A
Admin
Yönetici
Yönetici
Gazeteci Ertuğrul Özkök, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü İran filmi 'Sadece Bir Kazaydı' filmini kaleme aldı. Filmde yer alan bir cezaevinin rejim muhaliflerinin cezalandırıldığı bir yere dönüştüğüne dikkat çeken Özkök, bu durumu siyasi tutsakların yer aldığı Silivri Cezaevi'nin durumuna benzetti. "İlk bakışta konunun Silivri ile herhangi bir ilişkisi yok gibi görünüyor. Ama var. Bugün yoksa da yarın olacak. Mutlaka olacak" diyen Özkök, "Bu filmle Orta Doğu rejimleri üzerine bir “S.E.S” bombası atıldı. Çünkü bu filmle birlikte Orta Doğu’nun üzerine bir “S.E.S” bombası atılıyor" ifadesini kullandı. Özkök'ün t24'te yayımlanan yazısından ilgili bölüm şöyle: "Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü geçen cuma günü sahibini buldu. Bu yıl ödül, bir İranlı yönetmenin filmine gitti. Bana göre ödül bir “Silivri” filmine verildi. İlk bakışta konunun Silivri ile herhangi bir ilişkisi yok gibi görünüyor. Ama var. Bugün yoksa da yarın olacak. Mutlaka olacak. Bu filmle Orta Doğu rejimleri üzerine bir “S.E.S” bombası atıldı Çünkü bu filmle birlikte Orta Doğu’nun üzerine bir “S.E.S” bombası atılıyor. Ne demek bu diyorsanız, konuyu baştan anlatayım. Ödülü İranlı yönetmen Cafer Penahi’nin filmi kazandı. Filmin adı “Sadece Bir Kazaydı.” Cafer Penahi, İran sinemasının “Yeni Dalga” yönetmenlerinden. Filmin konusu ilginç. Dikkatle okuyalım. Filmin konusu ne ve nerede geçiyor? Bir grup kadın ve erkek, aralarından biri bir adamı kaçırınca bir araya geliyorlar. Bu insanların hepsinin ortak bir noktası var. Hayatlarının bir döneminde aynı hapishanede yatmışlar ve orada işkenceye uğramışlardır. Aralarından birinin kaçırıp oraya getirdiği adam, işte o hapishanede kendilerine işkence yapan bir rejim görevlisidir. Buraya kadar Silivrilileri ilgilendiren bir şey yok. Ancak filmde bir ayrıntı var ki işte o sadece Silivrilileri değil, hepimizi ilgilendiriyor. Özellikle de bugün Türkiye’de iktidarı elinde bulunduranları çok yakından ilgilendiriyor. Filmin Silivri’yi ve hepimizi ilgilendiren özelliği “Zendan-ı Evin” Filmin kahramanı olan bu kadın ve erkeklerin hepsi İran’ın dünyaca ünlü “Evin” hapishanesinde yatan insanlar. Nedir ve neresidir bu “Evin” hapishanesi derseniz; Vikipedia’daki bilgilere bakalım. İran’da halk arasındaki adı “Zendan-ı Evin’dir…” Yani “Evin Zindanı…” İslamcı rejimin siyasi muhaliflerine ve hükümet eleştirmenlerine karşı "ciddi insan hakları ihlalleri" yapmakla ünlü bir yer burası. Üçünün benzerliği: Müebbet tutukluluk Tahran’da “Evin” adlı bir bölgenin yakınında bulunduğu için oranın adı ile anılıyor. Görünüşte Evin normal bir hapishane olarak hizmet etti. Daha çok tutukluların yargılanmayı beklediği bir yerdi. Ama zamanla tutukluluklar öyle uzun sürdü ki, birçok kişi yargılanmadan önce yıllarca bekledi. Önemli mahkûmlar genellikle tüm cezalarını Evin'de çektiler. İnfazlar Evin'de gerçekleştirildi. Sistem Adalet Bakanı ve “Yüce lider” tarafından atanan başsavcı tarafından denetleniyor. Bu tarif size bir yeri hatırlatmadı mı? Anlayacağınız bu hapishane, Şam’da Esad zamanında siyasi muhaliflerin atıldığı Sednaya Hapishanesi’nin tıpkısı… Her iki hapishane de tipik bir Orta Doğu zindanı. O nedenle her ikisi de bütün dünyada siyasi muhaliflerin tasfiye kurumu olarak ün kazandı. Bu hapishane tarifi size bir şey hatırlatmadı mı… Mesela Silivri’yi… Önce FETÖ muhaliflerinin, şimdi de İstanbul Seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı ve arkadaşlarının, “tutukluluk” adı altında ceza çektikleri yer. Artık adı Tahran’daki Evin ve Şam’daki Sednaya ile eşanlamlı görülen cezaevi haline geldi Silivri. Bu üç isim artık Orta Doğu rejimlerinin sembolü haline geldi Bu üç cezaevi de birer Orta Doğu baskı ve haksızlık kurumu. Rejim muhaliflerinin tasfiye ve cezalandırma yeri. Bir tür “Gulag.” Yani Stalin’in rejim karşıtlarını topladığı yer gibi. Siyasî toplama kampı olarak görev yapıyorlar. İşte o nedenle bu üç cezaevine artık “S.E.S bombası” diyebiliriz. Silivri-Evin-Sednaya… Önümüzdeki yıllarda Cannes’da bir Silivri filmi görürsek şaşırmayalım İran’ın Evin bölgesi artık işte böyle kararlık ve demokrat dünyada zulüm merkezi olarak bilinen bir kurumun adıyla anılıyor, hatırlanıyor. Önümüzdeki yıllarda bir Cannes Festivali’nde Silivri ile ilgili bir film kazanırsa hiç şaşırmayalım. Çünkü Silivri’nin şöhreti oraya doğru gidiyor."