Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (38)

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
“Millet davasını doğru olarak tayin edebilmek, açık olarak söylemek ve davayı kazanmak için her zorluğu ne pahasına olursa olsun yenmeğe azmetmiş olmak Gazinin hususiyetleridir. Bahusus siyasî ve millî bir davayı isabetle tayin edebilmek için yaradılışın nadir mevhibelerine mazhariyet birinci şarttır. Fakat bu şart kadar milletlerin içinde bulundukları ahval ve şeraite derin ve esaslı vukuf ta lâzımdır. Türlü tesirler içinde tabiî veya sun’î olarak memleket halkının kafası ve sinirleri karıştırıldığı bir zamanda hadiselerin üstünde yükselen Büyük Gazi, millî davamızı vukuf ve isabetle tayin etmiştir. […] “Büyük Gazi! On seneden fazladır, Türk milletinin davası için arkandan koşuyoruz. Şimdiye kadar modern ve medenî bir devlet olarak aldığımız yol, kısa ve kısır değildir. Belki her yılımız yeni bir muvaffakıyet ile öğünecek talidedir. “Sen yaşa! Senin arkandan gelmekte muhakkak muvaffakıyete yürümenin daimî inşirahı vardır. Sen, ebediyete intikal edince, Türk nesilleri senin izinden yürüyecektir. Türk milleti davasının çıkar yolu ancak senin izindir. Senin heykelin Türk milletine büyük davasını daima hatırlatan yanılmaz bir işarettir. Senin heykelin Türk milletinin iradesini tecessüm ettiren bükülmez bir demir pençesidir.” (Akşam, 28.7.1932, s. 4) Heykelin açılış merâsimine iştirâk edemiyen Dâhiliye Vekîli Şükrü Kaya da, İzmir Belediyesi’ne gönderdiği telgrafta: “(Heykelin) İzmirin ve İzmirlilerin kurtuluşunun kurtarıcıya karşı küçük bir şükran nişanesi olduğunu” tasrîh ettikden sonra: “Güzel İzmirin büyük halâskârına hislerini ifade edecek daha yüksek eserlerle bezenmesini temenni” ediyordu… (Akşam, 28.7.1932, s. 2) Başvekîlin “Büyük Rehber”i tebcîlini müteâkib, azâmetle İzmir semâlarına yükselen Heykel’in açılışı yapılıyor: “Nutuk bittikten sonra alkışlar dakikalarca sürdü. Başvekil heykelin sarılı bulunduğu bayrağın kurdelâsını kesti ve heykel halkın coşkun alkışları arasında meydana çıktı. Heykel meydana çıkınca eteğine sayısız çelenkler kondu. Başvekil ve vekiller, hükûmet erkânı otomobillerine binerek avdet ettiler. Fakat meydan hâlâ halk ile dolu idi. Halk büyük Gazinin kalplere kuvvet veren azimkâr ve sevimli çehresini doya doya görmek istiyordu. Ortalık karardığı, lâmbalar yandığı halde hâlâ meydan tenhalaşmamıştı. Yapılan tenvirat sayesinde binlerce halk gece geç vakte kadar Gazi meydanında dolaştı.” (Akşam, 28.7.1932, s. 2) Ve açılış sahnesi, -herhâlde Milletinin teşekkürlerini arzetmek için orada hazır bulunan- İzmir Hahambaşısı’na Başvekîlin iltifâtıyle nihâyet buluyor: “Gazi heykelinin açılma resmini müteakip İzmir hahambaşısı İsmet paşanın yanına gelerek başvekilin elini öpmüştür. Başvekil kendisine iltifatta bulunmuştur.” (Akşam, 28.7.1932, s. 2) Samsun’da 19 Mayıs tapınışı Şu putperestâne âyin de, “Ebedî Şef”in memnûn nazarları altında, 19 Mayıs 1935’te Samsun’da yine bizzât Totaliter Rejim tarafından tertîb edilmişti: “Samsun 21 (Hususî) – 19 Mayıs Atatürk bayramı şehrimizde sevinçle kutlulandı. O gün saat dokuz buçukta limandaki motörler düdük çalarak açıldılar. Hepsi de süslü idi. En büyüklerinde Atatürkün bir büstü, bir Sübay ile bir manga asker vardı. [Sonradan “subay” olarak telâffuz edilen “sübay”, Mustafa Kemâl’in birçok uydurma kelimelerinden biridir; Türkcesi “zâbit”tir… Kelime, “sü” –Eski Türkcede “asker”- ile “bay” kelimeleriyle teşkîl edilmiş bir birleşik kelimedir. “Bay”, Anadolu Türkcesinde “zengin” demek iken, mânâsı tahrîf edilerek ona “bey” mânâsı yüklenmiştir. Bizi biz yapan ecdâd yâdigârı mübârek dilimizle böyle oynuyorlardı, oynamıya devâm ediyorlar!] “Saat dokuz elli beşte, saat kulesinden verilen bir işaretle, merasime iştirak edenler, Atatürk iskelesine doğru hareket ettiler. Bu sırada limandaki vapurlar, karadaki fabrikalar, lokomotifler düdüklerini çalmağa başladılar. Atatürkün büstü iskeleye çıkarılınca düdük sesleri durdu. Hava fişengi ile verilen işaretlerle yirmi bir parça top atılmağa başladı. “Bu sırada Sübayla birlikte büst, iskeleyi bölmüş olan siyah perdeye yanaştırıldı ve Sübayın kılıncı ile siyah perde yırtılarak öbür tarafa geçerken bando çalmağa başladı. Büst, Liseden 4 izci, Ticaret mektebinden 2 Bayan, ortamektepten 2 Bayanla Atatürk heykeli önüne getirildi. Çelenkler kondu, nutuklar söylendi. [Bu metindeki “bayan” kelimesi de, “Büyük Şef”in bir başka uydurmasıdır. Evvelâ “-an” diye bir müennes eki uydurmuş, sonra bunu, zengin mânâsındaki “bay” kelimesine ekliyerek “bayan” yapmıştır. Türkcesi, “hanım”dır…] “Bundan sonra Kâzım Paşa caddesinde resm[-]i geçit yapıldı. [Kalabalık,] Belediye, C. H. Partisi, Halkevi önlerinden geçerek tezahürat yaptıktan sonra dağıldı.” (Velid Ebüzziya’nın -1882 / 1945- neşrettiği Zaman gazetesinin 25 Mayıs 1935 târihli nüshasının 4. sayfasından) (Yeni Söz, 5.2.2019/139) Bütün bir devir böyleydi… Halk, Devletin bütün imkânları kullanılarak yürütülen Kemalist Propagandayle, mütemâdiyen “Mutlak Şef”e tapınmıya teşvîk ve icbâr ediliyordu… Aradan bir asır geçti; Memleketin manzarası değişti mi? “Kemalist Türkiye”, tekrâr “Müslüman Türkiye” oldu mu? (Zaman, 15.5.1935, s. 4) 19 Mayıs 1935, Samsun: “Ebedî Şef”in büstü, büyük bir tâzîmle taşınıyor, halk arkasından yürüyor, askerler Büste selâm duruyorlar… Asırlarca Îlâ-i Kelimetullâh dâvâsı güden Millet bu mudur? *** Mustafa Kemâl, Totaliter Şefler arasında heykel ve İlâhlık yarışında birinci Mustafa Kemâl’in Selânik’den beri ahbâbı, Farmason gazete patronu ve muharrir Yunus Nadi’nin Cumhuriyet gazetesi, 5 Ağustos 1935 târihli nüshasının birinci sayfasının baş kısmında, iki sütûn üzerinden, büyük iftihârla verdiği habere şu başlığı koymuştu: “Peçesini atan Türkiye “Atatürk yarım bir ilâhtır; Türklerin babasıdır “Hiçbir Devlet Şefi için hayatında bu kadar heykel dikilmemiştir, ne Musolinin[in], ne Hitlerin, ne de Leninin anıdları onunkilerle ölçülemez” Haberdeki portrenin altında da şu îzâhat vardı: “Bir Fransız muharririnin, yarım ilâh ve Türk ulusunun babası olduğunu yazdığı Büyük Önder Atatürk”… Mustafa Kemâl’in Türkiye’de bir “yarı İlâh” sıfatıyle tapınış mevzûu olduğunu tesbît eden Marcel Sauvage’ın röportajının (“La Turquie dévoilée”) intişâr ettiği L’Intransigeant gazetesi ile Yunus Nadi’nin onu iftihârla manşet haber yapan Cumhuriyet gazetesi… *** Haber, L’Intransigeant gazetesinden tercüme edilmişti. Fransız muharrir ve gazetecisi Marcel Sauvage’ın (1895 - 1988), mezkûr gazetenin 30 Temmuz – 21 Ağustos 1935 târihli nüshalarında 23 tefrika hâlinde neşredilen röportajının başlığı “La Turquie dévoilée (Örtüsünden Sıyrılan Türkiye)” idi. (“Dévoiler” fiilinin ilk mânâsı, örtüsünü kaldırmak, mecâzî mânâsı ise, saklı olanı fâş etmekdir…) Röportaj, baştan sona Eski (yâni Müslüman) Türkiye’yi alabildiğine tenk̆îd ediyor, Avrupa’ya temessül eden ve artık Avrupalı veyâ Garbli olmakla övünen “Kemalist Türkiye”nin ve “Büyük Şef”inin ise harâretle medh-ü-senâsını yapıyordu. Bu arada, şu tesbîtte bulunuyordu: “O, Çankaya’nın tepesindeki Penbe Evinden, kendisini, geçmişte olduğu gibi günümüzde de körü körüne, dîndârâne bir itâatle, başka mesnede ihtiyâc duymıyan bir îmânla tâkîb eden bir milleti idâre etmektedir. Öyle ki Atatürk, artık bir yarı İlâhdır, Türklerin babasıdır.” (Gazetenin ikinci sayfasından kendi tercümemiz) Bu tesbîtine kısmen mesned olan dîğer bir tesbîti de şöyleydi: “Hiçbir Devlet reîsi için, daha yaşarken, bu kadar çok heykel dikilmemiştir. Memleket ve nüfûs büyüklüğünü dikkate almak şartıyle, ne Musolini, ne Hitler, ne de Lenin için yapılan tasvîrlerin toplamı, onunkiyle boy ölçüşebilir.” (“Tasvîrler toplamı”: “iconographie”.) Bu pasajda bilhâssa câlib-i dikkat olan, Mustafa Kemâl’in, üç Totaliter Şefle mukâyese edilmesidir. Bu mukâyeseden çıkan netîceye nazaran, dünyânın en totaliter şefi, Mustafa Kemâl’dir. Bittabi Sauvage, bunu bir nakîse olarak kaydetmiyor. Daha doğrusu, onların noktainazarıyle, Türkiye bahis mevzûu olunca bu bir nakîse değildir; lâkin Fransa bahis mevzûu olsaydı, hükmü çok farklı olurdu… Marcel Sauvage'ın Pâris’de münteşir L'Intransigeant gazetesinin 30 Temmuz – 21 Ağustos 1935 târihli nüshalarında 23 tefrika hâlinde neşredilen “La Turquie dévoilée (Örtüsünden Sıyrılan Türkiye)” başlıklı büyük röportajının dördüncü tefrikası: “Penbe Evin adamı: Atatürk, yarı İlâh”, tefrikanın kısmen tercüme ettiğimiz pasajı ve onun bu tesbîtini iftihârla Kemalist Propagandanın malzemesi yapan 5 Ağustos 1935 târihli Cumhuriyet’in birinci sayfa haberi: “Hiçbir Devlet Şefi için, hayatında bu kadar heykel dikilmemiştir, ne Mussolinin[in], ne Hitlerin, ne de Leninin anıdları onunkilerle ölçülemez”… ***
 
Geri
Üst