Karar verme zamanı

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Amerika, Sovyetlerin 1991'deki çöküşünden bu yana dünyayı kendi ideolojisine göre şekillendirebilecek tek süper güç olduğunu düşünüyor. Bunu başardığını da söyleyebiliriz. Zira o günden beri, dünyadaki tüm kötülüklerin anası konumundadır.

CIA ve Amerikan derin devleti tarafından desteklenen neo-muhafazakârlar, bu tek kutuplu dünya düzeni fikrini de desteklemektedir.

Bu aralar Rusya ile doğrudan çatışma riskini artıran bir çalışma içerisinde. İlaveten İsrail’in yaptığı soykırıma da suç ortaklığı yapıyor.

Bugün yaklaşık dokuz nükleer silaha sahip ülkeyi kışkırtarak dünyayı çok kutuplu bir barut fıçısına dönüştürüyor. Trump'ın Rusya'ya ve Orta Doğu'ya verdiği ültimatomlar Birinci Dünya Savaşı'nın ön hazırlıklarını hatırlatıyor.

Profesör Jeffrey Sachs’ın ifadesiyle Dünya, Batı siyasetinin, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nin kibri ve Avrupa'nın boyunduruğu altında daha da kötüleşen eşi benzeri görülmemiş bir krizle karşı karşıya.

Türkiye ise tam da bu noktada iç barışını ve huzurunu tesis etmekle meşgul. Öncesinde İngiliz sonrasında Amerikancı bir zihniyetin/sistemin hâkim olduğu ülkemizde bilhassa farklılıklarımızla aramıza nefret tohumları ekilmiş bu da ortak aklın tesis edilmesini engellemişti.

Örneğin eğitim, bir sistem olarak Türkiye’nin yerli insanına değil batı aklına(pozitivizm) hizmet etmesi için kurgulanmıştır. Yıllardır özgürlüğü, özgünlüğü, üretkenliği ve bağımsızlık duygusunu körelten eğitim sistemi doğal olarak otak aklı da baltalamıştır.

Oysa tam tersi, ortak akıl, eğitim aracılığıyla tesis edilmeliydi. Bugün yaşanan toplumsal çürümenin körüklenmesi, ekonominin ve gıdanın ve hatta iklimin bir silah olarak kullanılması toplumların direncinin kırılması için tasarlanmıştır.

Bilirsiniz yıllardır Kürtler, Aleviler, Başörtülüler, Ermeniler, Romanlar vs bu ülkede tek tip ideolojinin ve resmi eğitimin kurbanı oldular. Hâkim ideoloji hiçbirine yasam, düşünme, inanma kısacası var olma hakkı tanımadı.

Öyle ki yıllardır Kürtçe “bölücü bir dil olarak” lanse edildi bu ülkenin insanlarına. TV dizilerinde bile sadece teröristlere, çirkin, hain ve kirli işler içinde olan tiplere Kürtçe konuşturuldu. Kürtçe hiçbir zaman bir dil olarak görülmedi, aşağılandı, dışlandı ve kanun maddeleriyle bu insanların dillerine yasak getirildi.

Hatta daha düne kadar ülkemizdeki ders kitaplarında sadece bir yerde “Kürt” kelimesi geçiyordu o da; zararlı cemiyetler arasında yer alan Kürt Teali Cemiyeti bahsinde.

Oysa Kürtler de Türkler de ilim, irfan ve kültür mirasının aktarımında öncü rol oynamış karakterli, onurlu, ahlak, vicdan ve erdem sahibi kaliteli halklardır. İşte bu iki halkın medeniyet ayarlarıyla oynadılar. Onları bizden uzaklaştırmak için ne gerekiyorsa yaptılar.

Küresel emperyalist sistem, toplumlarda ciddi manada zihin hasarına yol açtı. Yıkılan binaları tamir edebilirsiniz ancak zihinde yol açılan hasarı tamir etmek uzun yıllarınızı alır. Bugün bu tamir sürecindeyiz. Meşakkatli bir yol olduğunun da farkındayız.

Eskiye oranla evet, mesafe kat ettik. Kürt sorununda, Alevi sorununda ciddi ilerlemeler kaydedildi.. Tek parti dönemi zihniyetinin doğurduğu bu egemen zihniyet bugün eğitim dünyasında varlığını az da olsa yitirdi.

Üçüncü dünya savaşının arifesinde doğru olanı yapıyoruz. Ve şimdi yeniden başlangıç yapmamız için önümüzde tarihi bir fırsat var.

Biliyorum, Doğu ve Güneydoğu topraklarını hala Siyonist toprağı olarak görenler bu işten vazgeçmeyeceklerdir.

Mesele Türkler ile Kürtler bin senedir sürdürdükleri işbirliğini devam ettirip bu toprakları vatan kılmaya devam mı edecekler yoksa bu topraklardan birlikte silinip gidecekler mi?
 
Geri
Üst