Farkındalık ve niyet

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
İnsanlık tarihinin en hızlı çağında yaşıyoruz. Zamana hükmetmeye çalıştığımız, hızla akan hayatın içinde adeta bir hamster çarkının içinde dönüp duruyoruz. Her sabah, gözlerimizi açtığımızda bizi bekleyen rutin bir senaryo var: gece uyuyup sabah kalkmak, işe gitmek, akşam eve ekmek götürmek için bedenimizi yormak, ardından yine gece uykusuna dalmak. Ve bu döngü, sayısız günün, haftanın, ayın ardından hiç durmadan devam ediyor. Bu çarkın dişlileri arasında sıkışıp kalmış ruhlarımız, yaşamın anlamını sorgulamadan, sadece akıntıya kapılmış bir yaprak gibi sürükleniyoruz. Hızın zirve yaptığı bu çağda bir şeylere yetişebilmek için çağdan daha hızlı olmalısın, bunun için de çılgın olmak gerekir. Ne var ki, bu konuda kendi benliğimizden kopmuş, sadece döngünün ritmine uyan bir figüran olmaktan öteye geçemeyişimize bir çözüm önerisi sunamıyoruz. Böyle olunca da bu döngüde kendimizi bir nevi tutsak gibi hissediyoruz. Yorgun bedeni dinlendirmek için geceye, huzur için hafta sonuna, mutluluk için ise ufak molalara sığınıyoruz. Ancak bu kısa soluklanmalar bile çoğu zaman yüzeysel kalıyor. Çünkü asıl mesele, hayatın ritmini belirleyen bu çarkın kendisi. Hız ve haz çağında, anlık tatminler ve tüketim odaklı yaşam biçimi, bizi daha derin bir tükenmişliğe sürüklüyor. Arada bir “Pazartesi sendromu” diye adlandırdığımız, haftanın ilk günü yaşanan motivasyon kaybı ve isteksizlik, bu çarkın içinde sıkışıklığımızın en görünür isyanı. Fakat bu isyan çoğunlukla cılız kalıyor. Çünkü çevremizdeki herkes aynı ritimde dans ediyor, aynı dişlilere takılmış durumda. Sorgulamak, “Acaba bu çarkın dışına çıkabilir miyim?” diye düşünmek ise toplumun genel kabul görmüş düzenine karşı çıkmak olarak görülüyor. İşte tam burada, birey olarak kendimize sormamız gereken en temel soru ortaya çıkıyor: “Bu çarkın içinde kaybolmadan nasıl yaşayabilirim?” Öncelikle kabul etmek gerekir ki, içinde bulunduğumuz hayatın ritmini değiştirmek kolay değil. Ekonomik zorunluluklar, sosyal beklentiler, alışkanlıklar; hepsi güçlü birer ip. Ancak iplerin gerisindeki asıl anahtar, farkındalık ve niyettir. “Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır.” der Sokrates. Farkında olmadan koştuğumuz bu yarışta, durup kendimize “Neden böyle yapıyorum?”, “Gerçekten istediğim hayat bu mu?” diye sormak bir dönüm noktası olabilir mi bilemiyorum ama farkındalık, bu çarkın dişlileri arasında sıkışmışlık hissini kırmaya yarayan ilk adımdır. Çünkü neyi değiştirmek istediğimize ancak onu fark ederek başlayabiliriz. İkinci olarak, niyet etmek gerekir. “Değişmek istiyorum” demekle kalmamak, somut adımlar atmak gerekir. Küçük de olsa hayatımızda küçük dokunuşlar yapmak gerekir. Bunun için kimimiz günün bir saatini telefonlardan ve sosyal medyadan uzak kalarak, kimimiz doğayla buluşarak, yürüyüş yaparak, kimimiz yüzeysel sohbetler yerine anlamlı paylaşımlarla sosyal ilişkilerindeki kaliteyi artırarak yapıyor. Kimimiz de karşılaştığımız sorunlara karşı sloganvari söylemlerin arkasına sığınarak bir şeyler yapmış olmak için davranıyor. Einstein, “Hayat, bisiklete binmek gibidir. Dengede kalmak için hareket etmeye devam etmelisin.” derken burada hareket etmeyi, sadece fiziksel değil; zihinsel ve ruhsal bir eylem olarak da ortaya koymaktadır. Durağanlık, Hamster Çarkının içinde kaybolmanın ana sebebidir. Bireysel adımlar kadar, toplumsal yapının da dönüşmesi elzemdir. Modern yaşamın dayattığı acelecilik, rekabet, moda ve tüketim kültürü yerine, dayanışma ve paylaşımı öne çıkaran yeni yaşam formlarını denemek gerekir. Dönüşümün toplumsal boyutunu çok güzel özetleyen bir Afrika atasözü şöyledir: “Hızlı gitmek istiyorsan, yalnız git. Uzağa gitmek istiyorsan, birlikte gidelim.” İçinde bulunduğumuz çağda bugün bir yanlışa, bir yanılgıya ortak tepki gösteremezsek bir zaman sonra o durum bizim rutinimiz haline gelir ve farkındalık adına hiçbir şey yapmamış oluruz. Hele ki bu çağı teknolojik, medeni ve modern olarak adlandırdığımız bir zamanda zulümler, katliamlar, savaşlar dahası soykırımlar içimizde bir yara açmadan yaşanmaya devam ederse maalesef ki bir zaman sonra bu durumların normalimiz haline gelmeye başlar. Gelecek adına ortak tepki elzemdir. Bana dokunmayan bin yıl yaşasın fikri gelecek adına çürümüşlüğün resmi olur. Birlikteliğin ortaya koyacağı gücün karşısında hiçbir bir irade duramaz. Sessizlik tepkisizliğin, tepkisizlik kabullenmenin, kabullenmek yenilginin sebebidir. Uzun yola niyetlendiysek toplumsal farkındalığımızı arttırmamız kaçınılmazdır. Eğer çarkın içinde sıkışmak istemiyorsak, durup düşünmeli, fark etmeli, niyet etmeli ve adım atmalıyız. Aksi halde, bu dönüşsüz döngü bizi yavaş yavaş ruhen ve bedenen tüketmeye devam edecektir. “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût Suresi, 64. Ayet) ayeti geçici olanın ardındaki kalıcı hakikati bize gösterir. Biz, bu geçici çarkta dönüp dururken, asıl hayatın anlamını ve özünü hatırlamak ve ona göre yaşamı şekillendirmek için toplumsal farkındalık ve bireysel niyet ile ortak bir eylem halinde olmalıyız. Vesselam.
 
Geri
Üst