A
Admin
Yönetici
Yönetici
1. Giriş Türkiye’de aile hukukuna ilişkin uygulamalarda, kadınların evlilikle birlikte erkek eşin nüfus kütüğüne “taşınması” ve boşanma sonrası babasının kütüğüne “iade edilmesi” uygulaması, hukuki ve anayasal yönden ciddi tartışmalara yol açmaktadır. Bu uygulama, yalnızca teknik bir nüfus işlemi olmanın ötesinde, kadın kimliğinin erkek figürüne bağlı olarak şekillendiği ataerkil bir sistemin yansımasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluyla taşınan bu uygulamanın, Anayasa’nın eşitlik, özel hayatın gizliliği ve kişilik hakları ilkelerine aykırı olduğu iddiası ile yeniden değerlendirilmesi gündemdedir. Bu çalışma, söz konusu uygulamanın normatif temelini, içtihatları ve uluslararası hukukla olan uyumunu detaylı biçimde inceleyerek, hukuki çözüm önerileri sunmayı amaçlamaktadır. 2.1. Kadının Soyadı Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi, evlenen kadının kocasının soyadını almasını zorunlu kılmaktaydı. Ancak Anayasa Mahkemesi, 22 Şubat 2023 tarihinde verdiği E.2022/155, K.2023/38 sayılı kararla bu hükmü Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti. Karar, 28 Nisan 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı ve 9 aylık bir süre sonunda, 28 Ocak 2024’te yürürlüğe girdi. Bu iptal kararıyla birlikte, evlenen kadının kocasının soyadını alması zorunluluğu ortadan kalktı. Ancak, yasama organı bu süre zarfında yeni bir düzenleme yapmadığı için, uygulamada belirsizlikler ortaya çıktı. Bazı nüfus müdürlükleri ve evlendirme memurlukları, eski uygulamayı sürdürerek kadınları kocalarının soyadını almaya zorlamaya devam etti. 2.2. Nüfus Kütüğü Uygulamaları ve Kadının Kütük Kaydı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 25. maddesi, evlenmekle Türk vatandaşlığını kazanan kadının kocasının hanesine tescil edileceğini düzenlemektedir. Ayrıca, evliliğin sona ermesi halinde kadının kaydının, evlenmeden önce kayıtlı bulunduğu haneye taşınacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme, kadının evlilikle birlikte kocasının kütüğüne geçmesini ve boşanma halinde babasının kütüğüne dönmesini öngörmektedir. Ancak, bu uygulama kadının bireysel kimliğinin erkek figürü üzerinden tanımlanması anlamına gelmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin TMK m. 187’yi iptal etmesiyle birlikte, bu tür uygulamaların da gözden geçirilmesi gerekmektedir. 2.3. Mevzuatın Güncellenme İhtiyacı Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrasında, ilgili mevzuatın güncellenmesi ve uygulamadaki belirsizliklerin giderilmesi önem arz etmektedir. Kadının soyadı ve kütük kaydı konularında, bireysel hak ve özgürlükleri esas alan, eşitlik ilkesine uygun düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu analiz, kadının soyadı ve kütük kaydı konularındaki mevzuat değişikliklerini ve uygulamadaki sorunları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Güncel hukuki gelişmeler ışığında, kadının bireysel haklarının korunması ve eşitlik ilkesinin sağlanması için mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiği açıktır. 3. Anayasal Çerçeve ve Eşitlik İlkesi Anayasa’nın 10. maddesi, herkesin kanun önünde eşit olduğunu ve kadın-erkek eşitliğinin devlet tarafından sağlanacağını belirtmektedir. Ancak mevcut uygulama, kadının kimliğinin sürekli bir erkek figürüne bağlanması suretiyle eşitlik ilkesini ihlal etmektedir. Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ise kişisel veri niteliğinde olan nüfus bilgileri, kişinin özel hayatı ve kimliğiyle doğrudan ilgilidir. Kadının hangi kütüğe bağlı olacağının kamu gücü tarafından belirlenmesi, bu haklara müdahale teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin kişisel verilerin korunmasına ilişkin 2014/74 karar sayılı içtihadında da bu tür uygulamaların bireyin kişilik haklarına müdahale niteliği taşıdığı vurgulanmıştır. 4. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi İçtihatları Yargıtay kararlarında kadınların soyadı ve kütük bilgileri konularına doğrudan az sayıda atıf yapılmakla birlikte, kişilik hakları, özel hayatın gizliliği ve bireyin iradesine dayalı olarak kimlik bilgileri üzerindeki tasarruf hakkı sıkça vurgulanmaktadır. Örneğin, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2005/9370 E. ve 2005/9641 K. sayılı kararında bireyin nüfus kayıtlarındaki değişiklikler için açık rızasının esas olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 2013/2187 başvuru numaralı kararı, kadının evlendikten sonra yalnızca eşinin soyadını taşımasının zorunlu tutulmasının Anayasa’nın 10. ve 17. maddelerine aykırı olduğunu hükme bağlamıştır. Bu karar, nüfus kayıtlarının birey iradesi dışında şekillendirilmesini de eleştirmekte ve “kişilik hakları”na vurgu yapmaktadır. 2021 tarihli bir başka AYM kararında (B. No: 2021/11090), bireyin kütük bilgilerinin değişmesi özel hayatın gizliliği bağlamında değerlendirilmiş ve kamu otoritesinin bu bilgileri rıza olmaksızın değiştirmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu belirtilmiştir. 5. Uluslararası Hukuk ve Sözleşmeler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), kadının evlilikle birlikte kimliğini kaybetmesine neden olacak her türlü idari uygulamanın yasaklanmasını zorunlu kılar. Türkiye bu sözleşmeye taraftır ve iç hukukta doğrudan uygulanabilir niteliktedir. CEDAW’ın 16. maddesi aile içindeki eşitliği düzenlerken, evlilikle birlikte yalnızca kadının kimliğinin (soyadı, kütük) değişmesini açıkça ayrımcılık olarak nitelemiştir. Ayrıca AİHM’in Ünal Tekeli v. Türkiye kararında kadının tek başına kendi soyadını kullanamaması ihlal olarak değerlendirilmiştir. 6. Toplumsal Cinsiyet Perspektifi Kadının evlilik sonrası erkek eşin kütüğüne “geçirilmesi” ve boşanma sonrası “baba kütüğüne iadesi”, kadının hukuki kimliğinin bağımsız bir birey olarak değil, bir erkek figürü üzerinden tanımlanması anlamına gelir. Bu durum, ataerkil sistemin kurumsallaşmış bir yansımasıdır. Kütük sistemi, kadını “aidiyet nesnesi” haline getirmekte, bir erkekten diğerine “aktarılabilir” bir konumda tanımlamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesiyle bağdaşmayan bu sistemin devamı, sadece hukuki değil, aynı zamanda sosyolojik bir sorundur. 7. Hukuki ve Normatif Öneriler • Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda değişiklik yapılarak evlilikle kütük değişikliği zorunluluğu kaldırılmalıdır. • Kadınlar evlendiklerinde kendi kütüklerinde kalabilmeli; çocukların kütükleri de ebeveynlerin rızasıyla ve eşit temsille belirlenmelidir. • Kütük bilgilerinin değiştirilmesi yalnızca açık rıza ile yapılabilmelidir. • Kadının kütüğe ve soyadına ilişkin işlemleri, birey olarak kendi iradesiyle belirleme hakkı anayasal güvenceye alınmalıdır. 8. Sonuç Kütük uygulamaları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın eşitlik (m. 10), kişi dokunulmazlığı (m. 17), özel hayatın gizliliği (m. 20) hükümleri ile çelişmektedir. Kadının kütük ve soyadı üzerinden tanımlanması, hem ulusal hem de uluslararası hukuk belgeleri açısından ayrımcılıktır. Bu uygulamanın kaldırılması, kadının hukuk önünde birey olarak tanınması açısından elzemdir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatları ile uluslararası sözleşmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bu uygulamanın iptali yönünde güçlü bir hukuki gerekçe oluşmaktadır. Av. Arb. Emine ALTIPARMAK VARAN