A
Admin
Yönetici
Yönetici
Dünyanın başının belası olan Siyonizm’e karşı bir asırdan fazladır direnen Filistin halkının destansı mücadeleleri takdire şayandır. “Küçük Generaller denen çocukların attıkları taşlar ve gençlerin sapanlarıyla başlayan bu mücadele zamanla gelişerek bu gün dünyanın en gelişmiş ordularına kafa tutacak seviyeye ulaştı. Hem de karadan denizden saldırılar ve dört bir yandan kuşatılmış olduğu halde… Zamanla bu mücadelenin destanları daha net ve berrak olarak görülecek ve savaş tarihine altın harflerle yazılacak nice eserlere değer katacaktır. Ancak şimdilik sadece devam eden Aksa Tufanı etrafında kısmi değerlendirmeler yapılmaktadır. Biz de Hamasın yiğitlerinden birinin canlı olarak anlattıkları bazı notları bu ve sonraki birkaç yazıda paylaşalım. Söz Hamasta… 1. Filistin’deki kardeşleriniz, davet, irşad, eğitim ve terbiye hizmetlerine her yerdeki İslami çalışmalar gibi başladılar. Daha önce onlar da çobansız sürü misali dağınık ve sahipsiz ve şaşkın haldeydiler. Ancak zamanla Şehit İmam Hasan el-Benna’nın talebelerinin Filistin’de başlattığı çalışma zamanlar Hamas gibi bir ruh güç haline geldi. Dolayısıyla herhangi bir yerdeki Müslümanlar da sabır, sebat ve azimle ve bilinçli bir şekilde nesilleri aynı ruh ve şuurla eğitip terbiye ederlerse, orada taze fidanlar zamanla çınar olur, mahsul veren bahçeler olur. 2. Eğer Filistin’deki çalışmanın temelinde ihvanın anlayış ve terbiyesi olmasaydı, şu andaki direniş ve cihad ruhunu elde edemezdi. Nitekim El-Fetih vb. sosyalist, ırkçı baas fikirli örgütlenmeler bir yaraya merhem olmamışlardır. Ne ki, kontrolü düşmanın elinde olan yapılar, zamanlar vatan ve milletlerinin başına bela olurlar. Bu gün Filistin Halkı bunun acısını iliklerine kadar yaşamaktadır. 3. İhvan çalışması 1950’lerde başladı. Onlarca yıl kilim örer gibi yüreklere ilim, irfan, cihad ve şehadet ruhu işlendi. Sağlam bir iman ve sahih bir ibadetle takvayı kuşanmış kuşaklar yetiştirildi. Tabi ki bu hiç de kolay olmadı. Çünkü Filistin topraklarında İngiliz işgali başladığı 1917 yılından itibaren Müslümanlar hiç rahat yüzü görmediler. 1980 yıllarında ise cihad ve direniş için harekete geçildi. Tabi taş ve sapanla başlayan direniş, zamanlar bıçak kama, tabanca ve mermi olarak devam etti. “Aksa Tufanı” gibi operasyona ulaşmak hiç de kolay olmadı. Bu uğurda çok büyük oranda; abidlerin gözyaşları, ulema ve davetçilerin alın terleri ve şühedanın kanları ve canları feda edildi. 4. Diğer memleketlerin hemen hepsinde çalışma davet, irşad, eğitim ve terbiye şeklindedir. Ama Filistin’de cihad ön planda olmak zorundaydı. Çünkü düşman Filistin halkına kendi vatanında parya muamelesi yapıyor, her gün biraz daha işgal sınırlarını genişletiyordu. Bu düşman da güçten başka hiçbir şeyden anlamayan Siyonizm idi. Tabi düşmanın işgal, sömürü ve katliam gibi saldırılarına karşı koymak şer’i bir vecibedir. 5. Cihad İslam’ın zirvesidir. Ancak buna mecbur olmadıkça asıl olan barış yoluyla İslam’ı yaymaktır. Zira doğal zaman ve mekânlarda; İhvan çalışmasında asıl olan barışçı yöntemlerle sonuca varmaktır. Davanın on rüknünden dördüncüsü olan “amel” rüknünde bunu özetle ve maddeler halinde görürsünüz. Kamil manada “Müslüman fert” “Müslüman aile” “Müslüman toplum” “Müslüman hükümet” “Müslüman hükümetler” “İslam Hilafet” ve “ Müslüman dünya…” 6. Fiziki şartlar ve silah gücü konusunda düşmanla aramızdaki fark kıyas kabul etmeyecek kadar büyüktü ve halen de öyledir. Kaldı ki, karşımızdaki düşman sadece mel’un kavim olan Yahudi değil, ABD ve AB ülkelerinin de hemen hepsidir. Ancak bizimle beraber; onlarda olmayan bir güç vardı ki, o da Allâh'ın (cc) yardımıdır. Elbette İslam ümmetinin maddi manevi yardımları önemlidir. Ama biz en çok Allah'a (cc) dayanarak yola çıktık. 7. Tabi cihad merhalesine geçiş demek, davet irşad, eğitim ve terbiyeyi boşlamak değildir. Elbette cihada devam ediyorken davet irşad, eğitim ve nesillerin İslami terbiyelerini de ihmal edecek değiliz. Ancak şu anda Gazze’deki şartlar, cihada daha çok odaklanmayı gerektirmektedir. Ama her hâlükârda ruhi, fikri, fiziki olgunluğun oluşması için imkânların elverdiği kadar her türlü eğitime de devam edilmektedir. 8. Gazze dümdüz bir deniz sahilinden ibaret olup uzunluğu 41 km. genişliği 6-12 km. olan dümdüz bir deniz sahilidir. Diğer yerlerde olduğu gibi mücahitlerin saklanıp gizlenecekleri bir dağ veya tepe yok. Ama buna rağmen nasıl oldu da iki yıla yakındır hamasın ve Gazzelilerin direnişi devam ediyor. Bu konu savaş literatürüne girecek ve tarihe yön verecek kadar önemli bir konudur. Bununla ilgili kitaplar, doktora tezleri, filmler, dizi filmler, çizgi filmler ve belgeseller yapılmalıdır. 9. Ancak iman varsa, imkân da vardır düsturuyla Gazze’deki kardeşleriniz, yer üstündeki mesafeden çok daha fazlasını yer altında inşa ederek direnmeyi başardılar. Gazze’nin altında ikici, hatta üçüncü bir Gazze inşa ettiler desek yeridir. Hala düşman yer altındaki tünellerin onda birine daha ulaşamamıştır. 10. Tabi bu strateji yılların ürünü olan çaba ve gayretlerin sonucudur. Gazze’nin yiğit evlatları sadece tünel planları çizmedi ve bunun teorik kitaplarını yazmadılar. Aynı zamanda tünel savaşının pratiğini de en güzel bir şekilde inşa ve icra ettiler. 2011 yılından beri Gazze’nin fedakâr ve cefakâr evlatları 7/24 çalışarak Gazze’nin altında adeta yeni bir Gazze inşa ettiler. Bunu da Siyonistlerin tüm istihbarat ve casusluk faaliyetlerinde içerdeki kimi hainlerin ihanetlerine rağmen başardılar.