A
Admin
Yönetici
Yönetici
Birden sallandınız. Deprem olduğunu anlamanız kısa sürdü. Hemen sokağa attınız kendinizi, yıkılan ev görmediniz, rahat bir soluk aldınız. Evinize döndünüz, televizyonu açtınız. Aradığınız yanıt depremin nerede, kaç şiddetinde olduğuydu. Yanıtı son dakika haberlerinden aldınız: Silivri, 6,2. Çok geçmeden uzmanlar konuşmaya başladı. Birileri güven verdi: "Korkulacak bir şey yok." Diğerleri uyardı: "Büyük deprem daha olmadı." Aynı anda hem umutlandınız hem de içinizi kemiren bir huzursuzluk, korku başladı. Hangisi doğru söylüyor? Nisan ayı enflasyon rakamları açıklandı. İki ayrı rakam. Farklı kurumlar, farklı rakamlar. Üçüncü bir rakam daha var. O da pazardan. Yani aynı enflasyon 3ayrı rakam. Kim doğru söylüyor? Pazar esnafı mı, kurumlar mı? Biz kime inanacağız? Bu soru bizi kritik bir kavrama getiriyor: epistemik güven. Epistemik güven, bir kişinin başkasından gelen bilginin doğru, güvenilir ve işe yarar olduğuna inanmasıdır. Yani bir bilim insanına, bir uzmana, bir kuruma ya da pazardaki esnafa “epistemik olarak güvendiğimizde” bize söylediklerinin gerçeklikle uyumlu olduğuna inanıyoruz. İNSAN BEYNİ İnsan beyni, bilgiye güvenip güvenmeyeceğini seçerken sadece mantıkla hareket etmez. Duygular, geçmiş deneyimler, grup aidiyetleri ve otoriteye duyulan yakınlık gibi faktörler de devreye girer. Bazen daha önce gördüğümüz, duyduğumuz bir kaynak bize daha güvenilir gelebilir, bazen umut veren ya da korkumuzu yatıştıran kişiler, uzman olmasalar bile daha ikna edici olabilir. Bazen de inandığımız fikirlerle örtüşen bilgiler daha doğru görünür. Bu faktörler bizi koruduğu kadar yanıltabilir de. Eskiden bilgi kaynaklarımız daha sınırlıydı. Devlet kurumlarını, üniversiteleri, gazeteleri, televizyonları “bilginin güvenilir adresleri” olarak görürdük. Şimdi ise herkesin kendi gazetesi, kendi televizyonu var. Sonuç: Bilgi artıyor, belirsizlik büyüyor, epistemik güven sarsılıyor. Bu güven sarsılmasızihnimize ve bedenimize ne yapıyorona bakalım: AMİGDALA Epistemik güven sarsıldığında, bilişsel belirsizlik yaşarız. Bu beynimizinalarm sistemini tetikler, korku merkezimiz amigdalanın devreye girmesiyle başlayan hareket, kortizol salgılanmasıyla devam eder. Ve mantıklı düşünen tarafımız yani prefrontal korteks baskılanır, düşünmekte zorlanırız. Beyindeki bu stres bedenimize de yansır: Uyku düzenimiz bozulabilir, mide problemleri yaşayabiliriz ve bağışıklık sistemimiz baskılanabilir. Güven eksikliği kronikleştiğinde stres, öfke, kaygı, tükenmişlik sendromuveya anksiyete bozukluğu gibi ciddi sağlık sorunları gündeme gelebilir. Kimseye inanamaz hale gelebiliriz, paranoya gelişebilir, sosyal dünyaya katılımımız azalır ve içimize kapanabiliriz. Peki, epistemik güven yeniden kurulur mu? Elbette kurulur ama bunun için bireylerden kurumlara kadarherkese sorumluluk düşer: *"Bilgi nereden geliyor? Kaynağı güvenilir mi? Başka kaynaklarda da aynı bilgi var mı?” gibi sorular hepimizin sorması gereken sorulardır. *Duygusal tepkilerle değil, verilerle hareket etmeliyiz ve dikkatlice karşılaştırarak incelemeliyiz. *Bilgiyi sadece uzmanlardan değil, deneyimden ve karşılıklı ilişkiden de üretmeliyiz. Günümüzde sorun bilgiye erişememek değil; hangi bilgiye güveneceğimizi bilememek. Körü körüne inanmadan, her şeye kuşkuyla da yaklaşmadan, dikkatli bir güven inşa etmek zorundayız. Epistemik güveni; sorgulayan birey, şeffaf kurum ve açık toplum sayesinde yeniden kurabiliriz.