A
Admin
Yönetici
Yönetici
Kefalet Sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesinde tanımlanmaktadır. Buna göre, kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir. Kanun koyucu tarafından yapılan tanıma göre, borçlu kişinin alacaklı tarafa olan borcunu ifa etmemesi üzerine borçlu borcundan sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir. [1] Kefalet sözleşmesi, doğmamış bir borç için yapılamaz ancak mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Buna rağmen gelecekte doğacak bir borç veya şarta bağlı bir borç için kefalet sözleşmesi yapılabilir. Kefalet Sözleşmesinin hukuken geçerli olabilmesi için kanun koyucu tarafından birtakım şekil şartları öngörülmüştür. Türk Borçlar Kanunu md. 583’de belirtildiği üzere; kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin borcun en fazla ne kadarından sorumlu olacağı ile kefil olunan tarih belirtilmedikçe sözleşme geçersiz olacak olup alacaklı taraf borçlu kişinin borcundan dolayı bu sözleşmeye dayanarak kefili borçtan sorumlu tutamayacaktır. Ayrıca, anılan şekil şartlarının kefalet sözleşmesinde kefil tarafından kendi el yazısıyla belirtilmesi gerekmektedir. Taraflar, kanun koyucu tarafından belirlenen şekil şartlarına uygun davranarak, kefilin borç miktarının sadece belirli bir kısmından sorumlu tutulmasını kararlaştırabilirler. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile getirilen yeniliklerden biri de Kefalet Sözleşmesi ile ilgilidir. Evli bir kimsenin bir kişinin borcuna kefil olmasını istemesi halinde eşinin rızasının aranması şart olarak kanunda belirtilmiştir. Kanun ile gelen bu yenilik şüphesiz ki aile hukuku bakımından çok kıymetli olup bu şartla amaçlanan aile ekonomisinin ve evlilik birliğinin korunmasıdır. Ailenin korunması hususu, aile hukukunun en temel sorunlarından biri olarak günümüzde karşımıza çıkmaktadır. Evlilik birliğinin çoğu zaman maddi problemlerin getirdiği diğer başlıca sıkıntılar nedeniyle sonlandığı gözlenmektedir. Aile birliğinin korunmasının bazen dışa karşı olması gerektiği kadar bazı durumlarda da eşler arasında buna uygun davranılması gerekmektedir. Filvaki, kefalet sözleşmesinde evli bir kimsenin kefil olmak istemesi halinde diğer eşin rızasının aranması aile birliklerinin sonlanmaması ve bütünlüğünün korunması açısından çok önemlidir. Çünkü kefalet sözleşmesi kişiye sorumluluk doğuran bir sözleşmedir. Bu nedenle, kefil olmak isteyen evli kimse eşinin rızasını alması gerekmekte olup eş rızası alınmadan yapılan kefalet sözleşmesi geçersizdir. Haliyle, evli bir kimse kefil olacağı zaman kefalet sözleşmesinin geçerlik koşulu olan diğer eşinde kefalet sözleşmesinde rızası olduğu açıkça ortaya koyması gerekmektedir. Aksi halde kefilin sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. Alacaklı taraf, borcunu güvence altına almak için yapacağı kefalet sözleşmesinde kişinin evli olup olmadığının tespitini ve kefil olacak kişinin evli olması halinde eşinin kefalet sözleşmesinde açıkça rıza vermesi gerektiğine dikkat etmesi gerekmektedir. Nitekim kefalet sözleşmesi, alacaklı tarafın borcunu güvence altına alabilmek için arasında gerçekten borç ilişkisi olmayan 3. kişiyi sorumlu tutmasını sağlamaktadır ancak sözleşmesinin geçersiz olması halinde 3. Kişinin sorumluluğu geçersiz olacaktır. Buna ilişkin emsal bir kararda ‘’kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi karşısında, sanığın icra kefilliğinin ve icra kefalet sözleşmesine dayanılarak verilen taahhüdün geçersiz olduğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden’’ şeklinde hüküm kurulmuştur. [2] Kanun koyucu tarafından belirlenen şekil şartlarına uyulmasının önemi kefalet sözleşmesinde eş rızası olarak karşımıza bu şekilde çıkmaktadır. Av. M. Furkan İLHAN ---------- [1] OYUR. Berrin: İstanbul Barosu Dergisi Kefalet Sözleşmesinin Şekil Yönünden Geçerliliği, 2022, S.254 [2] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2020/2971 E., 2020/2990 K. sayılı kararı