A
Admin
Yönetici
Yönetici
Hindistan bağımsızlık mücadelesinin önderlerinden ve ülkenin ilk başbakanı olan Cevahirlal Nehru (1889-1964), kalkınmacı görüşleri benimseyen sosyalist bir aydın ve hukukçuydu. İngiliz sömürge yönetimine karşı faaliyetleri nedeniyle tam dokuz yılını hapishanede geçiren Nehru, tüm çalışmalarının yanında kendisini amatör bir tarihçi olarak da niteliyordu. Hindistan ve dünya tarihi üzerine çalışmalarında Marksist yöntemden etkilenmiş, insanlığın geçmişine materyalist açıdan bakmış, Batı tarih yazımına eleştirel yaklaşarak özellikle sömürgeci tarih anlatılarını sorgulamış ve Hindistan’ı sadece geçmişin bir kalıntısı değil, canlı ve dönüşen bir varlık olarak değerlendirmişti. Bu “amatör” çabanın bugün elimizde olan parlak sonuçlarından biri, büyük boy ebatta 1000 sayfayı aşan “Dünya Tarihi”dir (Kaynak Yay., 2016). Hapishaneden kızına mektuplar Nehru’nun, 14 yaşındaki kızı Indra Gandhi’ye hitaben 1930-1933 yılları arasında yazdığı 196 mektuptan oluşan kitap, ilk olarak 1938’de yayımlanmış. “Hapishane yaşamının artıları var. Hem boş vakit hem de olaylara dışarıdan bakabilme konumu önemli. Ama eksiler de apaçık ortada. Kütüphane yok, referans kitapları yok. Bu koşullarda, herhangi bir konuda, özellikle tarih konusunda yazmak çılgınca” diyen Nehru, kitabın yazımında hapishanede okuyabildiği bazı kitaplardan çıkardığı notlardan ve belleğinden yararlanmış. Kitabı okuyunca bunun bir “amatör tarihçinin” elinden çıktığına inanmakta güçlük çekiyorsunuz… Asyalı bakış açısıyla büyük düşünce hareketleri, savaşlar, barışlar, farklı kültürler, farklı insan toplulukları, Batı’yı iyi bilen ama Hint kökenine bağlı bir aydın tavrıyla irdeleniyor. Antik Hindistan’ın köy cumhuriyetlerinden Batı Asya’daki imparatorluklara, Roma’nın Kartaca’yla mücadelesinden İslamiyetin doğuşuna, Fransız Devrimi ve Napolyon’dan Rusya’da Çarlığın çöküşüne, Mustafa Kemal ve Yeni Türkiye’den Almanya’da Nazilerin zaferine kadar hemen her konuda ayrıntılı bilgiler ve değerlendirmeler içeren bir kitap elimizdeki. Nehru’nun Ermeni sorunu, İzmir yangını, Yunan işgali, Balkanlardan göçler, Arap isyanı, hilafet meselesi vb. konularda devrimci Türkiye’den yana tavır aldığını da önemle belirteyim. Çin Avrupa’nın 500 ilerisinde “Dünya Tarihi”nde geniş yer verilen, tarihine dair ilginç ayrıntılar aktarılan ülkelerden biri de Çin… Nehru, Çin’i “Hindistan’ın eski çağ tarihindeki kardeşi” olarak tanımlıyor ve “Büyük kültür geleneğiyle, her biri 500 ya da 800 hatta daha fazla süren hanedanlarıyla Çin tarihi gerçekten olağanüstü” diyor. Hanedanlıklar, Çin’in merkezi yönetime kavuşması, Budizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in Çin’e girişi, matbaanın icadı, kamu görevlilerinin seçimi için sınav sistemi, dünyadaki ilk nüfus sayımı, Boxer isyanı, Batılı emperyalistlerin ve Japonya’nın Çin’i işgali, reform hareketleri ve Dr. Sun Yatsen gibi konular son derece yalın bir dille aktarılıyor Nehru tarafından. Uzun bir dönem boyunca Çin’in Avrupa’nın 500 yıl ilerisinde olduğunu vurgulayan yazar şöyle diyor: “7. Ve 8. Yüzyıllarda Tang imparatorluğu altında Çin, en uygar ve dünyada en iyi yönetilen ülkeydi. Avrupa’yı onunla kıyaslamak mümkün değildi çünkü Avrupa Roma’nın yıkılışından sonra çok geri durumdaydı. Bu dönemde Çin’e bir ölçüde rakip olabilecek iki devlet, Bağdat ve İspanya’daki iki Arap devletiydi. Ama bunların bile zafer günleri görece kısa sürdü. Kısacası Çin o günlerde uygarlığın ileri kolu konumunu sürdürüyordu ve dönemin Avrupalılarına, bir ölçüde haklı olarak, yarı-barbarlar gözüyle bakıyordu.” Çin savaşa eğilimli değil Çin’in tarih boyunca barış yanlısı bir ülke olduğunu, yayılmacı emeller peşinde koşmadığını belirten Nehru’nun şu satırları da önemli: “Çin halkı emperyalizme pek hevesli değildi. İmparatorlarının bazıları kuşkusuz emperyal özlemler içindeydi, fetih hırsı taşıyorlardı. Fakat başka halklarla kıyaslandığında, barışçıldılar, savaşa ve fetihlere eğilimli değildiler. Çin’de eğitimli kişi, savaşçıya göre, her zaman için daha çok saygı görmüş, daha çok yüceltilmişti. Buna rağmen Çin imparatorları zaman zaman çok kapsamlı operasyonlara girişmişlerse de bunun nedeni göçerlerin kuzeyden ve batıdan düzenledikleri sürekli akınlar ve yarattıkları rahatsızlıktı. Çin Seddi büyük istilaları pek önleyemedi, ancak küçük akınları durdurabildi. Bu gösterdi ki Çinliler güçlerine rağmen barış istiyordu ve askeri zafere düşkün değillerdi.” Komşu ülke Hindistan’ın tarihte iz bırakmış bir liderinin dünya tarihi ve çeşitli ülkelerle birlikte Çin’le de ilgili renkli notları, bugün de çok şey öğrenerek okunuyor.