A
Admin
Yönetici
Yönetici
“Neşeli, keyifli biriydim... Şimdiyse enerjim bitmiş, tükenmiş hissediyorum." “İlişkiden kopamıyorum. Ayrılmak dehşet verici ama devam etmek kendimi yavaş yavaş kaybetmek gibi..." "Yakın arkadaşımla her görüşmemizden sonra kendimi yıpranmış, mutsuz hissediyorum." Geçen haftaki yazımda "Kimse ben toksiğim" diye dolaşmaz demiştim. Gerçekten dolaşmaz... Ama bir gün, toksik bir ilişki içinde olduğumuzu fark edebiliriz. Ve daha da acısı: Zamanla bizim de toksikleşmeye başlamamızdır. Danışanlarımın izniyle yayınladığım üç cümle, toksik ilişki döngüsünü ve bireysel etkilerini çok yalın biçimde ortaya koyuyor. Önce sağlıklı, olumlu ilişkiden başlayalım. Sağlıklı ilişkilerde her iki taraf birbirini destekler, empati ve şefkat gösterir. Taraflar hem vermeye hem de almaya isteklidir. Elbette her zaman işler yolunda gitmeyebilir. Ama sorunlar saygıyla ele alınır, çözüm bulunur. Rekabet, kontrol ya da dayatma devreye girmez. Peki, toksik ilişki nedir? Aşağı çeker, yetersiz hissettirir, genellikle bir taraf sürekli verir, diğeri sürekli alır. Toksik ilişki, her zaman yüksek sesle gelmez. Bazen sessizlik, bazen de görünmeyen ama sürekli hissedilen bir “üstünlük havasıyla” ortaya çıkar. Kimi zaman gerçekler çarpıtılarak karşı tarafın algısı sorgulatılır, kimi zaman da karşı taraf suçlanır. Toksik davranışlara muhatap olan kişi bile kendini tanıyamaz hale gelir,yetersiz, suçlu ya da değersiz hisseder. Her sorunda kendinisorgular: “Acaba ben mi abarttım?" Toksik ilişkide, söylenecek her söz dikkatle ölçülüp biçilir. Kişi kendini bir savaş alanındaymış gibi hissederve çoğu zaman dahemen fark edilemez. İlişki başlarda normaldir, hatta güzel bile başlar. Zamanla toksik davranışlara muhatap olan kişi gülmez, kendi gibi davranmaz olur. Duygularını bastırır, ihtiyaçlarını unutur. Sadece yorulmaz, morali bozulmaz; tükenir, özgüveni zedelenir, yalnızlaşır. Umarım bunların hiçbirini yaşamadınız. Ve yine umuyorum bu yazı sizi karamsarlığa değil, farkındalığa götürür. Öyleyse devam edelim: Toksik ilişki içinde olup olmadığımızı nasıl anlarız? -Yanındayken kendim gibi hissediyor muyum, yoksa dikkatli mi davranıyorum? -Duygularımı açıkça ifade edebiliyor muyum, yoksa susuyor muyum? -Birlikteyken genellikle iyi mi hissediyorum, yoksa yorgun, yetersiz, suçlu mu? -Hep ben mi veriyorum, anlayış gösteriyorum? -Sürekli kendimi kanıtlamak zorunda mıyım? -Çözümü birlikte mi arıyoruz, yoksa hep suçlanan ben mi oluyorum? Bu sorulara verdiğiniz yanıtlar, size ilişkinin yönünü gösteren bir pusula olabilir. Cevaplar kolay ya da net olmak zorunda değil… Ama bazen bir “huzursuzluk” bile çok şey anlatır. Kendinizi dinleyin, fark edin. Değişim fark ederek başlar. İşte atılabilecek birkaç adım: -Duygularınızı ciddiye alın. Kendinize "Bu ilişki bana iyi geliyor mu? Öz saygıma ve genel ruh sağlığıma zarar veriyor mu?" sorusunu sorun. - Güvendiğiniz biriyle duygularınızı paylaşın veya uzmana danışın. -Birlikte geçirdiğiniz zamanı sınırlayın. Bazen bir ilişkiyi doğrudan bitirmek zor olabilir ama mesafe koymak ilk adım olabilir. Zaten zorlu bir coğrafyada yaşıyoruz. Yangınlar, enflasyon, belirsizlik, yaşamımızın kontrolünün elimizden kayması... Her şey bizi yoruyor. En azından ilişkilerimiz nefes aldıran, sağlıklı limanlar olsun. Ne dersiniz?