A
Admin
Yönetici
Yönetici
Günümüzü daha iyi anlayabilmek için, geçmişe bakmakta fayda vardır. Zira Ortadoğu politikaları uzmanı olan Prof. Dr. Fawaz Gerges: “1918 yılında Sykes-Picot mutabakatı sonucunda belirlenen sınırların yeniden çizilme ihtimali var” diyerek, bir nevi günümüzü işaret etmiştir. Nitekim ABD’de İkiz Kulelerin vurulmasından sonra, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı (siyahi) Condoleezza Rice’ın, 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesine yaptığı açıklamada: “22 İslam ülkesini yeniden dizayn edeceğiz” dediğini biliyoruz. Son dönemlerde yapılan açıklamalarda belirtildiği gibi: 2005 yılında dünyanın kullanılabilir petrol rezervlerinin % 61.8’i, doğalgazın % 40.1’i Ortadoğu Bölgesinde bulunmaktadır. Dünya petrol ürünlerinin % 31’i Ortadoğu Bölgesinde gerçekleştirilmektedir. 2020’de dünyada tüketilebilecek petrolün % 39’unun yine bu bölgeden temin edildiği bilinmektedir. Onun için bu imkânlara sahip olan bölge Amerika, Avrupa, Japonya, Rusya ve Çin’in elan dikkatini çekmektedir. Keza, dünyanın toplam petrol ihtiyacının 2000 yılında günlük 76.6 milyon varil, 2005’de 81 milyon varil, 2010’da 89.7 milyon varil, 2015’de ise 118.8 milyon varil olduğu tespit edilmiş ve bunun büyük bir bölümünün Ortadoğu Bölgesinden temin edildiği belirtilmiştir. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre, Suudi Arabistan’da 266 milyar varil, Irak’ta 115 milyar varil, Libya’da 46 milyar varil, İran’da 136 milyar varil rezerv bulunduğu için, bu bölgedeki İslam devletleri dikkat çekmektedir. Ayrıca belirtelim ki, Siyonizmin öncülerinden, büyük tefeci George Soros, 4 Mart 2001 tarihinde BBC’de yaptığı konuşmada: “ABD’nin İslam ülkelerindeki kalkışmalarda daha aktif davranması” gerektiğini dillendirmiştir. Böylece Ortadoğu hedef olarak gösterilmiştir. Bu kişinin Davos’ta, otel odasında, R. Tayyip Erdoğan’la uzun bir görüşme yaptığı basına düşmüştür. Ayrıca George Soros aynı tarihlerde: “Petrol diktatörleri yıkılacak, demokrasi gelecek” diyerek, hedefi belirtmiştir. Diğer taraftan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) realize etmek ve Ortadoğu zeminini hazırlamak için, hem Avrupa Birliği ülkelerine, hem NATO’ya ve bu arada Türkiye’ye de mutlak ihtiyaç olduğundan, G-8 (Gelişmiş Ülkeler)’in Amerika’nın güneybatısında bulunan ‘Sea Island’ adasındaki toplantısında, bu ülkelerden yardım talebinde bulunulmuş, hatta bir nevi gözdağı verilmiştir. Bizim hükümetin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan zirvenin önemli gündem maddesi olan Büyük Ortadoğu Projesinin tartışıldığı 9.6.2004 tarihli toplantıya ‘Demokratik Ortak’ olarak katılmıştır. Böylece bizim için efsunlanma başlamıştır. Nitekim AK Parti'nin kurucularından olan Abdullah Gül de, 16 Haziran 2003’de yaptığı konuşmada: “Ortadoğu’da bu gün yeni bir durum mevcuttur. Son olarak yaşanan Irak buhranından çıkan sonuçların bölgenin gelişmesine katkıda bulunacak şekilde yorumlanması gerekmektedir. (kan dökerek) Bölge genelinde bir değişim ihtiyacı uzun bir süredir hissedilmektedir. Gelişmenin ekonomik gerekleri kadar, sosyal ve siyasal şartları da olduğu, bugün bölge çapında anlaşılmaktadır. Biz bunu takdirle izlemekte ve başarılar dilemekteyiz” diye bir açıklama yapmıştır. Görülüyor ki İslam ülkelerinde dökülen kan, ırza tecavüzler, yıkılan hanümanlar bunların umurunda olmadı. Çünkü bunlar gerçekten gömlek çıkardılar ve hem de Milli Görüşe büyük darbe vurdular. Bu duruma dayanamayan gazeteci Nuray Mert: “Adamlar gelmiş bir Ortadoğu ülkesini işgal etmişler. Sivilleri katlediyorlar. Camilerde adam öldürüyorlar. Bizimkiler hiç utanıp, sıkılmadan bu adamların Müslümanlara çekidüzen verme projelerinin peşinde koşuyorlar” diye yazarak, sözüm ona Milli Görüşçü(!) olanları ikaz etmiştir. Ama onlar gaflet içindedirler, oynanan oyunun farkında değiller. Çünkü 13 Kasım 2007’de TBMM’nde konuşan Şimon Peres: “Bizim için Türkiye, Ortadoğu’da önemli bir oyuncudur” diyebilmiş ve AK Parti sıralarından da alkışlanabilmiştir. Bütün bu gelişmelerden sonra diyebiliriz ki: Önce Irak vuruldu, daha sonra Libya, daha sonra Gazze, Lübnan hedefe alınarak vuruldu. Bu vuruşların arkasında ABD ve İsrail bulunmaktadır. Çünkü İsrail taşeron olarak kullanılmaktadır. Irak parçalandı, Lübnan parçalandı. Şimdi de Suriye hedefe alınmıştır. Onu da parçalayarak, İsrail, Türkiye’ye komşu haline getirilmek üzeredir. Zira yeni hedef; Kuzey Irak’tan bir bölüm, Suriye’den bir bölüm, İran’dan da bir bölüm topraklarla, PYD’nin başında bulunacağı yeni bir Kürt devletinin kurulacak olduğu anlaşıldığı halde, bizdeki yöneticiler hâlâ sadece laf üretmektedirler. Millet bunun farkında, sadece mankurtlaşmış olanlar oynanan oyunun farkında değil, çünkü tarihi süreçten habersizdirler. Nitekim Ortadoğu’daki gelişmeler bugünkü sonuca varılacağını göstermiş ama yöneticilerimiz, vurdumduymazlıkları sebebiyle, hâlâ uykudan uyanamamışlardır. Onun için de şimdi bir oldubittiyle karşı karşıya kaldık. ABD, AB ülkeleri ve İsrail elbirliği ile güney hududumuzda PYD’ye alelacele bir devlet kurdurmak için ellerinden geleni yapmaktadır. Ülkemizi de PKK meselesi ile meşgul etmektedir. Böylece milletimiz ‘terörsüz bir ülke’ sloganı ile avutulmaktadır. Millet olarak oynanan oyunun farkında değiliz. Rahman ve Rahim, Kadir ve Muktedir, Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz. Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 29.05.2025