A
Admin
Yönetici
Yönetici
Sevgili öğrencilerim, sevgili dostlarım, Hayat dediğimiz yolculukta birçok sınavdan geçeriz. İnsan, geçmiş ve gelecekle de sınanabilir. Bunlardan biri, geçmişe takılıp kalmaktır. Diğeri ise eskilerin uzun emel (tul-i emel) diye tarif ettiği durumdur, diğer bir deyişle gelecek kaygısıdır bu. Bazen geçmişe takılırız bazen de geleceğe dair beklentiler gözlerimizi kamaştırır. Oysa inanın hayat sadece bir andır, o da tam nefes aldığımız andır. İnsanlar bazen hayatlarını geçmişteki acılara takılarak ya da geçmişteki günleri arayarak yaşar. Bazen de geçmişteki acılarını ve nefretlerini hayatlarının her anında yaşayarak karartır. Oysa ki onlar çoktan hayal olup gitmiştir. Bununla geçmişi tamamen unutmayı da kasdetmiyorum. Geçmişle yaşamak, kabirde yaşamak gibidir. Ölülerle yaşar insan eğer hep geçmişte kalırsa. Hayatımızı karartan ve insanların ayaklarını titreten diğer bir husus ise geleceğe takılmasıdır. Gelecek kaygısı, geleceği teminat altına almak gibi düşünceler insanların ayaklarını kaydırabilmektedir. Karacaoğlan ne güzel der: “Bin kaygı, bir borç ödemez”. Bu söylediklerim elbette sadece bizim meslektaşlarımız için değil. Ama şan ve şöhretin vaad edildiği ya da verildiği günlerle kandırılmak herkes gibi hukukçuların da tuzağı. Oysa gelecekle kandırılmak bir fare tuzağı değil de nedir? Henüz görmediğin zamana ait vaatlerle kandırılanlar ellerindeki elmasları ışıltılı cam parçalarına değişenlerden ne kadar akıllıdır? Mevlana bunu ne kadar güzel ifade eder: “Mazi de istikbal de seni Allah’tan ayıran bir perdedir. Her ikisini de ateşe vur. Mazi ve istikbal endişesiyle ne vakte kadar ney gibi boğum boğum olacaksın? Boğumları tıkalı oldukça ney, sırdaş değildir. Dudağın ve sesin mahremi olamaz”. Geçmişte vuku bulan neşeli ya da kederli günlerin geçmiştir, zaten elinde değildir. Geçmişten gelen hüzünleri, kinleri, nefretleri bir şişe gibi yere vurup kırmalısın. Buna karşın gelecekle sınanacağını da unutmamalısın. İkbal kaygısı ile sınanmak sınanmanın en zoru olsa gerek. Sevgili öğrencilerim ve sevgili dostlarım, Herkes sınanır, sınanacaktır. O an dikkat edin ne geçmişe ne geleceğe takılın zira hayat sadece bir andır! Ben de sınandım. İsimleri ve olayı zikretmeyeceğim ama benim sınandığım anı anlatacağım. Bundan yaklaşık on beş yıl önceydi. Bir gün kapım çalındı devletin ali makamlarından selamla geldiğini söyleyen biri elimdeki bir bilirkişi dosyası ile ilgili lehlerine görüş vermemi, benim zaten takdir edildiğimi ve bu yönde görüş verirsem çok çok iyi bir mevkiye geleceğimi söyledi. İnanın söylediğim şu oldu, kendi günahım zaten bana yetiyor, bir de hiç tanımadığım birilerinin günahını üstlenemem, olduğum halden gayet memnunum, başka makama da ihtiyacım yok. Belki de düşünüyorsunuz doğruyu söylediğini nerden bilelim diye? Delilim, akademisyen olarak kendi rutinimin dışında hiçbir makamda görev yapmamamdır. Kendi adıma geçmişe de takılıp kalmadım. Bu ülkede herkesin zor zamanlarını ben de yaşadım. Zorlukları, dışlanmaları, ötekileştirilmeyi gördüm. Ama hiç birisine takılıp kalmadan yoluma devam ettim. Elimden bütün ümitlerin, bütün kazanımlarımın alınmak istendiği zamanlarda bile daha güzel günlere doğru koştum. Zira hayat, üstümüzden alınmak istenen kıyafetler de unvanlar da değildir. Hayatı hayat yapan biziz, sizsiniz. Nihayetinde ömür bir yolculuktur. Bu yolculuğu değerli kılan mekanlar değil, makamlar değil, sizin o yolculuğa verdiğiniz renklerdir. Yine Mevlana ne güzel söylemiş: “Bahar zamanı, ekin ekmekten gafil kişi, bu zamanın kıymetini ne bilsin!” Sevgili öğrencilerim, sevgili dostlarım, Hayatın sizi farklı bir sınama şekli olan geçmişe de geleceğe de takılmayın. İnanın hayat bir andır, bir nefestir, o da yaşadığınız şu andır. Siz sadece içinde bulunduğunuz bu en kısa anı, bir nefeslik vakti, insana yakışır şekilde, kendinize yakışır şekilde yaşayın. Korkmayın gelecekten, gelecek kaygılarından. Onlar henüz gelmediler. Korkmayın geçmişten, zaten onlar çoktan hayal alemine göç ettiler. Siz, size yakışır bir şekilde içinde bulunduğunuz anın hakkını verin. Dürüst bir insan gibi, sadece nefes aldığınız anı yaşayın, bu yeter. Ve bahar geldi işte… Mevlana’nın dediği gibi bahar zamanı ekin ekmekten gafil olmayın. Prof. Dr. Tekin MEMİŞ