Filmin devamı İstanbul’da mı?

A

Admin

Yönetici
Yönetici
68a107527d2348f8900e3ed2.jpg

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, Labrador cinsi köpekler ısırma olaylarında ikinci sırada. Kaslı yapıları, güçlü görüntüleri nedeniyle korkutma oranları hayli yüksek. 2007’de. Soçi’de. Almanya Başbakanı Merkel koltukta korkudan büzülmüş oturuyor. Gözleri dibine kadar yaklaşmış olan siyah Labradorda.

O fotoğrafı unutmak mümkün değil. Putin, yüzündeki gülümsemeyi gizlemeksizin Merkel’in tedirgin halini süzüyor. Dünya günlerce, Merkel’le görüşmesine, Labrador cinsi köpeğiyle gelen Putin’in, ne mesaj vermek istediğini tartışmıştı. Merkel anılarında, “Putin’in bu güç gösterisinden rahatsız olduğunu” yazdı.

Semboller üzerinden kurulan iletişim, insanlık tarihinin iletişimdeki ilk evresi. Ortak anlamlar yüklenen semboller ise iletişimde uzlaşının önkoşulu. Örneğin, elin ikinci parmağının bir noktaya doğru uzanmasının, dünyanın her yerinde “bir şeyi işaret” anlamına gelmesi gibi. Basit bilgi. İşaret edilenin anlamını ise bilgi, deneyim belirliyor.

Uluslararası ilişkiler özünde, semboller arası ilişkilerdir. Önceki gün gerçekleşen Trump-Putin görüşmesi de öyle oldu. Uçaktan aynı anda inmekten, kırmızı halı etrafına konuşlanan savaş uçaklarına, gökyüzünde gösteri yapan B-2’lere, Putin’in, kendi aracı yerine Trump’ın yanına oturmasına kadar. Uzaktan gördüğümüz, yüz mimikleri ve el işaretleri de öyle. Bilginin olmadığı ortamda TV yorumcuları, sembollere anlam yüklemekle uğraştılar. Süreçte, sembolleri doğru okuyanlar sonuçlara da şaşırmaz.

İyi organize edilmiş bir gösteriyi izledik. “Bilgi çağı” tezi çökmüş ancak “gösteri çağı” tüm ihtişamıyla sürüyor.

Putin’in üç önemli özelliği var;

Bir, gücünü, sessizliği yönetmekten alıyor. İletişimde en değerli taktiktir sessizliği yönetmek. Sessizlik, eylemsizlik anlamına gelmez. Biliyor, bilmiyor gibi yapıyor. Duyuyor, duymuyor gibi yapıyor. Anlıyor, anlamıyor gibi yapıyor. Alaska’ya iner inmez sorulan “Sivilleri öldürmeyi durduracak mısınız?” sorusunu, Trump’a dönüp duymadığını belirtmesi gibi. İngilizce bilip bilmediği tartışmalarına, zirve sonrası İngilizce bir cümleyle nokta koyması gibi. İngilizce konuşmuyor olması, bilmediği anlamına gelmezken bu, kültür emperyalizmine dil üzerinden somut bir karşı duruş.

İki, sembollere önem vermek, Putin’de öne çıkan bir özellik. Alaska’dan önce ABD ile iş birliğini sembolize eden anıta çelenk bırakması da Dışişleri Bakanı Lavrov’un üzerinde Sovyetler Birliği’nin kısaltması “CCCP” yazan kazak da bunun işareti. Üstelik yelekten sadece “CC” harfleri göründüğü halde zihinlerdeki tamamlama, sembollerin gücünü anlamak açısından önemli.

Üç, Putin, kazanamayacağı masaya kolay kolay oturmaz. Rusya tarihi, coğrafyası ve uluslararası ilişkilere dair sahip olduğu bilgi, dünyayı eskiden bir satranç tahtası gibi, şimdi ise bir bilardo masası gibi okumasına neden oluyor.

Trump ise tam tersi niteliklere sahip;

Bir, gücünü çenesinden alıyor. Görüşmenin öncesinde, medyada, uçakta durmadan fikir belirtiyor. Cümlelerin birbiriyle tutarlı olması da gerekmiyor, meşgul etsin yeter.

İki, Trump gücünü, Putin’in tersine, sembolleri yıkmaktan alıyor. Semboller onun için kurulu ve sıkıcı düzeni temsil ediyor.

Üç, konular hakkında bilgiye sahip değil ama kazanma odaklı bir iş insanı.

Önemli ortak özellikleri de var;

Bir, her ikisi de zamanın ruhunu çözmüşler, belirsizlik üretmenin en iyi politika olduğunun farkındalar. Biri belirsizliği susarak, diğeri konuşarak üretiyor.

İki, her ikisi de ülkelerini eski güzel günlere taşımak için yanıp tutuşuyorlar.

Üç, “gösteri”nin gücüne inanıyorlar. Gösteri, bilginin yerini aldı. “Birçok noktada anlaşmaya varıldığını, çok az mesele kaldığını” söylüyorlar ancak o konular hakkında bilgi paylaşmıyorlar.

Çok izlenen bu filmin ikincisi, belki de İstanbul’da çekilir.
 
Geri
Üst