgeçtiklerini açıklamıştı. Aynı yöntem 1940’ta dışişleri müsteşarı Sumner Welles tarafından Sovyetlerin Estonya, Letonya ve Litvanya’yı ilhakı üzerine uygulandı ve bu devletler, 1991’de yeniden bağımsız oluncaya kadar “Sovyetleri tanımama” ABD’nin resmi pozisyonu olarak kaldı.
Birleşmiş Milletler’in kuruluş anlaşması böyle bir tanımama eyleminin sonuçlarını düzenlemiyor (yani kimine göre hukuken bu mümkün değil) ise de Amerikalı Stimson’ın bu ilkeli tavrını, 1947’de Filistinlilere ait olduğu tescil edilmiş olan Gazze’nin şimdi ABD gözetiminde, ABD’nin verdiği para ve silahla İsrail tarafından işgali ve ilhakı üzerine ABD’ye hatırlamanın tam zamanı.
Tanımaktan vazgeçmek, bu kararı alan ülkeye ne sağlar; bu karara muhatap olan ülkeye ne kaybettirir? Bu soruların tam cevabı ortada. ABD’nin 1931 ve 1940 kararlarından başka, emsal olacak uygulama olmadığı için ders kitaplarında açık değil. Çevrimiçi kaynaklarda da tanıma ile bu devleti var saydığınızı, diplomatik ilişkiler kurmak arzusunu bildirdiğiniz kaydediliyor. O halde, tanımayı geri almak (a) o devleti artık var saymadığınızı bildirmek ve (b) aranızdaki diplomatik, ticari, kültürel her türlü ilişkiye son verdiğiniz anlamına gelebilir.
“Gelebilir” diyorum; çünkü bu yepyeni bir uluslararası ilişki olacağı için önce bilim dünyası, sonra siyaset dünyası tartışacak ve karar verecektir. Ancak, konu soykırımcı İsrail olunca, akademi ve siyaset dünyası kadar halka, özellikle bu tanımayı geri çekme kararının sebebi olan soykırımı ve diğer savaş suçlarının kurbanı Filistin halkı ile bir bağı olduğunu düşünen, buna inanan ve bunun sonuçlarını bekleyen bizlere de söz düşer. Düşmelidir.
İsrailli bilim adamı İlan Peppe’nin “Filistin’de Etnik Temizlik” kitabında belgeleriyle gösterildiği gibi, 1870’lerde Siyonist Derneği kurucusu Theodor Herzl, Yahudiliğin Yeniden Dirilmesi başlığı ile önerdiği programda bir yer ismi zikretmediği halde, 1900’larda Filistin’e göçün başlaması ile Yahudilere Ait Devlet projesi Osmanlı’nın Filistin vilayeti olarak kesinleşti. Bunun sonunda, Osmanlı’yı parçalamak ve Filistin’i Yahudi Göçüne açmak için İngiltere resmen harekete geçti. Bu nedenle bizlere, Osmanlı’nın doğu vilayetleri üzerinde kurulan devletlerin halkına herkesten çok söz düşer.
Evet, son iki bin yılda Filistin’de yaşayan Yahudi sayısı birkaç bini geçmiyordu; ama şimdi ortada 1947’den beri var olan, nükleer silaha sahip ve arkasında Amerika ile Yahudilere 6 milyon kişinin kan bedeli borçlusu Avrupa’nın bulunduğu bir İsrail var. Bu ülkelerde İsrail’e duyulan manevi bir bağ vardı; ama İsrail 15 bini bebek ve çocuk olmak üzere 60 bin masum insanı soykırımı niyetiyle katlederek bu bağı yok etti. Henüz İsrail’in içinde halkın bu vahşete desteği yüksek, ama bu destek de hızla eriyor.
Sonuç, mevcut İsrail’i tanımaktan vazgeçerek varlığının reddi ve yerine 1945 ve 67’de alınan BM kararlarına uygun yeni bir devletin kurulmasına yardım etmek olacaktır.
“Ben de seni tanımıyorum!”
Bunun diplomasideki adıStimson Doktrini; zorla alınan bir toprakta kurulan devleti, ülke olarak tanımadığınızı açıklarsınız. Temeli Roma hukukundaki “Ex injuria jus non oritur” (Haksızlıktan hak doğmaz) ilkesi. Peki, tanımakta olduğunuz bir devletten “tanıma” imtiyazını geri çekebilir misiniz?
Bu soru, bazı Avrupa ülkelerinin “İsrail şunu yapmazsa, bunu yapmazsa, Filistin’i tanırız ha!” şeklindeki çocukça korkutma girişimimin yarattığı bir tartışma ile ortaya çıktı. Netanyahu, Avrupalıların taleplerini, bir demeçle bir çırpıda çöpe attı; saldırıları durdurmak şöyle dursun tersine Gazze’nin tümünü işgal etmek üzere ordusuna emir verdiğini açıkladı. Bu, İsrail ile diplomatik ilişkileri tam da Stimson Doktrini’ne konu yapıyor.
ABD başkanı Hoover’ın dışişleri bakanı olan Henry Stimson, 1931’de Japonya’nın Çin’in Mançurya bölgesini işgal etmesi üzerine, Japonya’yı tanımaktan vazgeçtiklerini açıklamıştı. Aynı yöntem 1940’ta dışişleri müsteşarı Sumner Welles tarafından Sovyetlerin Estonya, Letonya ve Litvanya’yı ilhakı üzerine uygulandı ve bu devletler, 1991’de yeniden bağımsız oluncaya kadar “Sovyetleri tanımama” ABD’nin resmi pozisyonu olarak kaldı.
Birleşmiş Milletler’in kuruluş anlaşması böyle bir tanımama eyleminin sonuçlarını düzenlemiyor (yani kimine göre hukuken bu mümkün değil) ise de Amerikalı Stimson’ın bu ilkeli tavrını, 1947’de Filistinlilere ait olduğu tescil edilmiş olan Gazze’nin şimdi ABD gözetiminde, ABD’nin verdiği para ve silahla İsrail tarafından işgali ve ilhakı üzerine ABD’ye hatırlamanın tam zamanı.
Tanımaktan vazgeçmek, bu kararı alan ülkeye ne sağlar; bu karara muhatap olan ülkeye ne kaybettirir? Bu soruların tam cevabı ortada. ABD’nin 1931 ve 1940 kararlarından başka, emsal olacak uygulama olmadığı için ders kitaplarında açık değil. Çevrimiçi kaynaklarda da tanıma ile bu devleti var saydığınızı, diplomatik ilişkiler kurmak arzusunu bildirdiğiniz kaydediliyor. O halde, tanımayı geri almak (a) o devleti artık var saymadığınızı bildirmek ve (b) aranızdaki diplomatik, ticari, kültürel her türlü ilişkiye son verdiğiniz anlamına gelebilir.
“Gelebilir” diyorum; çünkü bu yepyeni bir uluslararası ilişki olacağı için önce bilim dünyası, sonra siyaset dünyası tartışacak ve karar verecektir. Ancak, konu soykırımcı İsrail olunca, akademi ve siyaset dünyası kadar halka, özellikle bu tanımayı geri çekme kararının sebebi olan soykırımı ve diğer savaş suçlarının kurbanı Filistin halkı ile bir bağı olduğunu düşünen, buna inanan ve bunun sonuçlarını bekleyen bizlere de söz düşer. Düşmelidir.
İsrailli bilim adamı İlan Peppe’nin “Filistin’de Etnik Temizlik” kitabında belgeleriyle gösterildiği gibi, 1870’lerde Siyonist Derneği kurucusu Theodor Herzl, Yahudiliğin Yeniden Dirilmesi başlığı ile önerdiği programda bir yer ismi zikretmediği halde, 1900’larda Filistin’e göçün başlaması ile Yahudilere Ait Devlet projesi Osmanlı’nın Filistin vilayeti olarak kesinleşti. Bunun sonunda, Osmanlı’yı parçalamak ve Filistin’i Yahudi Göçüne açmak için İngiltere resmen harekete geçti. Bu nedenle bizlere, Osmanlı’nın doğu vilayetleri üzerinde kurulan devletlerin halkına herkesten çok söz düşer.
Evet, son iki bin yılda Filistin’de yaşayan Yahudi sayısı birkaç bini geçmiyordu; ama şimdi ortada 1947’den beri var olan, nükleer silaha sahip ve arkasında Amerika ile Yahudilere 6 milyon kişinin kan bedeli borçlusu Avrupa’nın bulunduğu bir İsrail var. Bu ülkelerde İsrail’e duyulan manevi bir bağ vardı; ama İsrail 15 bini bebek ve çocuk olmak üzere 60 bin masum insanı soykırımı niyetiyle katlederek bu bağı yok etti. Henüz İsrail’in içinde halkın bu vahşete desteği yüksek, ama bu destek de hızla eriyor.
Sonuç, mevcut İsrail’i tanımaktan vazgeçerek varlığının reddi ve yerine 1945 ve 67’de alınan BM kararlarına uygun yeni bir devletin kurulmasına yardım etmek olacaktır.