A
Admin
Yönetici
Yönetici
Gördüğüm fotoğraflar dehşet vericiydi…
Gazze’de bir çocuk yardım almak için toplanan kalabalığın arasında sıkışmış, ağlayarak elindeki boş tencereyi uzatıyor.
Bir deri bir kemik kalmış bir çocuk annesinin kucağında insanlığımızdan bizi utandıran derin bir bakış fırlatıyor…
Gazzeli çocukların yüzlerce benzer fotoğrafı yayımlandı.
Buna rağmen İsrail hükümetinin kitlesel aç bırakma politikasının sonucu yaşamını yitirenlere her gün yenileri ekleniyor.
Birleşmiş Milletler bölgede her 3 kişiden 1’inin günlerdir yemek yemediğini, “yavaş ölüm” tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı.
Öyle ki, çoğu çocuk açlıktan ölenlerin sayısı 150’yi geçti.
Oysa uluslararası hukukta açlığı silah olarak kullanmak savaş suçu sayılıyor.
Ama dünya, İsrail’in kalori hesabıyla yönettiği bu açlık politikası karşısında hâlâ rakamların ardındaki kastı görmek istemiyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları artık ‘güvenlik’ değil, açık bir yok etme stratejisi.
Açlık politikası; sistematik, kasıtlı, planlı kötülüğün dünyada yeniden icat edildiğinin kanıtıdır.
Gıda sevkiyatları, rastgele değil, hesaplanarak sınırlandırılıyor.
The Guardian’ın Ortadoğu muhabiri Emma Graham Harrison’a göre İsrail yıllardır bölgedeki gıda ihtiyacını detaylı biçimde hesaplıyor, kimin ne kadar kaloriye, dolayısıyla ne kadar gıdaya ihtiyaç duyduğunu biliyor.
İsrail’in yıllardır gıda sevkiyatlarını ölüm sınırına varmadan sınırlayan bu stratejisi, bugün Gazze halkını ölümcül açlığa sürüklemek üzerine kurulu.
Yani açlık, kasti olarak yaratılmış ve sürdürülüyor.
İsrail ve müttefikleri bu durumu bir lojistik başarısızlık gibi gösterse de veriler açlığın bilinçli bir devlet politikası sonucu olduğunu ortaya koyuyor.
Birleşmiş Milletlere göre de Gazze’de insanların açlıkla sınandığı bir düzen kuruldu.
Yardım uçakları havadan yiyecek atıyor; bazıları denize düşüyor, bazıları insanların üzerine... Yardım taşıyan paletlerin altında ezilen çocukların haberleri, yardım kolilerini almak için denizde boğarak ölen Filistinli ailelerin hikâyeleriyle birleşiyor.
Ancak bu, başarısız bir yardım politikası değil, başarıyla yürütülen bir yokluk mühendisliği.
İsrail’in bir halkı aç bırakarak terbiye etmeye çalışması bir sonuç değil, bir amaç.
Üstelik bu hedef sadece İsrail’e ait değil; ABD ve bazı Batılı müttefiklerinin sessizliği, uçaklarla sembolik yardım atarken karayolu geçişlerine izin vermemeleri, bu politikayı ortaklaştırıyor.
Sadece izliyoruz; Ukrayna’daki savaşı, Yemen’de kolerayı, Haiti’de çete terörünü, Sudan’da açlığı, Myanmar’da soykırımı…
Tüm dünya biliyor ama hiçbir şey yapmıyor.
Herkesin gördüğü ama kimsenin müdahale etmediği bir barbarlık çağındayız.
Bütün bu felaketler doğal değil, coğrafi değil.
Savaş ve çatışma bölgelerinde açlık yüzünden ölenler de yeni değil.
Darfur’da iç savaş nedeniyle, son iki yılda 522 binden fazla çocuk açlıktan yaşamını yitirdi.
Yemen’de savaş bir açlık katliamına dönüştü: Burada da son on yılda 90 binden fazla çocuk dolaylı yollardan açlık, hastalık gibi nedenlerle öldü.
Kötülük artık istisna değil. Norm. Sessiz değil. Gürültülü. Gizli değil. Açık ve teşhirci.
Ve bu kötülüğü meşrulaştıran en büyük suç ortaklığı: Suskunluk!
Herkes biliyor, herkes görüyor, ama kimse müdahale etmiyor.
Dünya ahlaken çökmüş durumda…
Hem yapanız hem susanız. Hem yakanız hem seyredeniz. Hem yok edeniz hem unutanız.
Kötülüğe rıza gösterdiğimiz bu çağda, kötülüğün son haliyiz…
Gazze’de bir çocuk yardım almak için toplanan kalabalığın arasında sıkışmış, ağlayarak elindeki boş tencereyi uzatıyor.
Bir deri bir kemik kalmış bir çocuk annesinin kucağında insanlığımızdan bizi utandıran derin bir bakış fırlatıyor…
Gazzeli çocukların yüzlerce benzer fotoğrafı yayımlandı.
Buna rağmen İsrail hükümetinin kitlesel aç bırakma politikasının sonucu yaşamını yitirenlere her gün yenileri ekleniyor.
Birleşmiş Milletler bölgede her 3 kişiden 1’inin günlerdir yemek yemediğini, “yavaş ölüm” tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı.
Öyle ki, çoğu çocuk açlıktan ölenlerin sayısı 150’yi geçti.
Oysa uluslararası hukukta açlığı silah olarak kullanmak savaş suçu sayılıyor.
Ama dünya, İsrail’in kalori hesabıyla yönettiği bu açlık politikası karşısında hâlâ rakamların ardındaki kastı görmek istemiyor.
***
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları artık ‘güvenlik’ değil, açık bir yok etme stratejisi.
Açlık politikası; sistematik, kasıtlı, planlı kötülüğün dünyada yeniden icat edildiğinin kanıtıdır.
Gıda sevkiyatları, rastgele değil, hesaplanarak sınırlandırılıyor.
The Guardian’ın Ortadoğu muhabiri Emma Graham Harrison’a göre İsrail yıllardır bölgedeki gıda ihtiyacını detaylı biçimde hesaplıyor, kimin ne kadar kaloriye, dolayısıyla ne kadar gıdaya ihtiyaç duyduğunu biliyor.
İsrail’in yıllardır gıda sevkiyatlarını ölüm sınırına varmadan sınırlayan bu stratejisi, bugün Gazze halkını ölümcül açlığa sürüklemek üzerine kurulu.
Yani açlık, kasti olarak yaratılmış ve sürdürülüyor.
İsrail ve müttefikleri bu durumu bir lojistik başarısızlık gibi gösterse de veriler açlığın bilinçli bir devlet politikası sonucu olduğunu ortaya koyuyor.
***
Birleşmiş Milletlere göre de Gazze’de insanların açlıkla sınandığı bir düzen kuruldu.
Yardım uçakları havadan yiyecek atıyor; bazıları denize düşüyor, bazıları insanların üzerine... Yardım taşıyan paletlerin altında ezilen çocukların haberleri, yardım kolilerini almak için denizde boğarak ölen Filistinli ailelerin hikâyeleriyle birleşiyor.
Ancak bu, başarısız bir yardım politikası değil, başarıyla yürütülen bir yokluk mühendisliği.
İsrail’in bir halkı aç bırakarak terbiye etmeye çalışması bir sonuç değil, bir amaç.
Üstelik bu hedef sadece İsrail’e ait değil; ABD ve bazı Batılı müttefiklerinin sessizliği, uçaklarla sembolik yardım atarken karayolu geçişlerine izin vermemeleri, bu politikayı ortaklaştırıyor.
***
Sadece izliyoruz; Ukrayna’daki savaşı, Yemen’de kolerayı, Haiti’de çete terörünü, Sudan’da açlığı, Myanmar’da soykırımı…
Tüm dünya biliyor ama hiçbir şey yapmıyor.
Herkesin gördüğü ama kimsenin müdahale etmediği bir barbarlık çağındayız.
Bütün bu felaketler doğal değil, coğrafi değil.
Savaş ve çatışma bölgelerinde açlık yüzünden ölenler de yeni değil.
Darfur’da iç savaş nedeniyle, son iki yılda 522 binden fazla çocuk açlıktan yaşamını yitirdi.
Yemen’de savaş bir açlık katliamına dönüştü: Burada da son on yılda 90 binden fazla çocuk dolaylı yollardan açlık, hastalık gibi nedenlerle öldü.
Kötülük artık istisna değil. Norm. Sessiz değil. Gürültülü. Gizli değil. Açık ve teşhirci.
Ve bu kötülüğü meşrulaştıran en büyük suç ortaklığı: Suskunluk!
Herkes biliyor, herkes görüyor, ama kimse müdahale etmiyor.
Dünya ahlaken çökmüş durumda…
Hem yapanız hem susanız. Hem yakanız hem seyredeniz. Hem yok edeniz hem unutanız.
Kötülüğe rıza gösterdiğimiz bu çağda, kötülüğün son haliyiz…