A
Admin
Yönetici
Yönetici
Kâzım Nami: Bütün Millet, onun şahsıyetini örnek alacak şekilde terbiye edilmelidir Yüzbaşı, Maârifçi, Muharrir, Mütercim, Meb’us Kâzım Nâmi Duru’nun, Mustafa Kemâl'in 1914 senesine âid Zâbit ve Kumandan ile Hasbihâl isimli küçük kitabından yola çıkarak yazdığı bir dizi makâle, 1920'li senelerde, evvelâ Hâkimiyet-i Milliye ve Cumhûriyet gazetelerinde tefrika edilmiş, 1928'de, Maârif Vekâleti tarafından, Pedagoji Önünde Gâzî isimiyle 29 sayfalık kitab hâlinde neşredilmişti. Kâzım Nâmi, bu kitapçığında, bütün Milletimizin, kendisinin yere göğe sığdıramadığı “Büyük Rehber”in şahsıyetini örnek alacak şekilde terbiye edilmesini istiyordu: “[Osmanlı dâhîlerinden] hiçbiri Gâzî Mustafa Kemâl Hazretleri kadar nev'i şahsına münhasır bir dehâet [dâhîlik] derecesine varmak tâlihine mazhar olamamıştır. “Mustafa Kemâl! Diyebilirim ki bu isim, başlı başına bir târihtir. Kendisini dünyâ târihini tezyîn eden herhangi bir dâhî ile mukayese edebilirsiniz; varacağınız netîce, onun, hepsinden fazla bir husûsiyetle temâyüz ettiğidir. Şüphesiz bir (Derne), bir (Anafartalar) dünyâya kahramanlıklarıyla şân veren büyük kumandanlara da nisbet olunabilir; fakat düşünmeli ki bunlar bizim Gâzîmizin ebed-şiâr dehâ mübeşşirleridir; bununla berâber (Anafartalar) herhangi büyük bir milletin târihini başlı başına şânlandıracak bir şehâmet sahîfesidir. “Gâzî Hazretlerini ben, Şam'dan Selânik'e geldiği vakit tanıdım, arkadaşlığı şerefiyle de mübâhi oldum. Edirne vilâyeti müstesnâ olarak bütün Rumeli'yi saran koca Üçüncü Ordu mıntıkasında tanıdığım -bu ordunun müşirlerine yedi sene yâverlik, kâtiplik etmiştim- yüzlerce erkân-ı harb zâbitleriyle ümerâsı içinde zekâsının büyüklüğü, cevvâlliği ile âti için pek büyük vaadler taşıyan, şüphesiz, genç Erkân-ı Harb Kolağası Mustafa Kemâl Bey'di. O vakit kendilerinin büyük bir kumandan olacaklarını sezmiş, bir suâlleri üzerine de bu hissimi arzetmiştim. Aradan asırları dolduracak vâkıalarla mahmûl heyecânlı, ümîdli, korkulu yıllar geçti. Büyük Gâzîmizi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Reîsi olarak, ölmüş bir milleti ba'sü ba'de'l- mevte mazhar etmek azmiyle geceli gündüzlü ne yorulmaz bir gayretle çalışırken gördüm. İstiklâl mücadelesi yılları içinde en kavî irâdeli benizlerin solduğu, belki muvakkat bir ümîdsizliğe düştüğü ânlar da oldu; fakat Gâzîmizin yüzünden tebessüm hiç eksilmedi, neş'esinden bir katresi zâil olmadı, ümîdinden bir kılı düşmedi. Riyâset ettiği milletin bütün şuûru onun rûhunda toplanmıştı; Türk'ün elli altmış asırlık mâzîsi onun rûhunda istikbâlin müncîliği hâline temessül etmişti. “Artık beş kıt'anın en ücrâ köşelerinde bile bilmiyen kalmadı ki bu Gâzî Mustafa Kemâl, Şarkla Garbin birleştiği noktada, en harîs ağızların bilenmiş dişlerine terk edilen asîl bir milleti hem ölümden kurtarmış, hem de ona eskisinden çok daha şerefli bir mevcûdiyet vermiştir. “Mustafa Kemâl târihin en büyük kumandanlarındandır. Bunu en müşkîlpesend sevkulceyşçiler tasdîk ediyor. Fakat yine târihin en büyük kumandanlarından hangisi vardır ki beşerî faâliyet sâhasının her cihetinde onun gibi dâhiyâne at oynatabilsin? Ben medhiyeci değilim [???]; şimdiye kadar kalemim şahıslardan bahsetmemiştir. Ancak Mustafa Kemâl bir şahıs değildir; bütün bir nesildir; asırları tutacak millî bir varlıktır. Hiçbir şahıs, bu kadar bir vüs'atle büyük bir milleti vicdânında temsîl etmemiştir. Acabâ Cumhûriyetimizin yavrularına, gençlerine Mustafa Kemâl gibi her sâhada dehâet gösteren bir seciyeden daha iyi bir örnek gösterilebilir mi? “İşte en hâlli, en güzel örnek!” diye geçmiş zamânı göstermeğe hâcet var mı? İşte hâlin, yaşanılan hayâtın, hattâ âtînin örneği! İşte askerlikde, işte idârecilikde, işte hatîblikde, işte medeniyetçilikde, işte hakîkî terakkîcilikde, işte îmârcılıkta, ilh… örnek! Çocuklarımız, gençlerimiz büyük dâhîmizin hayâtını, hele (Derne)den beri başlıyan hayâtını, mümkin olsa da, gün gün, sâat sâat, dakîka dakîka öğrenseler! Tefekkürle, faâliyetle geçen her bir gününde, her bir dakîkasında seciye terbiyesi için ne kıymetli örnekler vardır! “Mustafa Kemâl, zamânın tuhaf bir tesâdüfle yarattığı enmûzeclerden hiçbirine benzemez. (Mussolini)ler, daha başkaları, dikkat edilirse, birer gölge - kahramandırlar; onlarda hırsın -ambition- her şekli vardır. Onlar nihâyet birer sınıfın, birer zümrenin adamıdır; Mustafa Kemâl bir milletin, bir halkındır. “Çok temennî olunur ki Maârif Vekâleti büyük Gâzîmizin hayâtını, çocukluklarındaki menkıbelerle birlikte bize öğretsin! Biz muallimler de O'nu rûhunun bütün şêniyetleriyle talebemize öğretelim; seciyelerinin terbiyesinde bu hârikadan istifâde edelim!” (Hayrünnisa Alp, “Kazım Nami Duru, Pedagoji Önünde Gazi”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, yıl: 4/2005, sayı: 8, ss. 125-150; ss. 146-147'den naklen) Filvâkî, o günlerden beri, beşikden mezâra kadar, bütün bir Milletin beyni bu şahısperest akîdeyle yıkanıyor, herkes, maddî-mânevî her vâsıtayle şahısperestliğe icbâr ediliyor, her vesîleyle, herkesin, sorgusuz suâlsiz, bir tapınış tavrı takınması isteniyor, her fırsatta Anıtkabr'e koşulup arz-ı ubûdiyet ediliyor… Münâfıklık ne menem bir şeydir ki aynı kalem, 1940'lı, 50'li senelerde, Cemal Kutay'ın Millet mecmûasında, vaaz mâhiyetinde makaleler kaleme alarak, benzeri sözlerle, bu sefer de Resûl-i Ekrem Hazretlerini nümûne-i imtisâl olarak gösteriyordu… (“Mustafa Kemâl’in İsmi Nîçin Loca Matrikülünde Yok?”, Yeni Söz, 11.4.2018/64) Dârülfünûn Emîni yazıyor: “Taptığımız Mustafa Kemâl”… Ve “takdîse lâyık Büyük Şef”, pek memûn oluyor Kemalist Totaliter Rejimin kendi dogmalarından başka hiçbir fikre hayât hakkı tanımadığı bir devirde, 1934 senesinde, mânîdâr bir isimle (şüphesiz, Kemalizme uygun yeni insan tipi mânâsını kasdederek) têsîs ettiği Yeni Adam mecmûasını (başlık altı, evvelâ “Haftalık Fikir Gazetesi”, 1950'ye doğru “Ülkümüz Demokrasi ve Cumhuriyet için çalışmaktır”) 1978'e kadar muntazaman neşreden Prof. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu (1886 - 1978), “Taptığı Adam”ın teveccühüyle, evvelâ Edebiyât Fakültesi Reîsliğine (Dekanlığına), arkasından Maârif Vekâleti Müsteşârlığına ve 1924'te Dârülfünûn Emînliğine (Rektörlüğüne) getirilmiş ve üç sene bu makâm uhdesinde kalmıştı. (Ulus, 29.10.1935, s. 1) F. R. Atay’ın başmakâlesinin son paragrafı, CHP’nin resmî nâşiriefkârı Ulus’ta manşet yapılmıştır: “Bizi sevindiren ve gururlandıran ne varsa, hepsini ona, yaratıcı ve kurtarıcı Atamıza borçluyuz!” Aynı sayfa’da, Loca arkadaşı Kâzım Nami’nin tapınış şiiri: “Cumhuriyet için”… *** Ağustos 1930'da, “Tek Adam”, Manastır Askerî İdâdîsi'nden beri arkadaşı olan Ali Fethi'ye Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı têsîs ettirdiği zamân, İsmayıl Hakkı da bu muvâzaalı fırka saflarında yer aldı ve Fırkanın İstanbul Teşkîlâtı Reîsi oldu. Başlangıcda SCF ve Halk Fırkası arasında bîtaraf davranacağına dâir söz veren, fakat her zamân makyavelik siyâset umdeleriyle hareket ettiği için sözlerinden kolayca vaz geçen “Tek Adam”, bu def'a da, evvelden tesbît ettiği stratejiye muvâfık olarak, SCF'ye aleyhdâr bir tavır takınıp kendisinin bîtaraf olmadığını, Halk Fırkası'nın Umûmî Reîsi bulunduğunu îlân edince (ki bunun netîcesi 16 Kasım 1930'da SCF'yi Ali Fethi'ye feshettirmesi olacaktır), İsmayıl Hakkı, SCF'yi destekleyen Yarın gazetesinin 12 Teşrînievvel (Ekim) 1930 târihli nüshasında bir makâle neşrederek, müşârünileyhin bu tavrına îtirâz edip kendilerinin, Halk Fırkası'nın Umûmî Reîsinin değil, “Mutlak Mustafa Kemâl”in tâkîbcisi olduklarını beyân etti. Bu makalenin –gûyâ bir ilim adamının kaleminden çıkan- başlığı şâyân-ı dikkat olduğu gibi, ondan da daha şâyân-ı dikkat olan husûs, “Tek Adam”ın makâle muharririnin hadsiz tebcîl ve arz-ı ubûdiyet tavrından pek memnûn olmasıydı. Makâlenin başlığı şuydu: “Bizim Taptığımız Mustafa Kemal”… SCF müessislerinden Hukûk Prof. Ahmet Ağaoğlu (1869-1939; İttihâdcı Komitacı, 2. ve 3. Devreler -1923/1927, 1927/1931- Kars Meb'ûsu), Serbest Fırka Hâtıraları'nda, hem işbu makâlenin tam metnini, hem de onunla alâkalı olarak “Tek Adam”la aralarında geçen muhâvereyi naklediyor: “[Dârülfünûn Emîninin makâlesinden:] …Bizim taptığımız Mustafa Kemal, Halk Fırkasının umumî reisi olan Mustafa Kemal değildir; dâhi İngres gibi, mazinin mirasını, yani Türk milletinin kuvayi namiyesini taşıyan ve Türk kavminin istikbalini yaratan ve Türk istikbalinde Türk milletine ebedî rehber olmak istidadını ve kuvvetini muhafaza eden ‘Mutlak Mustafa Kemal'dir. “Bu takdirimiz tamamiyle hürdür. Çünkü benliğimizin mutlak ifadesidir. “Müderris İsmail Hakkı, [Yarın,] 12 Teşrinievvel 1930. “Bu münasebetle Gazi ile aramızda geçen bir hâdiseyi zikretmeyi faydalı gördüm: “Benim Ankaraya geldiğimi Gazi işitiyor ve derhal Çankayaya gelmekliğimi emrediyor. Gidiyorum. “Akşamdır. Gazi, Tevfik Rüştü [Aras] ile bilârdo oynuyor. Oyun esnasında Gazi ehemmiyet vermiyor gibi bir tavır alarak benden İsmail Hakkının makalesini okuyup okumadığımı sordu. ‘- Okudum!' ‘- Nasıl buldunuz?' ‘- Beğenmedim!' ‘- Niçin? İlmî yazılmıştır! Hakkımda da çok hürmetkârdır!' ‘- Mukayeseyi beğenmedim. Yan yana getirilmeleri imkânsız olan insanlar arasında mukayese yapmakta mâna göremedim!' “Gazi, devam etmedi ve sofraya geçtik…” (Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, Neşre Hazırlayan: -Oğlu- Samet Ağaoğlu, İstanbul: Nebioğlu Ye., 1949, ss. 77-79) (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 2.11.2018/44)