Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (44)

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Süreyyâ Paşa: “Mustafa Kemâl, Memlekette yalnızca kendisinin büyük bilinmesini istiyordu” Abdülhamîd devri Seraskeri Rızâ Paşa'nın oğlu, İstanbul Meb'ûsu ve hayırsever büyük iş adamı Süreyya (İlmen) Paşa (1874 - 1955) Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın öncü kadrosuna dâhildi ve Fırkanın bilhassa İstanbul'da teşkîlâtlanmasında çok emeği geçmişti. Kendisi, devrin ileri gelenlerinden, 1900'lü senelerin İttihâdcısı, Mustafa Kemâl'i yakından tanıyan ve onunla def'alarca görüşmüş mühim bir şahsıyetti. 1946'da kaleme alıp 1951'de neşrettiği Zavallı Serbest Fırka isimli kitabında, “Tek Adam” hakkında, sayfalar boyunca verdiği birçok misâlle desteklediği şu tesbîtte bulunuyor: “Gazi, memlekette kimsenin sivrildiğine tahammül edemezdi. Her işi, her inkılâbı, her imarı, her teşkilâtı yalnız kendisi yapmak ve o fikrin yalnız kendisinden sadır olduğunu etrafa işâa ettirmek isterdi. [“İşâa ettirmek”: yaymak, duyurmak… “Şâyi etmek”, “şüyû bulmak”, “şâyia” da aynı sülâsî cezirdendir…] Memlekette, yalnız büyük olarak, kendisinin tanınmasını arzu ederdi. Halbuki memleketimizin medeniyet yoluna girebilmesi için daha yüzlerce Gazi'ye, İsmet'e ihtiyacı vardı. “Bir aralık Antalyada bir vaka olduğu işitildi. Millet Meclisi reisi Kâzım [Özalp] Paşa, Antalyaya gidiyormuş. Akrabası olan vali, şehri donatmış. Bunu haber alan Gazi, oraya, bir harp sefinesile, süratle gitmiş, her tarafı altüst etmiş. […] “[Süreyya Paşa, memleketin menfâatine olarak birtakım düzenlemelere gidilmesi için TBMM'de birçok kanûn teklîfi verince, Halk Fırkası ileri gelenleri, kendisini îkaz ve bu teklîflerle öne çıkmamasını ihtâr etmişler… Devâmında:] Nihayet, bir gün, Gazi'nin Çankaya'daki köşklerine davetli bulunduğum bir sırada, beni yanlarına çağırarak: ‘- Ne o? Sen Memlekette inkılâp mı yapmak istiyorsun?' diye sormuşlardı. Şaşaladım: ‘- Ne gibi bir inkılâp?' dedim. ‘- Gene üç teklifte [kanûn teklîfinde] bulunmuşsun! Gazetecilerle [bu kanûnların mâhiyeti hakkında] mülâkat yapmışsın!' diyerek bir parça da çıkışmak istedi. Ben de: ‘- Memlekette inkılâp yapmak haddim değildir! Gazetecilerle de hiçbir mülâkatta bulunmadım. Yalnız, memleketim için faideli addettiğim üç teklifte bulundum. Eğer bu gibi resmî tekliflerin gazetelere aksetmemesi arzu buyuruluyorsa, lûtfen Millet Meclisi riyasetine emir buyurunuz, gazetecilerin Millet Meclisi kalem-i mahsusuna müracaatlarında bu gibi teklifleri kendilerine gösterip not ettirmesinler!' dedim. Ve hakikat halde gazetecilerle hiçbir mülâkatta bulunmadığım cihetle, bu hususa dair de, kendilerine ayrıca teminatta bulundum. “Nihayet Gazi: ‘- Ne gibi tekliflerde bulunacaksan, evvelâ bana getir, birlikte müzakere edelim, münasip görürsem yaptırırım!' dedi; meseleyi kapattı. “Ondan sonra düşünmeğe başladım: ‘Öyle ya, Süreyya! Sana ne oluyor? Üç yüz küsur mebus arkadaşın var… Senden başka kim bu gibi tekliflerde bulunuyor? Niye sükût ediyorlar? Onların senin kadar akılları, hamiyetleri yok mu?' diye tekrar, kendi kendime, derin derin düşünmeğe başladım…” (Süreyya İlmen, Zavallı Serbest Fırka, İstanbul: Muallim Fuad Gücüyener Yayınevi, 1951, Derin Tarih mecmûasının tıpkı basım kitab ilâvesi, Eylûl 2015, ss. 28, 31) (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 2.11.2018/44) Süreyyâ (İlmen) Paşa onun şahsıyetini tahlîl ederken: “Gazi, memlekette kimsenin sivrildiğine tahammül edemezdi. Her işi, her inkılâbı, her imarı, her teşkilâtı yalnız kendisi yapmak ve o fikrin yalnız kendisinden sadır olduğunu etrafa işâa ettirmek isterdi.” diyor… O, daha gencliğinden îtibâren, (hiçbir ahlâkî kayıd tanımadan) Memlekette “Tek Adam”, “Mutlak Şef” olmayı kafasına koymuştu… Bu husûsta “Mûtâd Zevât”tan Kılıç Ali’nin rivâyet ettiği bir hâtıra, Mustafa Kemâl’in Selânik'de (meşhûr bir birahânede), henüz rütbesinin Kolağası olduğu ve (Macedonia Risorta ve İTK müntesibi) mâhir bir Komitacı sıfatıyle ihtilâlci faâliyetlerde bulunduğu günlere âiddir: “Mustafa Kemal, Selânikte yine bir akşam o zaman sıhhiye müfettişi olan eski Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras, Nuri Conker, Salih Bozok Beylerle birlikte Olimpiyos birahanesinde oturmuşlar, içerlerken devletin dış siyaseti bahis mevzuu oluyormuş. Bu arada Mustafa Kemal Bey bir takım acı tenkidler yaptıktan sonra işi lâtifeye dökmüş ve Tevfik Rüştü Beyi göstererek: ‘- Bu sakîm siyaseti bir gün doktor vasıtasiyle düzelttireceğim.' deyince yakın ve teklifsiz arkadaşı olan Nuri Conker: ‘- Ne? Ne? Sen mi düzelttireceksin?' diye istihfafla sormuş. Bunun üzerine Nuri Beyle aralarında şöyle bir muhavere geçmiş: ‘- Evet, ben doktoru Hariciye Nazırı yapacağım, bütün falsoları ona tamir etireceğim.' “Nuri Bey lâtife ederek sormuş: ‘- Demek sen doktoru Hariciye Nazırı yapacaksın, o halde ya beni?' ‘- Seni de Vali ve kumandan yaparım!' “Bu muhavereye, hazır bulunan Salih Bozok da karışıyor: ‘- Herhalde bu arada beni de bir şey yaparsınız?' “Mustafa Kemal Bey, Salihin bu sualine, biraz düşündükten sonra: ‘- Salih seni yaver yapacağım ve yanımdan ayırmıyacağım.' cevabını verince Nuri Bey yine dayanamamış, tekrar atılarak: ‘- Allahını seversen sen ne olacaksın ki hepimize şimdiden böyle bir takım mansıplar veriyorsun?' demiş. “Mustafa Kemal Bey, Nuri Beyin bu sorduğu suale gülerek: ‘- Bu memuriyetleri, bu mansıpları veren ne olursa işte ben o olacağım!' diye cevap vermiş. “Vaktiyle genç bir zabit çağında iken arkadaşları arasında cereyan etmiş olan ve ileri görüşün şayanı hayret bir tezahürü sayılan bu muhavereyi, Atatürk, bu arkadaşlara ekseriyetle tekrar ettirip anlattırırlardı.” (Kılıç Ali, Atatürkün Hususiyetleri, İstanbul: Sel Yl., 1955, ss. 32-33) (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 31.10.2018/42) Trablusgarb'e ne için gitmiş? En yakınlarından ve fanatik propagandacılarından Falih Rıfkı Atay anlatıyor: “Afrika çöllerinde İtalyan orduları ile Libyayı kurtarmak için savaşan hürriyet kahramanları, Balkan Harbi bozgununun ancak sonunda vatana gelebildiler. Mustafa Kemal bunların arasında idi. Bir gün kendisine niçin Afrikaya gitdiğini sormuştum: ‘- Enver gittiği için!' cevabını verdi. “Akılsızca da olsa kahramanlık şöhreti veren hiçbir sergüzeştte ondan geri kalmamalı idi. Boşuna da olsa ölüme göğüs açmalı idi…” (Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri, İstanbul: Sel Yl., 1955, s. 105)
 
Geri
Üst