MALPRAKTİS EYLEMLERİNİN HUKUKİ VE CEZAİ ESASLARI (BİRİNCİ BÖLÜM)

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
1. Tıbbi müdahale hatalarını teşhis, tedavi ve tedavi sonrası izleme aşamasındaki hatalar olarak sınıflandırabiliriz. Tıbbi hatalar bazen bir aşamayı bazen ise birden fazla aşamayı içermektedir. Hekim teşhis, tedavi ve tedavi sonrası izleme aşamalarında tıp biliminin gerekleri açısından yaptığı veya yapmadığı davranışların tıp bilimi açısından özenli olmamasından doğan zararlardan dolayı kusuru düzeyinde basit veya bilinçli taksirden sorumludur. 2. Hekim objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmak zorundadır. Hekim, hekimlik mesleğinin gerektirdiği yükümlülükler ile tıp biliminin geçerli kurallarına uygun olarak müdahalede bulunmalı, tıbbın ilke ve prensiplerine aykırı teşhis ve tedavi işlemleri yapmamalıdır. Hekimin müdahalesi öncelikle endikasyon da denilen tıbbi bir gereklilik nedeniyle teşhis, tedavi ve hastalıktan korunma gibi sebeplerle gerçekleştirilmelidir. Bu zorunluluk Anayasa'mızın 17. maddesinde de vurgulanmıştır. Hekim tıptaki bilimsel gelişmeleri takip etmeli ve bu güncel bilgiler doğrultusunda tıbbi müdahalede bulunmalıdır. Hekimin standartlara ve bilimsel kurallara uygun olarak özenli bir şekilde müdahalede bulunup bulunmadığı belirlenirken işlem sonucunda hastanın şifa bulması değil, kurallara uygun davranıp davranmadığı göz önüne alınmalıdır[1]. Hekimin hastanın vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahalesinin gerekliliği öncelikli bir hususu olup eğer fiziksel ve/veya ruhsal bir gereklilik yoksa yapılan tıbbi müdahale hukuka aykırıdır. Tıbbi müdahalenin gerekliliği somut olayın özelliklerine göre soruşturma ve kovuşturma dosyasındaki veriler ışığında bilirkişi raporu ile belirlenecektir. 3. Nedensellik bağının tespiti, tabiatıyla genellikle neticeli suçlar şeklinde düzenlenmiş bulunan taksirli suçlar bakımından da gereklidir. Taksirle işlenen suçtan kaynaklanan netice failin hareketi olmasaydı gerçekleşmeyecek denilebiliyorsa bu durumda nedensellik bağının varlığı kabul edilir. Örneğin failin taksirli hareketi olmasaydı ölümün gerçekleşmeyeceği sonucuna varılıyorsa nedensellik bağının var olduğu kabul edilecektir. Taksirli suçlarda aranacak olan objektif isnat edilebilirlik, dikkat ve objektif özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda neticeye neden olunmasıdır. Fail gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı netice gerçekleşmeyecekti denebilirse bu takdirde netice faile isnat edilebilecektir[2]. 4. Hekimlik hayati öneme sahip bir meslek olup bilimsel, hukuki ve etik hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır. Sadece hasta değil hastanın yakınları ve toplum açısından bir kişinin ruh ve beden sağlığı önemlidir. Yapılan işin önemi ve sonuçları gözetildiğinde öncelikle zarar vermemek daha sonra da en doğru teşhis ile en doğru tedavinin seçilmesi şarttır. 5. Tıbbi hatalar tıp biliminin standartlarına aykırılık sonucu hastanın durumunun kötüleşmesi veya zarar görmesi olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi müdahalenin hem genel kabul görmüş olan tıp biliminin gereklerine hem de mevzuata uygun olması gerekir. Diğer bir ifadeyle, tıbbî müdahalenin hukuka uygun kabul edilebilmesi için, müdahalenin hem mevzuata hem de tıp biliminin çağdaş standartlarına uygun olması şarttır. 6. Tıp biliminin standartlarına aykırı bir müdahale, hastanın rızasıyla gerçekleştirilmiş olsa bile, hukuka uygun değildir. Hekimin tedavide uygulanacak olan tıbbî müdahale yönteminin belirlenmesinde, hastanın ruh ve beden sağlığına yönelik tehlikeyi ve/veya zararı artırmaması gerekir. Hekimin risk oranı yüksek bir tedavi yöntemini seçmesi halinde rızanın hukuka uygun bir şekilde alınması, hastanın aydınlatılması ve olası olumsuz sonuçların da belirtilmesi gerekir. 7. Hastayı tedaviye yönelik olarak tıp bilimi standartları kapsamında alınan riskler koşularının oluşması şartıyla tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hale getirmektedir. Ancak alınan riskin hastanın iyileşmesi açısından en az zararlı bir tedavi yöntemini seçmeye ilişkin olması gerekir. Bu durumun somut olayın özelliklerine göre müdahalenin gerekliliği gözetilerek tıp biliminin gelişimi de dikkate alınmak suretiyle titizlikle incelenerek değerlendirilmesi gerekir. Riskin amaçlanan iyileşme ile orantılı olması şarttır. 8. Tıbbi müdahaleler genel olarak izin verilen risk kapsamında gerçekleştirilen müdahalelerdir. İzin verilen risk, hukuken müsaade edilen tehlike oluşturma alanı olarak tarif edilmektedir. Kişiler zarar ya da tehlike doğuracak bütün davranışlarında cezalandırılma tehdidi altında bulunmamalıdır. Toplumsal gelişmeyi sağlamak veya daha kıymetli hukuki değerlere ulaşabilmek için bazı durumlarda kişilere yaptıkları işin niteliği gereği belirli oran ve ölçüde risk oluşturması için izin verilmelidir. Önemli olan belirlenen kurallara uygun şekilde gerçekleştirilen davranışların izin verilen risk alanı içinde yapılması ve neticenin de bu alan içinde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu takdirde sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Tıbbi müdahale türü olarak ameliyat yapılması izin verilen risk alanlarına örnek olarak gösterilmektedir. Ancak konunun uzmanı olmayan hekimin teşhis veya tedaviyi üstlenmesi anlamında üstlenme kusuru ile gerek hekimin bireysel olarak gerekse çalıştığı kurum yönünden kurumsal olarak organizasyon kusurunun izin verilen risk dışında kaldığını söylemek mümkündür[3]. 9. Hekimin, tıbbi müdahale sırasında; standart uygulamayı yapmaması, bilgi, beceri veya deneyim eksikliği ile yanlış ya da eksik teşhis veya tedavide bulunması, gerektiği ölçüde ilgi ve itina göstermemesi veya hastaya gereken tedaviyi vermemesi neticesinde tehlike ve zarar oluşturan eylemleri tıbbi hata olarak kabul edilecektir. Tedavi sonrası bakım ve kontrol yükümlülüklerine aykırılıkların da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. Ön muayenenin eksik yapılması, hastanın anamnezinin (geçmiş bilgisi) ya hiç ya da gerektiği gibi alınmaması veya gerekli tetkiklerin yapılmaması teşhis aşamasında; gereken tıbbi müdahalenin hiçbir şekilde yapılmaması, ameliyat sırasında hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, yanlış tedavi yöntemi seçilmesi, yanlış ilaç verilmesi, hastanın veya müdahale edilecek uzvun karıştırılması, müdahalenin ölçüsüz bir şekilde yapılması, sağlığa uygunluk kurallarına dikkat edilmemesi veya hatalı ameliyat tarzının benimsenmesi de uygulamada tedavi aşamasında görülen tıbbi hata örneklerindendir[4]. 10. Komplikasyon, hekimin müdahale sırasında bilgi, beceri ve deneyim eksikliği olmaksızın standart uygulamayı, doğru teşhis ve tedaviyi özenli bir şekilde gerçekleştirmesine rağmen öngörülemeyecek ve engellenemeyecek şekilde ortaya çıkan, hekimliğin kötü uygulanmasından kaynaklanmayan zarar doğurucu durumları ifade etmektedir. Tıbbın kural ve gereklerine uygun davranıldığı hâlde hastanın veya hekimin elinde olmadan gelişen öngörülememiş ve engellenememiş zarar veya sonuç söz konusu ise komplikasyondan bahsedilir. Kusursuz sorumluluğun kabul edilmediği ceza hukuku sistemimizde failin bu durumdan sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir[5]. Aynı doğrultuda olmak üzere 16.05.2017 tarihli, 271-278 sayılı Ceza Genel Kurulu kararında komplikasyon, hekimin müdahale sırasında bilgi, beceri ve deneyim eksikliği olmaksızın standart uygulamayı, doğru teşhis ve tedaviyi özenli bir şekilde gerçekleştirmesine rağmen öngörülemeyecek ve engellenemeyecek şekilde ortaya çıkan, hekimliğin kötü uygulanmasından kaynaklanmayan zarar doğurucu durumlar olarak ifade edilmektedir. 11. Yargı mercileri adalet ve hak temelinde geliştireceği içtihatların, tıp hukuku bağlamında hastanın kişisel varlığını koruma ve kendi geleceğini tayin etme hakkı (Anayasa'nın 17. maddesi, TCK'nın 26/2. maddesi ve 1219 sayılı Kanun'un 70. maddesi) ile hekimin görevini icra (TCK'nın 26/1. maddesi ile 1219 sayılı Kanun'un 1, 15, 25 ve 26. maddeleri) ve toplumsal üstün yarar hakları arasında adil ve kamu vicdanında oluşan bir denge üzerine inşa etmelidir. Gerektiğinde aydınlatılmış onama dayalı rızanın bulunduğu hâllerde, tıp biliminin ve mesleğin güncel kurallarına uygun hekim müdahalelerinin, sonucundan bağımsız olarak hukuka aykırı olmaması nedeniyle suç teşkil etmeyecektir[6]. 12. Hekim eser sözleşmesinde vekil olup vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle hekim ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir[7]. 13. Vekil olan hekim, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ile en emin yolu seçmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat bekleme hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile hekimin görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir[8]. 14. Kamu görevlisi olarak çalışan hekimlerin özel sağlık kurumlarında çalışan hekimlere göre daha çok cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Kamu görevlisi olan hekimin aynı eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluştururken, özel sağlık kurumlarında çalışan hekimin aynı eylemi herhangi bir suç oluşturmayacaktır. Ancak Kabahatler Kanunu açısından Emirlere Aykırılık kabahati oluşabilecektir. 15. Kamu görevlisi olan hekimin eylemi koşullarının oluşması halinde taksirle yaralama veya taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturmaktadır. Bir eylem hem taksirli suç hem de görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaz. 16. Tıbbi malpraktis kural olarak taksirle işlenmekte olup istisnai durumlarda bilinçli taksirle de işlenebilir. Basit veya bilinçli taksirle yaralama ve öldürmeye neden olma suçlarının müeyyideleri TCK’nın 85 ve 89. maddelerinde düzenlenmiştir. 17. Taksirle ölümü neden olmayı düzenleyen TCK’nın 85. maddesine göre,” taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. Bu suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde ceza TCK’nın 22/3. maddesine göre, ”kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır”. 18. Taksirle yaralamaya neden olmayı düzenleyen TCK’nın 89. maddesine göre, “(1)Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Vücudunda kemik kırılmasına, c) Konuşmasında sürekli zorluğa, d) Yüzünde sabit ize, e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. (3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. (4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz”. Taksirle yaralamaya neden olma suçlarında hastanın yapılan tıbbi müdahale sonucu sağlığının bozulmasına ilişkin alınan kesin rapora göre suçun niteliği değişmektedir. 19. Yaralama kapsamında olan hastanın sağlığının bozulması eylemin bilinçli taksirle işlenmesi hallerinde etkili yaralanmalarda hastanın şikâyeti de aranmamaktadır. Bu suçun da bilinçli taksirle işlenmesi halinde ceza TCK’nın 22/3. maddesine göre, ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. 20. Bilinçli taksirde fail, normalde öngörülebilir neticeyi, somut olayda da öngörmüş buna rağmen öngördüğü neticeyi istemese de yine de hareketi yapmaktadır. Basit taksirde ise fail normalde öngörülebilir neticeyi, somut olayda öngörememiştir[9]. 21. Tıbbi malpraktise ilişkin soruşturma ve kovuşturmalar bilirkişi raporuna endekslidir. Bilirkişiler hekim olup tıbbi müdahalenin malpraktis olup olmadığına, illiyet bağı bulunup bulunmadığına, olayda komplikasyon bulunup bulunmadığına, hekim veya hekimlerin komplikasyonu iyi yönetip yönetmediğine ve hekim olan failin kusurlu olup olmadığına da bilirkişi olan hekimler karar vermektedir. TIP HUKUKU HEKİM ODAKLIDIR. 22. Tıbbi müdahalede bulunurken tıbbi malpraktis nedeniyle hastasının ölümüne neden olduğu iddia edilen bir hekimin soruşturulabilmesi hususunda hekimin görev yaptığı kurum veya kuruluşa göre farklılıklar ortadan kaldırılmıştır. 3359 sayılı Kanuna ek 18.madde eklenmiş olup düzenleme şöyledir; “Yükseköğretim Kanunu’nun 53 . maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanunun 7. maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir. 23. Kamu kurum ve kuruluşları ve devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından bir yıl içinde karar verilir. Devlet üniversitelerinde görev yapanlar bakımından, ilgili üniversite tarafından Mesleki Sorumluluk Kurulu kararı ve varsa ilgili hakkında görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullandığına dair kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı dikkate alınarak altı ay içinde nihai karar verilir. 24. İdare, kesinleşen mahkeme kararında hüküm altına alınan tazminatı ödedikten sonra hukuken sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle tazminatın ödenmesine sebep olan ve zorunlu meslekî malî sorumluluk sigortası bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile devlet üniversitelerinde görev yapan sağlık meslek mensuplarının yerine geçer. Bu sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle her türlü kusuru ve görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek verdikleri zararlardan dolayı idare tarafından ödenen avukatlık vekâlet ücreti ve yargılama masrafları dâhil tazminat sağlık meslek mensubunun kusuru oranında ve sigorta teminatı dâhilinde tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu malî sorumluluk sigortası yaptırdığı sigorta şirketinden talep edilir. 25. Kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan kasten yaralama (madde 86), tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) ve görevi yaptırmamak için direnme (madde 265) suçlarında; a) İlgili maddelere göre tayin edilecek cezalar yarı oranında artırılır. b) Türk Ceza Kanununun 51 inci maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz. Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel, bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanmasında kamu görevlisi sayılır. 26. Sağlık hizmeti almak üzere, kamu veya özel sağlık kuruluşları ile sağlık mesleği mensuplarına müracaat edenlerin, sağlık hizmetinin gereği olarak vermek zorunda oldukları veya kendilerine verilen hizmete ilişkin kişisel verileri işlenebilir. Sağlık hizmetinin verilmesi, kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi ile sağlık hizmetlerinin planlanması ve maliyetlerin hesaplanması amacıyla Sağlık Bakanlığı, birinci fıkra kapsamında elde edilen verileri alarak işleyebilir. Bu veriler, 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununda öngörülen şartlar dışında aktarılamaz. 27. Sağlık Bakanlığı, toplanan ve işlenen kişisel verilere, ilgili kişilerin kendilerinin veya yetki verdikleri üçüncü kişilerin erişimlerini sağlayacak bir sistem kurar. Kurulan sistemlerin güvenliği ve güvenilirliği ile ilgili standartlar Kişisel Verileri Koruma Kurulunun belirlediği ilkelere uygun olarak Sağlık Bakanlığınca belirlenir. Sağlık Bakanlığı, mevzuat uyarınca elde edilen kişisel sağlık verilerinin güvenliğinin sağlanması için gerekli tedbirleri alır; bu amaçla, sistemde kayıtlı bilgilerin hangi görevli tarafından ne amaçla kullanıldığının denetlenmesine imkân tanıyan bir güvenlik sistemi kurar. 28. Sağlık personeli istihdam eden kamu kurum ve kuruluşları ile özel hukuk tüzel kişileri ve gerçek kişiler, istihdam ettiği personeli ve personel hareketlerini Bakanlığa bildirmekle yükümlüdür. Ancak bu yükümlülüğün yerine getirilmemiş olması yapılan müdahalenin sağlık müdahalesi olmadığı anlamına gelmemektedir. 29. Özel sağlık hizmeti veren kurum veya kuruluşta veya bağımsız olarak kendi özel muayenehanesinde görev yapan hekim hakkında, tıbbi malpraktis nedeniyle hastaya zarar verdiği iddiası söz konusu olursa hastanın kendisi veya yasal temsilcileri tarafından olayın meydana geldiği yerin Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yapılmalıdır[10]. Malpraktis iddialarında kolluğa değil, doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yapılmasında hukuki ve fiili yarar bulunmaktadır. 30. Malpraktis iddialarında tıbbi müdahalenin yapıldığı yerdeki Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ivedi olarak toplanması gereken deliller toplanır. Şikâyetçinin ifadesi, şüpheli hekimin ifadesi, mağdurun iddialarına ilişkin fiziki ve ruhsal bulguları içeren hekim raporu, varsa tanık ifadeleri, film, vesaire tüm tıbbi kayıtlar eklemek suretiyle soruşturma yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı Mesleki Sorumluluk Kurulundan soruşturma izni alınması gerekir. SORUŞTURMA İZNİNİ SADECE CUMHURİYET SAVCISI TALEP EDEBİLİR KOLLUĞUN SORUŞTURMA İZNİ TALEP ETME YETKİSİ BULUNMAMAKTADIR. 31. Cumhuriyet savcısının öncelikle Sağlık Bakanlığı Mesleki Sorumluluk Kurulundan soruşturma izni istedikten sonra hekimin yaptığı muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlemler nedeniyle eyleminin malpraktis olup olmadığı, tıbbi müdahale ile istenmeyen netice arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı ile hekim ya da hekimlerin kusurlarının bulunup bulunmadığına ilişkin bilirkişi raporu alması şarttır. SORUŞTURMA İZNİ ALINMADAN BİLİRKİŞİ RAPORU ALINAMAZ. Bilirkişinin soruşturma izni alınmadan rapor düzenleme yetkisi bulunmamaktadır. 32. Cumhuriyet savcısı malpraktis iddialarında Sağlık Bakanlığı Mesleki Sorumluluk Kurulundan soruşturma izni almadan olayın şüphelisi olan hekim hakkında gözaltı kararı veremez ve hekimi tutuklamaya sevk edemez. Çünkü gözaltı ve tutuklama kararları koruma tedbiri olsa bile kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaktadır. 33. Sulh Ceza Hâkimi de malpraktis iddialarında ölüm olsa bile tutuklama kararı veremez. Hekim hakkında soruşturma izini verilmesi bir soruşturma ve kovuşturma şartıdır. Soruşturma izni alınmadan iddianame düzenlenmiş ise bu durum iddianamenin iadesi sebebidir. Böyle bir durumda mahkemenin iddianameyi iade etmesi gerekir. 34. Hekim sağlık mesleği mensubu olup tıbbi müdahalenin yapıldığı yerin ruhsatlı olup olmaması eylemi tıbbi müdahale olmaktan çıkarmaz. Bu nedenle ruhsatsız işletmelerde veya evde hatta sokakta bile yapılan tıbbi müdahale kapsamında şüpheli olan hekim hakkında soruşturma yapılması Sağlık Bakanlığı Mesleki Sorumluluk Kurulundan soruşturma iznine tabidir. ------------------- [1] YCGK’nun 22.05.2024 tarihli, 2020/12-370 esas ve 2024/158 sayılı kararı [2] YCGK’nun 22.05.2024 tarihli, 2020/12-370 esas ve 2024/158 sayılı kararı [3] YCGK’nun 22.05.2024 tarihli, 2020/12-370 esas ve 2024/158 sayılı kararı [4] Kayaer, Nebahat, Ceza Hukukunda Hekimin Tıbbi Müdahalesi Çerçevesinde İşlenen Taksirle Öldürme Suçu (yayınlanmamış doktora tezi) Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İzmir, 2012, 237. [5] YCGK’nun 22.05.2024 tarihli, 2020/12-370 esas ve 2024/158 sayılı kararı [6] YCGK’nun 22.05.2024 tarihli, 2020/12-370 esas ve 2024/158 sayılı kararı. [7] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 6.05.2023 tarihli, 2023/2626 esas ve 2024/1522 sayılı kararı [8] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 6.05.2023 tarihli, 2023/2626 esas ve 2024/1522 sayılı kararı. [9]Hakeri, Tıp Ceza Hukuku, 104-105. [10] Özkan, Hasan/Akyıldız, Öner, Sunay, Hasta-Hekim Hakları ve Davaları, 1. Baskı, Ankara, 2008, 92 vd.
 
Geri
Üst