A
Admin
Yönetici
Yönetici
Yüksek tansiyon, genellikle sessizce ilerleyen ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bir hastalık olarak öne çıkıyor. Uzmanlar, bu hastalığın yalnızca bireysel yaşam tarzı değil, aynı zamanda çevresel koşullarla da yakından ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Memorial Antalya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Hakan Şahin, hipertansiyonun risk faktörlerine ve önlenme yollarına dair çarpıcı bilgiler verdi. Belirti Vermeden İlerliyor, Hayati Organlara Zarar Veriyor Yüksek tansiyon, kanın atardamar duvarlarına sürekli olarak yüksek basınç uygulamasıyla tanımlanıyor. Çoğu birey, tansiyonunun yüksek olduğunu hissetmeden günlük yaşamına devam ediyor. Ancak bu sessiz süreç, zamanla kalp krizi, felç ve böbrek yetmezliği gibi ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. Dr. Şahin’e göre, hipertansiyon ancak düzenli ölçümlerle fark edilebiliyor. Bu nedenle hiçbir şikayeti olmayan bireylerin bile yılda en az bir kez tansiyon kontrolü yaptırması gerekiyor. Havadaki Toz Tansiyonu Artırıyor Çevresel faktörlerin hipertansiyon üzerindeki etkisine dikkat çeken Dr. Şahin, özellikle hava kirliliğinin bu hastalıkla doğrudan ilişkili olduğunu belirtiyor. Havadaki ince partikül maddelerin miktarındaki her 10 mikrogramlık artışın, hipertansiyon riskini yaklaşık yüzde 15 oranında yükselttiğini ifade ediyor. Bununla birlikte, kurşun, arsenik ve kadminyum gibi ağır metallerin toprak ve su kaynaklarına karışmasının da tansiyon üzerinde olumsuz etkiler yarattığını vurguluyor. Çevresel gürültü kirliliği de uzun vadede stres yanıtını tetikleyerek ve uyku düzenini bozarak hipertansiyon riskini artırabiliyor. Genetik Miras ve Günlük Alışkanlıklar Risk Oluşturuyor Hipertansiyonun ortaya çıkmasında yalnızca çevre değil, genetik faktörler de önemli rol oynuyor. Dr. Şahin, genetik geçişin hastalık üzerinde yüzde 30 ila 50 arasında etkili olabileceğini söylüyor. Yaş ilerledikçe riskin arttığına dikkat çeken uzman, sağlıksız beslenme, aşırı tuz tüketimi, potasyum eksikliği, obezite, sigara, alkol, stres, hareketsiz yaşam ve uyku bozukluklarının da tansiyon seviyelerini yükselttiğini belirtiyor. Türkiye’de günlük tuz tüketiminin ortalama 20 gram olduğuna dikkat çeken Şahin, bu miktarın önerilen sınırın yaklaşık dört katı olduğunu ifade ediyor. Tek Ölçüm Yeterli Değil, Ortalama Değerlendirilmeli Tansiyon yüksekliğinin tanısı için yalnızca tek bir ölçüm yeterli olmuyor. Dr. Şahin, bir kez yüksek çıkan tansiyon değerinin yanıltıcı olabileceğini, bu nedenle ortalama değerlerin esas alınması gerektiğini vurguluyor. Tansiyonun uzun süre yüksek seyretmesi ise damar yapısına zarar vererek kalp, beyin ve böbrek hastalıklarına zemin hazırlıyor. Hormonal bozukluklar, böbrek rahatsızlıkları ve bazı damarsal hastalıklar da hipertansiyona yol açabiliyor; ancak bu tür tıbbi nedenler yalnızca hasta grubunun yüzde 5 ila 10’unda görülüyor. Farkındalık ve Yaşam Tarzı Değişikliği Şart Hipertansiyondan korunmanın ve hastalığı kontrol altına almanın en etkili yolları arasında düzenli tansiyon ölçümü, sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve çevresel farkındalık geliyor. Uzm. Dr. Mustafa Hakan Şahin, özellikle risk grubunda olmayan bireylerin bile tansiyonlarını düzenli olarak ölçtürmesi gerektiğini belirtiyor. Sağlıklı beslenme, stres yönetimi, fiziksel aktivite ve yeterli uyku ise hastalıkla mücadelede temel adımlar arasında yer alıyor. Dr. Şahin, hipertansiyonun kontrol altına alınmasının, kalp krizi ve felç gibi ölümcül hastalıkların önlenmesinde kritik rol oynadığını hatırlatıyor.