A
Admin
Yönetici
Yönetici
Fenerbahçe’de ne yönetim ne teknik direktör Mourinho ne de futbolcular sokaktaki büyük bıkkınlığın ve kızgınlığın farkında değil...
Farkında olsalar dün Feyenoord maçında bu kadar plansız, sistemsiz, silik bir takım bizlere izlettirmezlerdi...
Her maça rakibin ne yapmak istediğini anlamak için oynamak yerine seyrederek başlayan, ancak soyunma odasında Mourinho anlattıktan ve ikazlarını yaptıktan sonra normale dönen bir Fenerbahçe bu sezon da vizyonda...
Teknik direktörün güçlü karakteri mi yoksa istekleri mi elini kolunu bağlıyor maçın başında herkesin anlayamıyoruz. Oysa her biri “yıldız” boyutunda. Her şeye direktif mi lazım. Çıkın oynayın... Şu ilk 45 dakikaları çöpe atma huyunu artık bir kenara bırakın...
Neyse... Aslında çok fazla hikayesi olmayan maç, Fenerbahçe için kabus gibi başladı. Çünkü yeterince agresif değildi Fenerbahçe. Hızlı değildi. Ve genç, dinç, hızlı, oynatmayan bir Feyenoord vardı karşısında.
Evet Feyenoord ciddi kayıplarla Fenerbahçe’nin karşısına çıkmıştı ama eksiklere rağmen oyun ezberine sadık bir takımdı... Kısacası bir sistem takımıydı... Ve hiç zorlanmadan güle oynaya istediklerini yaptılar. Hiçbir dirençle de karşılaşmadılar
Kanatları çelimsiz, merkezi verimsiz, santradan Feyenoord yarı sahasına geçmesi bile “olay” olan Fenerbahçe devreyi tek golle geride kapadıysa yatsın kalksın rakibinin gençliğine, tecrübesizliğine dua etsin...
İlk yarı takımda eh işte diyebileceğiniz tek bir Allah’ın kulu yoktu. Ama sahanın en kötüleri Ambarat - Fred ikilisi ile yanlarındaki Szymanski idi. Mourinho’nun en kıymetlisi Szymanski kendisiyle birlikte orta sahayı da göçtürdü.
Herkes en az iki değişiklik beklerken Mourinho aynı takımla ikinci yarıya çıktı. Oyun kalitesi yine yerlerdeydi ama hocanın motivasyon konuşmasıyla (!) Fenerbahçe istek ve arzusunu bir tık yukarı çekmişti. Önde baskıdan vazgeçen Feyenoord’u cılız ataklarla sıkıştırmaya başlamışlardı ki, Mourinho İrfan Can Kahveci ve Oğuz’u çıkarıp Semedo ve Duran’ı alarak başka bir oyun anlayışına geçmek istedi. Teknik kapasitesi yüksek ayaklar yerine, kaleye direkt giden ayakları tercih etti. Ama bu tercih pas bağlantılarını ister istemez aşağıya çekti.
Herkesin karalar bağlamak üzere olduğu bir anda Mourinho’nun Fred’i çıkarıp ısrarla sahada tuttuğu Amrabat’ın şapkadan tavşan çıkaran müthiş şutu geldi. Her şey Fenerbahçe’nin lehine dönmüş, Feyenoord moralmen dibe çökmüşken saçma sapan bir gol daha yiyerek evimizin yolunu tuttuk.
Aslında kimse merak etmesin... Bu yenilgiyle de paniğe kapılmasın. Çünkü Fenerbahçe’nin bu Feyenoord’u İstanbul’da elemesi o kadar da zor değil. Tam tersine elenmesi sürpriz olur. Ancak bu takım, mevcut kadrosu ve oyun anlayışı ile hangi hedeflere uzanır, taraftarına hangi başarıyı sunar orası şimdilik tartışılır. Fenerbahçe’de değişmesi gereken çok şey var.
Farkında olsalar dün Feyenoord maçında bu kadar plansız, sistemsiz, silik bir takım bizlere izlettirmezlerdi...
Her maça rakibin ne yapmak istediğini anlamak için oynamak yerine seyrederek başlayan, ancak soyunma odasında Mourinho anlattıktan ve ikazlarını yaptıktan sonra normale dönen bir Fenerbahçe bu sezon da vizyonda...
Teknik direktörün güçlü karakteri mi yoksa istekleri mi elini kolunu bağlıyor maçın başında herkesin anlayamıyoruz. Oysa her biri “yıldız” boyutunda. Her şeye direktif mi lazım. Çıkın oynayın... Şu ilk 45 dakikaları çöpe atma huyunu artık bir kenara bırakın...
Neyse... Aslında çok fazla hikayesi olmayan maç, Fenerbahçe için kabus gibi başladı. Çünkü yeterince agresif değildi Fenerbahçe. Hızlı değildi. Ve genç, dinç, hızlı, oynatmayan bir Feyenoord vardı karşısında.
Evet Feyenoord ciddi kayıplarla Fenerbahçe’nin karşısına çıkmıştı ama eksiklere rağmen oyun ezberine sadık bir takımdı... Kısacası bir sistem takımıydı... Ve hiç zorlanmadan güle oynaya istediklerini yaptılar. Hiçbir dirençle de karşılaşmadılar
Kanatları çelimsiz, merkezi verimsiz, santradan Feyenoord yarı sahasına geçmesi bile “olay” olan Fenerbahçe devreyi tek golle geride kapadıysa yatsın kalksın rakibinin gençliğine, tecrübesizliğine dua etsin...
İlk yarı takımda eh işte diyebileceğiniz tek bir Allah’ın kulu yoktu. Ama sahanın en kötüleri Ambarat - Fred ikilisi ile yanlarındaki Szymanski idi. Mourinho’nun en kıymetlisi Szymanski kendisiyle birlikte orta sahayı da göçtürdü.
Herkes en az iki değişiklik beklerken Mourinho aynı takımla ikinci yarıya çıktı. Oyun kalitesi yine yerlerdeydi ama hocanın motivasyon konuşmasıyla (!) Fenerbahçe istek ve arzusunu bir tık yukarı çekmişti. Önde baskıdan vazgeçen Feyenoord’u cılız ataklarla sıkıştırmaya başlamışlardı ki, Mourinho İrfan Can Kahveci ve Oğuz’u çıkarıp Semedo ve Duran’ı alarak başka bir oyun anlayışına geçmek istedi. Teknik kapasitesi yüksek ayaklar yerine, kaleye direkt giden ayakları tercih etti. Ama bu tercih pas bağlantılarını ister istemez aşağıya çekti.
Herkesin karalar bağlamak üzere olduğu bir anda Mourinho’nun Fred’i çıkarıp ısrarla sahada tuttuğu Amrabat’ın şapkadan tavşan çıkaran müthiş şutu geldi. Her şey Fenerbahçe’nin lehine dönmüş, Feyenoord moralmen dibe çökmüşken saçma sapan bir gol daha yiyerek evimizin yolunu tuttuk.
Aslında kimse merak etmesin... Bu yenilgiyle de paniğe kapılmasın. Çünkü Fenerbahçe’nin bu Feyenoord’u İstanbul’da elemesi o kadar da zor değil. Tam tersine elenmesi sürpriz olur. Ancak bu takım, mevcut kadrosu ve oyun anlayışı ile hangi hedeflere uzanır, taraftarına hangi başarıyı sunar orası şimdilik tartışılır. Fenerbahçe’de değişmesi gereken çok şey var.