Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (47)

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
“Çocuklar; varlığınızı, her şeyinizi o Büyüğe borclusunuz!” “Totaliter Şef”in matbûâttaki bir numaralı sözcüsü Falih Rıfkı Atay, CHP’nin nâşiriefkârı Ulus’un 29 İlkteşrîn (Ekim) 1935 târihli nüshasındaki başmakâlesinde (s. 1), tam bir perestiş hissiyâtı içinde: “Bizi sevindiren ve gururlandıran ne varsa, hepsini ona, yaratıcı ve kurtarıcı Atamıza borçluyuz!” diye yazıyor ve gazetesi de bunu tam sayfa manşet yapıyordu… 1920’li senelerden beri dozunu hiç azaltmıyan bu afyonlayıcı propaganda yüzünden âdetâ halkın aklıselîmi dumûra uğramış, halk, muhâkeme, sorgulama kâbiliyetini kaybetmiş, aklı yetmiyen küçük çocuklar gibi, papağanvârî, şartlandırıldığı basmakalıp sözleri tekrâr eder olmuştur. Afyonlama en küçük yaşlardan başlıyor, mezâra kadar devâm ediyor... Bu totaliter propagandanın pek ibretâmîz bir nümûnesini 12 İkinciteşrîn (Kasım) 1938 târihli Son Posta gazetesinde buluyoruz. (Muhtemelen aynı Cemâatten) Farmason gazeteci (bilâhare, DP’den, 1950-1954 ve 1954-1957’de Bursa, 1957-1960’ta İzmir Meb’ûsu) Selim Ragıp Emeç (İstanbul, Kadıköy, Osmanağa Mah., 1899 – a.y., 2.8.1970, Zincirlikuyu Mez.) ile Uşşakîzâdeler’den Ali Ekrem Uşaklıgil’in (İstanbul, 1893 - a.y., 19.8.1947, Merkez Efendi Mez.) sâhibi olduğu bu gazetenin mezkûr nüshasının “Çocuk Sayfası”nda (s. 11), Gazete nâmına kaleme alınmış “Atatürk” başlıklı makâlede, bütün halka olduğu gibi körpe zihinlere de zerkedilen afyon şudur: “Varlığınızı, her şeyinizi o Büyüğe borclusunuz!” (Son Posta, 12.11.1938, s. 1) 11. sayfasında, körpe zihinlere: “Bu dünya dünya olalı Atatürk kadar büyük, Atatürk kadar yapıcı ve yaratıcı, Atatürk kadar kudretli insan dünyaya gelmemiştir.” cümlesiyle başlıyan bir vaaz veren işbu gazetenin –devrin dîğer gazeteleri gibi- bütün sayfaları perestişkâr yazılarla doluydu… *** “Çocuklar; “Bu dünya dünya olalı Atatürk kadar büyük, Atatürk kadar yapıcı ve yaratıcı, Atatürk kadar kudretli insan dünyaya gelmemiştir. Onun az zamanda yaptığını düşünmek, onun nelere kadir olduğunu anlamak, hissetmek için kâfidir. “Bugünkü hür Türkiyenin, hürriyetine sahib, tarihine, diline, medeniyetine sahib çocukları; size bütün bu nimetleri bahşeden odur. “Atatürk, yabancı devletlerin Türkiyeyi paylaştıkları bir zamanda Anadolunun ortasında bir güneş gibi doğdu. Bütün ümidler mahvoldu sanılıyorken Onun kudretli sesi: ‘- Vatanı kurtaracağım!' diyordu. “Onun imanına iman eden Türkler, istiklâl mücadelesinde Onun emrile yürüdük. Onun emrile dövüştük ve vatan kurtuldu. “Fakat çocuklar, Atatürk, memleketi sadece yabancı istilâsından kurtarmakla kalmadı. Kurtarılan ülke, Padişahlık devrinin fenalığı yüzünden bakımsız kalmış bir ülkeydi. Bu ülkede yaşayan biz, bugünkü bizden başka görülen insanlardık. “Ne dışımız bugünkü dışımız, ne içimiz bugünkü içimizdi. “Dilimizi bilmezdik, tarihimizi bilmezdik, özümüzü, Türk olduğumuzu bilmezdik. Yazımız okunmazdı. Daha ne diyeyim çocuklar, ogünkü biz, bugünkü biz değildik. Atatürk bütün kötü an'aneleri yıktı. Fenayı ortadan kaldırdı. Yerine iyiyi koydu. Ve biz bugünkü biz olabildik. “Atatürk Türkiyesinde doğan çocuklar; “Varlığınızı, her şeyinizi o Büyüğe borçlusunuz. Onun ölümünden ne derece acı duysanız gene azdır. Bu acının bir tesellisi vardır ki; o da Atatürkün bize bağışladığı bu vatan ve bu Cümhuriyet. “Çocuklar; “Atatürk, Cümhuriyeti, gençliğe, size emanet etti. Onu, gençlik, dünya durdukça yaşatacaktır.” (Gazete nâmına neşredilmiş imzâsız makale, Son Posta, 12 İkinciteşrîn 1938, s. 11. Gazetenin Neşriyât Müdürü: Farmason gazeteci Selim Ragıp Emeç. Sâhibleri: S. Ragıp Emeç ve A. Ekrem Uşaklıgil…) (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 10, 13.2.2019/147, 149) İnönü: “Her köşeyi aydınlatan Büyük Şef’e bin şükrân!” Yukarıda, Başvekîl Mustafa İsmet’in, 27 Temmuz 1932‘de İzmir’deki devâsâ Heykel’i açış nutkunda, “yaradılışın nadir mevhibelerine mazhar olmuş Büyük Rehber”ini ve “onun harikulâde benliğini gözlerimiz önünde canlandıran” Heykel’ini nasıl tebcîl ettiğini görmüştük. O, “Büyük Rehber”ini bütün hayâtı boyunca tebcîl ve takdîs etmiye devâm edecekdir. Bu çeşid beyânlarına gâyet câlib-i dikkat bir misâl, Yüksek tirajlı İngiliz gazetesi The Financial Times’ın 1 Şubat 1937 târihli Türkiye İlâvesi için kaleme aldığı “Türk Cumhuriyetini Yaratan Kemal Atatürk” başlıklı makâlesidir. Bu makâlenin Türkcesi, 5 Şubat 1937 târihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında, “Kemal Atatürk / Türk Cumhuriyetini Yaratan / Yazan: Başvekil İsmet İnönü” başlığıyle ve mezkûr İlâvenin bir fotoğrafının refâkatinde manşet yapılarak neşredilmiştir. Başvekîl İnönü, makâlesinde, Mustafa Kemâl'in şahsî husûsiyetlerini îzâh ediyor, “Büyük Şef”ini mümkün mertebe “Demokrat” bir lider gibi takdîm ediyor, onun mezîyetlerini saya saya bitiremiyordu… “Ebedî Şef”inin mezîyetlerinden en mühim bir tânesi, “idrâksizlik”le ithâm ettiği eski Osmanlı idârecilerine muhâlif olarak, İmparatorluğun Anadolu hâricindeki arâzîlerinden (meselâ üzerlerindeki varlığımız neredeyse Anadolu’daki varlığımız kadar eski olan Balkanlar’dan) vazgeçmesi imiş: “Son iki asırdanberi, Osmanlı İmparatorluğu, gaye ve maksadlarında olduğu gibi, siyasetinde de vuzuhu kaybetmiş bulunuyordu. Kendi idare merkezinde bile adlî ve malî kanunları infaz edemiyen Babıali, Bosna-Hersek ve saire gibi ülkelerin birer bahane ile kendinden ayrılmış olduklarını bile idrakten âciz ve bunları hâlâ eczayi vatan addediyordu. Büyük Harbden sonra, İmparatorluğun tecrübeli ricali, sanki hiç bir şey olmamış gibi, 1918 de İtilâf devletlerile giriştikleri sulh müzakerelerinde, bütün Arabistanı ve Türklerin Avrupadaki topraklarını geri istiyorlardı. Çünkü İmparatorluk için herşey zevahirden ve şekilden ibaretti. Onlara göre, kendileri hâkim kalmak şartile memleketin idaresini yabancılarla paylaşmak, haizi ehemmiyet bir mesele değildi. “İşte, bu zamanda, yalnızbaşına Türk millet ve memleketinin davasını eline alan Atatürk, yepyeni bir mefhumun müdafii olarak ortaya atıldı. Bu hiç te kolay bir iş değildi. Çünkü Türk vahdetini müdafaa edip kazanmak, sırf silâh kuvvetile ve kan dökmekle kabildi. Zaferden sonra da evvelki millî mefkûreye sadık kalmak ve millî hududlara rıza göstermek siyasetinde ısrar, ancak Atatürk kadar büyük bir adamın kudreti dahilinde bir işti. İşte bu mefhumdur ki bizi birçok hatalar işlemekten alıkoymuş ve bize, doğru yolu göstermiştir. “Biz Panislâmizm ve Panturanizm siyasetini tamamen reddettik…” Evvelki neşriyâtımızda, Mustafa Kemâl’in ve ömrü boyunca can ciğer arkadaşı kalmış Ali Fethi Okyar'ın, daha İttihâdcı İhtilâlinden ve Cihân Harbinden evvel dahi, Anadolu hâricindeki Osmanlı arâzîlerinin tasfiye edilmesi lüzûmunu müdâfaa ettiklerini, yine bu ikilinin en yakın arkadaşlarından Korgeneral Ali Fuat Cebesoy ile Ali Fuad Erden'in şahâdetleriyle tevsîk etmiştik; ki bu ikisi (kezâ Mustafa İsmet İnönü) de aynı fikirdeydi… (Buna dâir son neşriyâtımız: Yahûdilik-Masonluk Münâsebeti; Milat, 29.9.2024/66) Hâl böyleyken, Kemalizm, Osmanlı-İslâm arâzîlerinin Emperyalistlere teslîm edilmemesi için mücâdele eden Vahîdeddîn Han ve sâir Osmanlı ricâlini “vatan hâini” îlân etmiştir… Resmî târih, bu nakaratı bugün de tekrârda berdevâmdır… Dahası, “Büyük Şef”in “Râdife”si, Kemalizmin Uydurma Târih Tezi sâyesinde “Türklerin nefislerine îtimâdlarının arttığını” iddiâ ediyor, bu meyânda, “Büyük Üstâd”ın “Ayasofya'yı Bizans âsârına âid bir müze hâline ifrâğını” dahi onun zikre şâyân bir başka “mezîyeti” olarak kaydediyor: “Atatürkün irşadile vücud bulan Türk Tarih Cemiyeti, mesaisini beynelmilel kongrelere arzetmektedir. Bu husustaki mesai, gerek millî, gerekse beynelmilel bakımdan çok verimli olmuştur. Bu tetebbular neticesinde, Türk milleti, kendisinin en eski milletlerden olduğunu anlamış ve bu yüzden kendine olan itimadı ve kültür aşkı artmıştır. Kültür sahasında, bütün hakikatlerin belli olması için, Atatürkün Ayasofyayı Bizans âsarına aid bir müze haline ifrağ hususundaki kararı da gösteriyor ki o, bu gibi işlerde son derece geniş bir düşünce ile hareket etmektedir.”
 
Geri
Üst