Orta Doğu’da barış mı, 3. Dünya savaşı mı?

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
ABD hamiliğinde İsrail’in İran’a füzelerle saldırması, İran’ın anında İsrail’e karşılık vermesi. Daha sonra ABD’nin İran nükleer tesislerini bombalaması. İsrail’in de Suriye Genel Kurmay Başkanlığı binasını ve Cumhurbaşkanlığı Binasını bombalaması. Tüm bunlar Orta Doğu’dan başlayacak bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı mı işaret edyor? Türkiye de son günlerde meydana gelen orman yangınları, en önemlisi de PKK’nın feshi ve silah bırakıp silahları teslim etmesi, barışın sağlanması “Terörsüz bir Türkiye bizim için çok önemli… PKK’lı teröristleri silahlarını yakması, İsrail-Gazze arasında “Ateşkes” anlaşmasının yapılması. ABD-İran arasında “Nükleer anlaşma, Rusya-Ukrayna savaşı. Hepsini toplarsak, dünya nefesini tutmuş, Orta Doğu’dan Asya-Pasifik’e, Avrupa’dan Afrika’ya gerilim yaşanıyor. Nereye evirileceği süreci izliyor… 2025 yılı, sadece diplomatik kırılmaların değil, ekonomik, teknolojik ve askeri kırılganlıkların da keskinleştiği bir eşiğe dönüşüyor. Ve bu eşikte beliren en büyük soru: Yeni bir dünya savaşı mı, yoksa yeni bir barış arayışı mı olacak? ABD’nin İran’a yönelik doğrudan saldırısıyla, petrol fiyatlarının fırlaması, enerji rotaları tehdit altındaydı. Bu gelişmeler yalnızca bölgesel krizler de beraberinde getirmişti. Hürmüz Boğazı, dünya petrolünün yaklaşık üçte birinin geçtiği bir noktadır. Bu hattın kesintiye uğraması; Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’dan Amerika’ya kadar enerji krizlerini tetikleyebilirdi. Ancak korkulan olmadı… ABD, İran’a müdahale ederken bir yandan da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle yakın ilişkiler kurarak, Arap dünyasını kendi eksenine çekmeye çalışıyor. Libya’da Kaddafi, Irak’ta Saddam devrildi, ortadan kaldırıldı; Suriye’de Esad bitirildi; şimdi sırada İran mı var? ABD’nin kendi ekonomik ve jeopolitik hegemonyasını tehdit eden İsrail’i korumak için her aktörü, sırayla devre dışı bırakmaya çalıştığını gösteriyor. Bu listeye kimlerin eklenebileceğini tahmin etmek zor değil: Herkes sırada olabilir… Çin, bu noktada en büyük rakip. ABD’nin Pasifik’teki askeri yığınakları, Tayvan üzerinden kurguladığı caydırıcılık politikası ve dijital/siber teknolojilerde Çinli firmalara uyguladığı yaptırımlar, yalnızca iktisadi değil, aynı zamanda ideolojik bir kuşatmaya işaret ediyor. Fakat Çin de sessiz değil: Kuşak-Yol Girişimi, Afrika’daki yatırımlar, BRICS işbirlikleri ve Rusya ile stratejik dayanışması, bu kuşatmaya karşı alternatif birçoklu kutup düzeni inşasını hedefliyor. Peki, bu tabloyu değiştirebilecek bir dinamik var mı? Türkiye, bu karmaşık denklemde benzersiz bir konuma sahiptir. NATO üyesi olarak Batı’yla; Şangay İşbirliği Örgütü gözlemcisi olarak Avrasya’yla; İslam İşbirliği Teşkilatı üzerinden Arap ve Müslüman coğrafyayla ilişkilerini sürdüren ender ülkelerden biri. Bu köprü rolü, onu küresel çatışmaların değil, küresel çözümlerin aktörü yapabilmektedir… Doğu Akdeniz’de kurulacak barış, yalnızca Kıbrıs’a değil; İsrail, Lübnan, Mısır, Türkiye ve Avrupa’nın enerji güvenliğine doğrudan katkı sağlar. Bu nedenle Kıbrıs’ta çözüm, artık sadece bir etnik veya siyasal uzlaşma değil, küresel barışın sembolik başlangıç noktası olabilir… Elbette kolay değil. Ama bugünün zorluğu, yarının yıkımına sebep olmamalı. Üçüncü bir dünya savaşı senaryosu hâlâ uzak görünse de, siyasi basiretsizlik, kör ideolojiler ve enerji hesapları birleştiğinde tarih Ülkeleri de daha önce defalarca şaşırttı… Barış, ancak doğru soruları sorarak ve cesur cevaplar vererek inşa edilebilir. Soru şudur: Bugünün liderleri, tarihin ağırlığını mı taşıyacak, yoksa halkların umudunu mu olacaklar?
 
Geri
Üst