Sönmeyen ateş: Keşmir

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Hindistan'ın, 22 Nisan'da Pahalgam bölgesinde 26 kişinin öldürüldüğü terör saldırısına misilleme gerekçesiyle 6 Mayıs'ta Pakistan’a ve Pakistan'ın kontrolündeki Azad Keşmir bölgesine füze saldırıları düzenlemesiyle taraflar arasında çatışmalar başlamıştı. İki ülke, 10 Mayıs'ta ABD'nin arabuluculuğunda ateşkes ilan etmişti. Geçtiğimiz haftalarda Hindistan'ın Cammu Keşmir bölgesinde düzenlenen ve onlarca sivilin yaşamını yitirdiği saldırı, Hindistan-Pakistan hattında yeni bir kriz başlattı. Hindistan, saldırının arkasında Pakistan merkezli grupların olduğunu öne sürerek sınır ötesi hava operasyonlarına başladı. Buna karşılık Pakistan, misillemede bulunarak Hindistan’ın çeşitli noktalarına füze ve drone saldırıları düzenledi. İki nükleer güç arasındaki bu alışveriş, tüm dünyanın nefesini tutmasına yol açtı. Elbette ki bu yaşananlar Keşmir’e özgü değil. Zira Keşmir, yalnızca bir toprak parçası değil; kimlik, aidiyet, güvenlik ve tarihsel hesaplaşmaların düğüm noktası. Hindistan ve Pakistan, 1947'den bu yana Keşmir nedeniyle üç kez savaşa girdi. BM’nin yıllar önce önerdiği halk oylaması hâlâ yapılmadı. Arada kalan ise her zaman Keşmir halkı oldu. Bu son krizde uluslararası aktörler yine devreye girdi. ABD Başkanı Donald Trump, diplomatik kanalları kullanarak tarafları ateşkese ikna ettiklerini açıkladı. Ancak sahadaki gerçeklik, ateşkesin kağıt üzerinde kaldığını gösteriyor. Sınır bölgelerinde silah sesleri susmuş değil. ERDOĞAN VİCDANLARA SESLENİYOR Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Keşmir’i sık sık gündeme taşıyan liderlerden biri. BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Keşmir’de yaşanan hak ihlallerini Gazze ile kıyaslayarak uluslararası vicdana seslendi. Bu söylem, Pakistan tarafından memnuniyetle karşılanırken, Hindistan nezdinde tepkiyle karşılandı. Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise olaylara daha katı bir perspektiften bakıyor. Modi, Pakistan’ı “devlet destekli terörizm” ile suçlayarak, Keşmir’deki kontrolün yalnızca Hindistan’a ait olduğunu vurguluyor. Bu açıklamaların üzerine bir de su paylaşımı kartını masaya sürmesi, gerilimi sadece askeri değil, ekonomik bir boyuta da taşıyor. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ise klasik çizgide: Hindistan’ın Keşmir’deki varlığını hukuksuz buluyor ve uluslararası toplumun çözüm için daha aktif olması gerektiğini savunuyor. PAKİSTAN’DA “ORDU” EFEKTİ Fakat Pakistan’ın bu tutumu, yalnızca dış politikada değil, iç siyasette de belirgin eksiklikler barındırıyor. Pakistan’daki demokratik sistem, sık sık ordu ve güvenlik güçlerinin müdahalesi ile şekilleniyor. Aslında, Pakistan’da demokrasi hala kırılgan bir yapıya sahip. Siyasi partiler zaman zaman ordu tarafından baskı altına alınıyor ve iktidar mücadeleleri genellikle askeri müdahalelerle sonuçlanabilir. Ayrıca, muhalefet liderleri sıklıkla siyasi sebeplerle tutuklanıyor ya da baskılara uğruyor. Basın özgürlüğü konusunda da handikaplar var. Ülkedeki demokratik süreçlerin işlerliği, ordu ve hükümetin bazen birbirini denetlemesinin ötesine geçmiyor; çoğu zaman iktidar, güvenlik ve ordu tarafından kontrol ediliyor. Pakistan’ın Keşmir konusunda yaptığı sert açıklamalar ve uluslararası baskı yaratma çabaları, iç politikasındaki bu demokrasi eksiklikleriyle örtüşüyor. Pakistan hükümetinin Keşmir’i, hem ulusal bir dava olarak hem de halkın dikkatini demokratik eksikliklerden ve iç istikrarsızlıktan uzak tutmak için kullanabileceği bir araç olarak değerlendirmesi, dış politikada bir nevi “maskelenmiş iç politika” olarak görülüyor. Keşmir meselesi, Pakistan’da her zaman “birleşik cephe” oluşturma motivasyonu taşıyan bir konu. KEŞMİR MESELESİ, EVRENSEL BİR SORUN Burada temel soru şu: Keşmir meselesi sadece iki ülkenin ulusal güvenlik sorunu mudur, yoksa bölgesel barışa dair evrensel bir sınav mıdır? Gerçek şu ki, çoğunluğu Müslüman olan Keşmir halkı yıllardır diken üstünde yaşıyor. Ne tam olarak Hindistan’a ait hissediyorlar kendilerini, ne de Pakistan’ın söylemleri onların günlük yaşamlarını iyileştiriyor. İnternet yasakları, orantısız güvenlik önlemleri ve artan milliyetçilik dalgası Keşmir’de çözüm yerine baskıyı artırıyor. Görüştüğüm Keşmirliler ise oldukça tedirgin. Yurtdışına gitmeyi başarabilmiş birçok Keşmirli Keşmir’deki baskı ortamından uzaklaştığı için düşüncelerini daha özgürce ifade ettiğini söylüyor. ATEŞKES, KALICI BARIŞI GETİRMEZ Jammu Keşmir Halk Ulusal Partisi (JKPNP) eski Sözcüsü Habib ur Rehman, “Ben ve ailem için Pahalgam’daki saldırı büyük bir acıydı. Hindistan kontrolündeki bölgede yaşansa da bu olay tüm Cammu Keşmir halkını ilgilendiriyor. Masum turistlerin öldürülmesi, sadece bir şiddet eylemi değil, barışa ve insanlığa yönelik bir saldırıdır. Son çatışmalar günlük hayatı korku içinde geçirmemize neden oldu. Hava saldırıları, evlerin yanına yerleştirilen askeri karakollar, ulaşımın kesilmesi, okulların kapanması ve halkın yerinden edilmesi yaşamı çok zorlaştırdı. Hindistan ve Pakistan arasındaki ateşkesi memnuniyetle karşılıyorum, ancak bunun kalıcı barış getireceğine inanmıyorum. Çünkü iki ülke de Keşmir’i kendi toprağı gibi görüyor, burada yaşayan halkın iradesini ve özgürlük arzusunu dikkate almıyor. Ayrıca, uluslararası güçlerin çıkar oyunları barışı tehdit ediyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın arabuluculuk teklifi yüzeyde olumlu görünse de, Keşmir halkını sürece dahil etmediği sürece anlamlı değildir. Gerçek bir çözüm, halkımızın iradesini merkeze alan diyalogla mümkündür. Hindistan’ın İndus Suları Anlaşması’nı askıya alması ve hidroelektrik projeleri, Pakistan için hayati olan su kaynaklarını tehdit ediyor. Öte yandan Pakistan da Azad Keşmir ve Gilgit Baltistan’ın su kaynaklarını kullanıyor ama bölge halkını sürece katmıyor. Demokrasiye inanıyorum. Hindistan kontrolündeki Keşmir’de 2025 seçimlerine yüksek katılım oldu ama bu seçimler halkın derin kırgınlıklarını ve dinsel kutuplaşmayı da gözler önüne serdi. Sadece seçim yapmak yetmez; güven, temsil ve adalet gerekiyor” dedi. TÜRKİYE ÇÖZÜM İÇİN DEVREYE GİREBİLİR Halen ailesiyle Azad Cammu Keşmir’de yaşayan Keşmir Halk Ulusal Partisi (JKPNP) eski Sözcüsü Habib ur Rehman, “Belki de yapılması gereken, büyük güçlerin diplomatik manevralarından önce, Keşmir halkının sesine kulak vermek. Zira barış, ancak muhatapların iradesiyle kalıcı olabilir. Keşmir, yalnızca harita üzerinde bir tartışma değil; gerçek insanların yaşadığı, gerçek acıların hissedildiği bir yer. Ve bu gerçeği unutmadan çözüm yolları aranmalı. Son çatışmalar ekonomik durumu ve günlük hayatı daha da kötüleştirdi. AJK’de işsizlik çok yaygın, ifade özgürlüğü sınırlı, zorla kaybetme vakaları arttı. İnsanlar başka yerlere göç etmek zorunda kalıyor. Benim hayalim, askerî işgalin sona erdiği, birleşmiş ve bağımsız bir Cammu Keşmir. Ancak halkın özgürce kendi kaderini tayin etmesiyle gerçek barış mümkündür. Türkiye’nin yaklaşımını olumlu buluyorum. Diplomatik etkisiyle hem Pakistan hem Hindistan üzerinde baskı kurabilir ve uluslararası camiayı Keşmir halkının haklarını tanımaya teşvik edebilir. Türkiye’nin çatışmaları çözme konusundaki deneyimi, bu sorunda da yapıcı bir rol oynayabileceğini gösteriyor” ifadelerini kullandı. KEŞMİR’DE BM GÖZETİMİNDE REFERANDUM YAPILMALI Cammu Keşmir National Awami Partisi Üyesi Mubashir Azad, bağımsızlık yanlısı Azad Pahalgam’daki saldırıdan büyük üzüntü duyduğunu ifade etmekle birlikte, bu tür şiddet olaylarının halkın daha fazla baskı altına alınması için bahane edilmesini reddediyor. Ateşkes ve uluslararası arabuluculuk çabalarının, Keşmirlilerin kendi kaderini tayin hakkı merkeze alınmadıkça yetersiz olduğunu belirten Azad, “2025 yerel seçimleri ve siyasi yasaklar, demokrasi değil, baskı aracı olarak değerlendiriliyor. Hidroelektrik projeleri de sorun oluşturuyor. Ekonomik çöküş, eğitimde gerileme ve baskı günlük hayatın bir parçası hâline gelmiş durumda. Sorun, Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılacak bir referandumla Keşmir’in bağımsızlığına kavuşmasıyla mümkün olabilir” diye konuştu. TEK ÇÖZÜM: KEŞMİRLİLERİN KENDİ KADERİNİ TAYİN ETMESİ Keşmirli aktivist Istihak Sayyed Manzoor, Keşmir halkının barış, adalet ve özgürlük içinde yaşama hakkını savunduğunu ifade ederek “Bölgedeki askeri varlığın sona ermesi ve halkın kendi kaderini tayin etmesi, kalıcı barışın temelidir. Türkiye’nin bu süreçteki yapıcı ve dengeli rolünü değerli buluyorum. Keşmir sorununun çözümü, halkımızın sesini duyurabildiği, kapsayıcı ve adil bir diyalogla mümkündür” şeklinde konuştu. ÖNCE KEŞMİR BİRLEŞMELİDİR Yurtdışında yaşayan Keşmirli aktivist Zahid Khan, “Cammu ve Keşmir sorununun çözümü için Hindistan ve Pakistan ile Cammu ve Keşmir halkı arasında anlamlı bir diyalog kurulması gerekiyor. Diplomatik çabaların sonuç vermesi için çalışılması ve Cammu ile Keşmir halkının çıkarları ve endişelerinin doğrudan temsil edilmesi gerekiyor. Keşmir’de yaşayan insanlar için, önce Keşmir’in birleşmesi sonra da kendi kendini temsil etmesi çok önemli” ifadelerini kullanıyor.
 
Geri
Üst