A
Admin
Yönetici
Yönetici
Roy ve Dorothy Lichtenstein’in Southampton’daki evindeki koleksiyon Bonhams’ta geçen hafta gerçekleşen müzayede ile satışa çıktı.
170’i aşkın eserin ve objenin satışa sunulduğu müzayededen 1,12 milyon dolar gelir elde edildi.
Üstelik katılımcıların yüzde 60’ı, eserleri öngörülen fiyatların üzerinde satın aldı.
Müze ve galerilerde gördüğümüz eserlerin ötesinde, bir sanatçının yaşam alanı, onun dünyasına dair ipuçları sunma bakımından da önemli.
Lichtenstein çiftinin koleksiyonu, sadece pop art ustasının değil, sanat çevresindeki dostlarının ve başka sanatçıların da izlerini taşıyordu.
Henri Matisse’in 1937 tarihli çizimi “Portrait de femme accoudée”, 40-60 bin dolar aralığında tahmin edilen fiyatını ikiye katlayarak 89 bin 400 dolara satıldı.
Jasper Johns’un 1969 tarihli “Flag (Moratorium)” eseri de benzer şekilde tahminin üzerinde 51 bin 200 dolara alıcı buldu.
Ancak müzayedenin sürprizleri, Yoko Ono’nun 1993 tarihli iki eseri oldu; “Family Album (Blood Objects)”, “Exhibit C: Mind Box”, tahminin tam 24 katı olan 46 bin 640 dolara; Exhibit M: High Heel Shoes ise 43 bin 520 dolara ulaştı.
Bu, sanatçının yaşamını yitirmiş olsa dahi, eserlerinin ve koleksiyonunun değerini, yeni bir hayatın habercisi olarak yükseltmeye devam ettiğini gösteriyor.
Sanatçının eşyaları da koleksiyonun bir parçasıydı.
Lichtenstein’in Southampton’daki stüdyosundan çıkarılan bir koltuk, 25 bin 600 dolara; boya lekeleriyle dolu bir ahşap koltuk ise öngörülenin 27 katı fiyatla 10 bin 880 dolara alıcı buldu.
Hatta sanatçıya ait kitaplar, Ellsworth Kelly üzerine yazılmış eserler dahi bin 664 dolara satışa çıktı.
Bu objeler, yalnızca estetik değil, Lichtenstein’ın yaşamının izlerini taşıyan materyaller olarak koleksiyonun değerini artırdı.
Roy Lichtenstein, Pop Art hareketinin öncü isimlerinden biri olarak, çizgi romanlardan esinlenen ve büyük ölçekli tablolarıyla modern kültürü yorumlayan bir sanatçıydı.
Eserleri, renkli, net hatlı ve çoğu zaman ironik bir dille toplumun imgelerini dönüştürdü.
Ancak Lichtenstein’ın mirası sadece kendi yaptığı eserlerle sınırlı değil. Eşi Dorothy, 1997’de Lichtenstein’ın vefatının ardından onun eserlerinin korunmasını sağladı, 1999’da Roy Lichtenstein Foundation’ı kurarak Bin’den fazla eseri ve arşivi kültürel kurumlara bağışladı.
Bu koleksiyonlar, Whitney Müzesi gibi dünyaca ünlü kurumlarda sanatseverlerle buluştu; böylece bir sanatçının koleksiyonu, yeni koleksiyonların doğmasına ve sanat dünyasının sürekliliğine katkıda bulundu.
Sanatçıların yaşam alanları, eserlerinin yanında onların dünyasına dair ipuçları taşır.
Lichtenstein’in Southampton’daki evi ve stüdyosu, bir sanatçının günlük yaşamında çevresini nasıl şekillendirdiğini gösteren bir ekosistem gibiydi.
Sotheby’s’in geçen yıl gerçekleştirdiği 40’tan fazla Lichtenstein eseri müzayedesi de benzer şekilde, sanatçının yaşamı ve sanatı arasında köprü kuran bir koleksiyon deneyimi sundu.
Sanat, ölümle sonlanmaz; koleksiyonlar, müzayedeler ve bağışlarla yaşamaya devam eder.
Roy Lichtenstein ve eşi Dorothy’nin mirası, hem sanatçının eserlerini koruyor hem de yeni koleksiyonların oluşmasına zemin hazırlıyor.
Her müzayede, sanatın ve koleksiyonun sürekliliğini hatırlatıyor.
Sanat, bir ömür boyu değil, ardında bıraktığı mirasla birden fazla ömür sürer.
170’i aşkın eserin ve objenin satışa sunulduğu müzayededen 1,12 milyon dolar gelir elde edildi.
Üstelik katılımcıların yüzde 60’ı, eserleri öngörülen fiyatların üzerinde satın aldı.
Müze ve galerilerde gördüğümüz eserlerin ötesinde, bir sanatçının yaşam alanı, onun dünyasına dair ipuçları sunma bakımından da önemli.
Lichtenstein çiftinin koleksiyonu, sadece pop art ustasının değil, sanat çevresindeki dostlarının ve başka sanatçıların da izlerini taşıyordu.
Henri Matisse’in 1937 tarihli çizimi “Portrait de femme accoudée”, 40-60 bin dolar aralığında tahmin edilen fiyatını ikiye katlayarak 89 bin 400 dolara satıldı.
Jasper Johns’un 1969 tarihli “Flag (Moratorium)” eseri de benzer şekilde tahminin üzerinde 51 bin 200 dolara alıcı buldu.
Ancak müzayedenin sürprizleri, Yoko Ono’nun 1993 tarihli iki eseri oldu; “Family Album (Blood Objects)”, “Exhibit C: Mind Box”, tahminin tam 24 katı olan 46 bin 640 dolara; Exhibit M: High Heel Shoes ise 43 bin 520 dolara ulaştı.
Bu, sanatçının yaşamını yitirmiş olsa dahi, eserlerinin ve koleksiyonunun değerini, yeni bir hayatın habercisi olarak yükseltmeye devam ettiğini gösteriyor.
Sanatçının eşyaları da koleksiyonun bir parçasıydı.
Lichtenstein’in Southampton’daki stüdyosundan çıkarılan bir koltuk, 25 bin 600 dolara; boya lekeleriyle dolu bir ahşap koltuk ise öngörülenin 27 katı fiyatla 10 bin 880 dolara alıcı buldu.
Hatta sanatçıya ait kitaplar, Ellsworth Kelly üzerine yazılmış eserler dahi bin 664 dolara satışa çıktı.
Bu objeler, yalnızca estetik değil, Lichtenstein’ın yaşamının izlerini taşıyan materyaller olarak koleksiyonun değerini artırdı.
Roy Lichtenstein, Pop Art hareketinin öncü isimlerinden biri olarak, çizgi romanlardan esinlenen ve büyük ölçekli tablolarıyla modern kültürü yorumlayan bir sanatçıydı.
Eserleri, renkli, net hatlı ve çoğu zaman ironik bir dille toplumun imgelerini dönüştürdü.
Ancak Lichtenstein’ın mirası sadece kendi yaptığı eserlerle sınırlı değil. Eşi Dorothy, 1997’de Lichtenstein’ın vefatının ardından onun eserlerinin korunmasını sağladı, 1999’da Roy Lichtenstein Foundation’ı kurarak Bin’den fazla eseri ve arşivi kültürel kurumlara bağışladı.
Bu koleksiyonlar, Whitney Müzesi gibi dünyaca ünlü kurumlarda sanatseverlerle buluştu; böylece bir sanatçının koleksiyonu, yeni koleksiyonların doğmasına ve sanat dünyasının sürekliliğine katkıda bulundu.
Sanatçıların yaşam alanları, eserlerinin yanında onların dünyasına dair ipuçları taşır.
Lichtenstein’in Southampton’daki evi ve stüdyosu, bir sanatçının günlük yaşamında çevresini nasıl şekillendirdiğini gösteren bir ekosistem gibiydi.
Sotheby’s’in geçen yıl gerçekleştirdiği 40’tan fazla Lichtenstein eseri müzayedesi de benzer şekilde, sanatçının yaşamı ve sanatı arasında köprü kuran bir koleksiyon deneyimi sundu.
Sanat, ölümle sonlanmaz; koleksiyonlar, müzayedeler ve bağışlarla yaşamaya devam eder.
Roy Lichtenstein ve eşi Dorothy’nin mirası, hem sanatçının eserlerini koruyor hem de yeni koleksiyonların oluşmasına zemin hazırlıyor.
Her müzayede, sanatın ve koleksiyonun sürekliliğini hatırlatıyor.
Sanat, bir ömür boyu değil, ardında bıraktığı mirasla birden fazla ömür sürer.