A
Admin
Yönetici
Yönetici
Ahmet Buğra TOKMAKOĞLU - EGE TELGRAF/ İzmir’in Urla ilçesine bağlı Demircili Koyu, çam ormanlarının içinden kıvrıla kıvrıla inen yolun sonunda karşınıza çıkan, serinliğiyle ayıltan, berraklığıyla büyüleyen ve hâlâ “bakir” hissini korumaya çalışan Ege’nin küçük bir kaçış noktası. Yazın kalabalıkla sınansa da, doğru saatlerde ve doğru köşelerde yakalandığında insanı temiz bir mutluluğa sabitleyen bu koy, denizle baş başa kalmak, kampın sadeliğini hissetmek ve gün batımında rüzgârı yüzünde duymak isteyenlerin yeni gözdesi.
Sığacık Körfezi kıyısındaki Demircili, Urla merkeze yaklaşık 15 kilometre mesafede; yol boyunca sizi yüksek çamlar karşılıyor, bir anda makilikler beliriyor ve Ege’nin tuzu havaya karışıyor. Yerleşim, idari olarak Urla’nın bir mahallesi; eski köy kimliğini ise hâlâ atmosfere sinmiş halde taşıyor. Nüfusu küçük, oksijeni bol; bir yanda yeşil tepeler, diğer yanda üç farklı koyla buluşan masmavi bir deniz var. Su çoğu zaman serin ve cam gibi; zeminin çoğunlukla çakıl ve taş olduğu bölümlerde kısa mesafede hızla derinleştiği için çocuklu ailelerin dikkatli bir plan yapması gerekiyor.
Demircili’nin alametifarikası suyun berraklığı ve o “iyi ki geldim” dedirten serinlik. Kıyıda renk renk çakıl taşları güneşte parıldarken, koyun içi dalga durumuna göre zaman zaman dalgalı, ama çoğunlukla temiz ve şeffaf. Kıyıdan birkaç adım sonra boyu geçen derinliğe ulaşılabildiği için deniz ayakkabısı konforu artırıyor; berrak suyun içinde kıyıya yakın dolaşan balıklar ise yüzüşlere eşlik ediyor. Bütün bu güzelliğin bir şartı var: Koyun temiz kalabilmesi. Ziyaretçilerin en büyük ricası çok basit ama hayati: Geldiğiniz gibi, hatta bulduğunuzdan da temiz bırakın.
Demircili’de ücretli işletmelerin yanında, kendi şemsiyenizi ve sandalyenizi kurabileceğiniz ücretsiz alanlar da bulunuyor. Sezon dışı dönemlerde bazı işletmeler temel hizmetleri kısıtlı sunabiliyor, duş–WC–masa gibi olanaklar için ayrı ücret talep edilebiliyor ve bu politikalara dair memnuniyetsizlikler zaman zaman ziyaretçi yorumlarına yansıyor. Buna karşılık, ücretsiz alanların daha temiz ve sakin olduğu günlere rastlayanlar da var. Burada huzurlu bir gün geçirmek için beklentiyi baştan netleştirmek, hizmet alacaksanız koşulları sormak ve mümkünse kendi ekipmanınızla gelmek deneyimi belirgin biçimde iyileştiriyor.
Demircili, kampın sade mutluluğunu sevenlerin de uğrak durağı. Rüzgârı açık alanlarda sağlam kazık ve rüzgârlık işleri kolaylaştırırken, serin gecelerde iyi bir uyku tulumu konfor sağlıyor. Koyun farklı noktalarında kısa yürüyüşlerle “sadece bize aitmiş” hissi veren minik girintiler bulunabiliyor; bu köşelerde gün doğumunu yakalamak, Ege’nin kokusunu tüm netliğiyle hissettiren bir ayrıcalık. Unutulmaması gereken tek kural yine aynı: Çöpünü alan kazanır; doğa, saygıyı geri verir.
Urla’dan özel araçla yaklaşık 20–30 dakikada ulaşılan Demircili’nin yolu, özellikle son bölümlerde dar ve yer yer bozuk zemine dönebiliyor. Düşük şasili araçların dikkatli inmesi, yazın yoğun günlerinde ise sabah erken saatleri tercih etmesi öneriliyor. Bu rota, “İzmir’deyim ama sanki Marmaris’teyim” dedirten çam kokusuyla anılıyor; yolun kendisi bile küçük bir terapi.
Demircili rotasında üç farklı koy karakteri var. Demircili Koyu geniş sahil bandı ve çakıl zeminiyle tanınıyor; gün içinde farklı saatlerde denizin rengi değişiyor ve berraklık neredeyse gün boyu korunuyor. Ada Koyu, balıkçı teknelerinin salındığı, deneme dalışlarının görülebildiği sakin bir sığınak; sazlık gölgesi ve suyun duruluğu onu ayrı bir noktaya koyuyor. Bodrum Koyu ise yörede “Cevriye’nin Yeri” olarak da anılan, yazın daha çok tercih edilen, bazı bölümleri kumlu hissedilen ve halk plajı alternatifi arayanlara hitap eden bir durak. Koyların her birinde müzikli işletmelere yakın bölümler olabildiği gibi, doğrudan doğayı duymak isteyenlere uygun daha sakin köşeler de mevcut.
Demircili yolu üzerinde, ormanın içinde yerel ürünlerle hazırlanan güçlü kahvaltılar sunan aile işletmeleri yolculuğunuzun ritmini değiştiriyor; keçi sütünden yapılan peynir ve yoğurtların, bal–kaymakla taçlanan sofraların ve çıtır tahinli gözlemenin ünü kulaktan kulağa yayılıyor. Yol üstünde Titus & Feronia Motor ve Doğa Sporları Kulübü gibi geniş bir arazide outdoor aktiviteleri sunan adresler; ATV, dağ bisikleti, yapay kaya tırmanışı, paintball, buggy turları ve ekip çalışması odaklı organizasyonlar gibi alternatiflerle günü zenginleştiriyor. Dönüşte yol kenarı tezgâhlarından alınan domates ve biberler, çınar gölgelerinde yenilen gözlemeler ve dere kenarında ağır ağır süzülen kaplumbağaları izlemek ise bu rotanın “küçük mutluluk” anılarından.
Demircili’nin hemen batısındaki yarımadada, binlerce yıllık Airai Antik Kenti’ne ait izlere rastlamak mümkün; denizin kıyısındaki hamam kalıntıları birdenbire zamanı büküyor. Tepelere çıkan patikalarda eski darphane kalıntılarının sessizliği, gün batımında bambaşka bir ton alıyor. Bölge, arkeolojik ve doğal bakımdan hassas nitelikli alanlara komşu; bu yüzden işaretli patikalardan sapmamak, kalıntılara saygı göstermek ve doğayı yormadan gezmek büyük önem taşıyor. Son yıllarda koruma statüleri ve olası yapılaşma ihtimalleri üzerine kamuoyunda tartışmalar yaşanıyor; doğanın bugün gördüğümüz güzelliğini yarına da taşıyabilmek, ziyaretçilerin duyarlılığıyla mümkün.
Demircili hakkında yazılanlar birbiriyle çelişiyor gibi görünse de aslında aynı hikâyenin iki yüzünü anlatıyor. Bir yüzünde, gereksiz yere abartıldığını düşünenler, sezon ortasında dip dibe oturulan kalabalık dönemlerden yakınanlar, taşlık zeminin ve dalganın konforu azalttığını söyleyenler var. Diğer yüzünde ise, ücretsiz alanların beklenenden temiz olduğu günlere denk gelenler, berrak suda yüzüp sakız gibi bir gün geçirdiğini söyleyenler, hatta “urla’da cennet” diye özetleyenler… Demircili’nin sırrı, beklentiyi doğru kurmakta ve günün ritmini iyi yakalamakta saklı. Sabah erken saatleri, rüzgâr yatkınlığını gözetmek, gölgeyi akıllıca planlamak ve doğaya iyi davranmak, bu koyun ruhuna en hızlı temas etmenin yolu.
Demircili Koyu, çam kokusuyla başlayıp gün batımının turuncusuna uzanan bir Ege parantezi. Bazen kalabalıkla sınar, bazen bir anda size ait bir kıyı parçası sunar; ama doğru anı yakaladığınızda, buz gibi bir nefes ve cam gibi bir hatırayla uğurlamayı bilir. Kendi gölgenizi getirin, doğaya söz verin, denizle aranıza kimseyi sokmayın; gerisi Ege’nin işi.
DEMİRCİLİ NEREDE, NASIL BİR YER?
Sığacık Körfezi kıyısındaki Demircili, Urla merkeze yaklaşık 15 kilometre mesafede; yol boyunca sizi yüksek çamlar karşılıyor, bir anda makilikler beliriyor ve Ege’nin tuzu havaya karışıyor. Yerleşim, idari olarak Urla’nın bir mahallesi; eski köy kimliğini ise hâlâ atmosfere sinmiş halde taşıyor. Nüfusu küçük, oksijeni bol; bir yanda yeşil tepeler, diğer yanda üç farklı koyla buluşan masmavi bir deniz var. Su çoğu zaman serin ve cam gibi; zeminin çoğunlukla çakıl ve taş olduğu bölümlerde kısa mesafede hızla derinleştiği için çocuklu ailelerin dikkatli bir plan yapması gerekiyor.
SERİN BİR PLAJ DENEYİMİ
Demircili’nin alametifarikası suyun berraklığı ve o “iyi ki geldim” dedirten serinlik. Kıyıda renk renk çakıl taşları güneşte parıldarken, koyun içi dalga durumuna göre zaman zaman dalgalı, ama çoğunlukla temiz ve şeffaf. Kıyıdan birkaç adım sonra boyu geçen derinliğe ulaşılabildiği için deniz ayakkabısı konforu artırıyor; berrak suyun içinde kıyıya yakın dolaşan balıklar ise yüzüşlere eşlik ediyor. Bütün bu güzelliğin bir şartı var: Koyun temiz kalabilmesi. Ziyaretçilerin en büyük ricası çok basit ama hayati: Geldiğiniz gibi, hatta bulduğunuzdan da temiz bırakın.
İŞLETMELER VE ÜCRETSİZ ALANLAR
Demircili’de ücretli işletmelerin yanında, kendi şemsiyenizi ve sandalyenizi kurabileceğiniz ücretsiz alanlar da bulunuyor. Sezon dışı dönemlerde bazı işletmeler temel hizmetleri kısıtlı sunabiliyor, duş–WC–masa gibi olanaklar için ayrı ücret talep edilebiliyor ve bu politikalara dair memnuniyetsizlikler zaman zaman ziyaretçi yorumlarına yansıyor. Buna karşılık, ücretsiz alanların daha temiz ve sakin olduğu günlere rastlayanlar da var. Burada huzurlu bir gün geçirmek için beklentiyi baştan netleştirmek, hizmet alacaksanız koşulları sormak ve mümkünse kendi ekipmanınızla gelmek deneyimi belirgin biçimde iyileştiriyor.
KAMP RUHU: AZ EŞYA, ÇOK HUZUR
Demircili, kampın sade mutluluğunu sevenlerin de uğrak durağı. Rüzgârı açık alanlarda sağlam kazık ve rüzgârlık işleri kolaylaştırırken, serin gecelerde iyi bir uyku tulumu konfor sağlıyor. Koyun farklı noktalarında kısa yürüyüşlerle “sadece bize aitmiş” hissi veren minik girintiler bulunabiliyor; bu köşelerde gün doğumunu yakalamak, Ege’nin kokusunu tüm netliğiyle hissettiren bir ayrıcalık. Unutulmaması gereken tek kural yine aynı: Çöpünü alan kazanır; doğa, saygıyı geri verir.
YOL VE ULAŞIM
Urla’dan özel araçla yaklaşık 20–30 dakikada ulaşılan Demircili’nin yolu, özellikle son bölümlerde dar ve yer yer bozuk zemine dönebiliyor. Düşük şasili araçların dikkatli inmesi, yazın yoğun günlerinde ise sabah erken saatleri tercih etmesi öneriliyor. Bu rota, “İzmir’deyim ama sanki Marmaris’teyim” dedirten çam kokusuyla anılıyor; yolun kendisi bile küçük bir terapi.
ÜÇ KOY, ÜÇ FARKLI HUY
Demircili rotasında üç farklı koy karakteri var. Demircili Koyu geniş sahil bandı ve çakıl zeminiyle tanınıyor; gün içinde farklı saatlerde denizin rengi değişiyor ve berraklık neredeyse gün boyu korunuyor. Ada Koyu, balıkçı teknelerinin salındığı, deneme dalışlarının görülebildiği sakin bir sığınak; sazlık gölgesi ve suyun duruluğu onu ayrı bir noktaya koyuyor. Bodrum Koyu ise yörede “Cevriye’nin Yeri” olarak da anılan, yazın daha çok tercih edilen, bazı bölümleri kumlu hissedilen ve halk plajı alternatifi arayanlara hitap eden bir durak. Koyların her birinde müzikli işletmelere yakın bölümler olabildiği gibi, doğrudan doğayı duymak isteyenlere uygun daha sakin köşeler de mevcut.
LEZZET DURAKLARI VE GÜN BATIMI
Demircili yolu üzerinde, ormanın içinde yerel ürünlerle hazırlanan güçlü kahvaltılar sunan aile işletmeleri yolculuğunuzun ritmini değiştiriyor; keçi sütünden yapılan peynir ve yoğurtların, bal–kaymakla taçlanan sofraların ve çıtır tahinli gözlemenin ünü kulaktan kulağa yayılıyor. Yol üstünde Titus & Feronia Motor ve Doğa Sporları Kulübü gibi geniş bir arazide outdoor aktiviteleri sunan adresler; ATV, dağ bisikleti, yapay kaya tırmanışı, paintball, buggy turları ve ekip çalışması odaklı organizasyonlar gibi alternatiflerle günü zenginleştiriyor. Dönüşte yol kenarı tezgâhlarından alınan domates ve biberler, çınar gölgelerinde yenilen gözlemeler ve dere kenarında ağır ağır süzülen kaplumbağaları izlemek ise bu rotanın “küçük mutluluk” anılarından.
DOĞA VE TARİH
Demircili’nin hemen batısındaki yarımadada, binlerce yıllık Airai Antik Kenti’ne ait izlere rastlamak mümkün; denizin kıyısındaki hamam kalıntıları birdenbire zamanı büküyor. Tepelere çıkan patikalarda eski darphane kalıntılarının sessizliği, gün batımında bambaşka bir ton alıyor. Bölge, arkeolojik ve doğal bakımdan hassas nitelikli alanlara komşu; bu yüzden işaretli patikalardan sapmamak, kalıntılara saygı göstermek ve doğayı yormadan gezmek büyük önem taşıyor. Son yıllarda koruma statüleri ve olası yapılaşma ihtimalleri üzerine kamuoyunda tartışmalar yaşanıyor; doğanın bugün gördüğümüz güzelliğini yarına da taşıyabilmek, ziyaretçilerin duyarlılığıyla mümkün.
DEMİRCİLİ’DE GERÇEKLER
Demircili hakkında yazılanlar birbiriyle çelişiyor gibi görünse de aslında aynı hikâyenin iki yüzünü anlatıyor. Bir yüzünde, gereksiz yere abartıldığını düşünenler, sezon ortasında dip dibe oturulan kalabalık dönemlerden yakınanlar, taşlık zeminin ve dalganın konforu azalttığını söyleyenler var. Diğer yüzünde ise, ücretsiz alanların beklenenden temiz olduğu günlere denk gelenler, berrak suda yüzüp sakız gibi bir gün geçirdiğini söyleyenler, hatta “urla’da cennet” diye özetleyenler… Demircili’nin sırrı, beklentiyi doğru kurmakta ve günün ritmini iyi yakalamakta saklı. Sabah erken saatleri, rüzgâr yatkınlığını gözetmek, gölgeyi akıllıca planlamak ve doğaya iyi davranmak, bu koyun ruhuna en hızlı temas etmenin yolu.
BUZ GİBİ BİR NEFES, CAM GİBİ BİR HATIRA
Demircili Koyu, çam kokusuyla başlayıp gün batımının turuncusuna uzanan bir Ege parantezi. Bazen kalabalıkla sınar, bazen bir anda size ait bir kıyı parçası sunar; ama doğru anı yakaladığınızda, buz gibi bir nefes ve cam gibi bir hatırayla uğurlamayı bilir. Kendi gölgenizi getirin, doğaya söz verin, denizle aranıza kimseyi sokmayın; gerisi Ege’nin işi.