A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bundan sadece birkaç yıl önce, bir markanın ya da tasarımın taklit edilmesi, hak sahibi için uzun ve yorucu bir sürecin başlangıcı anlamına gelirdi. Taklit ürünler çoğunlukla fiziksel mağazaların arka raflarında, üretim yerleri belli olmayan atölyelerde ya da kalabalık çarşıların gözden uzak köşelerinde ortaya çıkardı. Gerçek ürüne öykünen ama onun emeğini, bilgisini, yaratıcılığını izinsiz kullanan bu kopyalar, zamanla piyasada asıl ürünle yarışacak hâle gelirdi. Bir markanın değerini düşüren, tasarımın anlamını zedeleyen bu taklitlerle mücadele etmek ise oldukça meşakkatliydi. Günümüzde hala bu tür taklit durumları olsa da bir süre sonra dijitalleşen çağ ile kendilerini ele verir oldular. Dijital ortamda olmayan, piyasada olan taklit durumlarında hak sahibi, önce taklidin varlığını tespit etmek zorunda. Ardından delil toplama süreci başlar, bilirkişi incelemeleri yapılır, davalar açılır, toplatma kararları çıkarılır. Bu süreç, yalnızca sabır değil, aynı zamanda maddi güç ve kararlılık gerektiriyor. Üstelik davaların sonuçlanması çoğu zaman bir yılı, bazen de iki yılı buluyor. Bu süre boyunca marka sahibi yalnızca ekonomik zarar görmekle kalmıyor, aynı zamanda piyasada güven kaybına da uğruyor. Bugün ise bambaşka bir çağın eşiğindeyiz. Alışveriş alışkanlıklarının hızla dijitalleştiği, fiziksel mağazaların yerini online pazar yerlerinin aldığı bir dönemde, markalar artık taklitlere karşı yalnız değiller. Üstelik bu yeni sistem, hızın ve etkinliğin en çarpıcı örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Artık bir markanın veya tasarımın izinsiz kullanımı fark edildiğinde, aylarca, yıllarca sürecek dava süreçlerine gerek kalmadan harekete geçmek mümkün. Online pazaryerlerinin sağladığı bildirim mekanizmaları sayesinde, hak sahibi tescil belgesini ilgili platforma gönderdiğinde, çoğu zaman 24 ila 48 saat içinde ihlale konu olan ürün yayından kaldırılıyor. Süreç öyle hızlanmış durumda ki, dün mahkeme dosyaları arasında geçen aylar, bugün bir e-posta ekiyle tamamlanan saatlik işlemlere dönüşmüş durumda. Dahası, bazı online satış platformları, yalnızca ilgili ürünü kaldırmakla yetinmiyor. İhlali gerçekleştiren satıcının tüm ürünlerini sistemden siliyor, hatta tekrarlayan ihlallerde bu satıcıları kara listeye alarak platformdan tamamen çıkarıyor. Bu da markasını korumak isteyen kişi ya da kurumlar için son derece güçlü ve etkili bir güvence sağlıyor. Burada en dikkat çekici olan, hak arama yollarının da zamanın ruhuna ayak uydurmuş olması. Eskiden fiziksel mekânlarda peşine düşülen taklitçiler, bugün dijital izlerle daha kolay tespit ediliyor. Ve bu kez haklı olan, yalnız değil. Online pazar yerlerinin sistemleri, tescilli markaların korunması için daha duyarlı hâle geldi. Marka tescil belgesinin bir PDF dosyası olarak iletilmesiyle başlayan bu dijital mücadele, yalnızca birkaç gün içinde sonuçlanabiliyor. Tüm bunlar gösteriyor ki, teknolojinin ve dijitalleşmenin sağladığı dönüşüm, yalnızca alışverişi kolaylaştırmakla kalmıyor, hakların korunmasında da yeni bir çağ başlatıyor. Ve bu dönüşüm, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için büyük bir avantaj sunuyor. Artık hak aramak, yorucu bir mahkeme yolculuğuna değil, bilinçli bir belge yönetimi ve doğru zamanda yapılan bir başvuruya dayanıyor. Pek çok müvekkilimiz bu yöntemle ürünlerinin taklit edilmesini engelledi. Ben de bu sayfalarla bununla ilgili çekince duyan, bir şey elde edemeyeceğini düşünen hak sahiplerini bilgilendirmek istiyorum. Özellikle herkes tarafından bilinen online pazaryeri siteleri bu konuda çok hassas ve taklit için başvuruda bulunanı arayarak da yanın temasla bilgilendiriyorlar. Taklidi engellemek için taklit edene müdahale şart. İyi haftalar.