Defans

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Futbol oyununda taraftarın en çok arzuladığı şey topun sadece rakip ağları ziyaret etmesidir. Hem öyle bir kez de değil, defalarca… Böyle olduğu vakit yer yerinden oynayabiliyor ve o ana dek sıkıntı adına yaşanmış ne varsa en kısa yoldan yaşamın en ücra köşesine postalanıyor. Hatta bazen yenilmemek de kazanmak kadar önemli çünkü sonucun takımınıza getirileri üzerinden konuşmak gerekirse, yeri geldiğinde beraberliğin dahi kazanç sağladığı her futbolseverin malumu. Kazanmak için gol atmak şart. Teorik olarak zor gibi görünse de bakmayın siz, her durumda bu işin kolay yanı. Topu rakip ağlara bırakabilecek golcünüz günündeyse yahut hataya zorlanan rakip takım oyuncuları topu istemeden de olsa kendi ağlarına gönderiyorlarsa, kazanmanın kapıları ardına dek açılabiliyor önünüzde. Hele bazen yağmur ve rüzgar gibi etkenlerin beklenmedik yardımları da mümkün. Kaleye giden topun pozisyon almış kaleciyi yanıltacak şiddette bir rüzgarla yön değiştirerek ağlara gitmesi, garanti oynamak adına kaleciye yapılan geri pasının çamur birikintisine takılması sebebiyle yetişen rakibin golü kaydetmesi, ya da bir oyuncunun topa müdahalesi anında dış etkenler yüzünden ayağının kayması ve bundan takımı aleyhine sonuç üretmesi de öyle. Kısacası, futbol tutkunlarının deyimiyle, topun maç gününde sizi sevmemesi diye adlandırılan haller haricinde bir şekilde başarıya uzanılabiliyor. Şimdi gelelim işin zor kısmına. Bildiğiniz gibi rakipte de sizin takımınızla aynı sayıda oyuncu bulunmakta. Onların gayesi de tıpkı sizin gibi kazanmak. Buraya dek hücum eden lehine saydığımız etkenlerin bu kere aleyhe tezahür etmesi de çok doğal ancak burada hücumdan daha zor olan bir şey ortaya çıkıyor ki onun da adı savunma. TARTIŞMA DIŞI Futbol sözlüğüne defans olarak yerleşmiş bu kelime üzerinden devam edersek, defansın hücumdan çok ama çok daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bir maçı kazanmak için fütursuzca saldırmak yerine öncelikle savunma yapmayı bilmek gerektiği bugün artık her türlü tartışmanın dışında. Hele çağdaş futbol, defansın artık tarihin köhne sayfalarındaki günlerden farklı olarak sahanın her yerinde yapılmasını emrediyorsa bunun gereğini yapmayanın kazanmayı hayal etmekten başka şansı yok. Eskiden olsa işler biraz daha kolaydı. Elleri belde bekleyen forvetlerin lütfedip geri gelmediği, beklerin hücuma katılmadığı, orta sahadakilerin ise zaten top kapma kavgasında boğuldukları futbol düzeninde hatlar arasındaki bağlantı hızlı sağlanamadıkça defansın işi çok kolaydı. Koy göbeğe iki fizikli stoper, arkalarına da yumuşak ayaklı sarkık libero, eh her iki bekte kanlı canlı mücadeleci tiplerdense değmeyin keyfine teknik adamların. Bu düzende gerçek bir baskı hissetmeyen her savunmacı rahatça hareket edip rakibi kendi seçtiği belli bir alanda sıkıştırarak oynatmadığından ötürü ortaya kısır bir futbol çıkıyordu. Şimdi öyle mi ya. Gereken hamleyi yapmazsanız, gözünüzün önünde utanmadan sıkılmadan avucunuzdaki ekmeği alanların dünyasındaki gibi, işler bambaşka bir boyuta evrilmiş durumda. Herkes her yere koşuyor ve oyunu mutlaka iki yönlü oynamaya gayret ediyor. Takımların, oyunun yalnızca tek yönünü oynayan ve sınırlı vasıfları haiz oyunculara yavaş yavaş kapanan kapıları, oyunda sürekli koşan, hücum ettiği kadar savunmayı da başarıyla yapan oyunculara ardına dek açılıyor. VİKİNGLER 1992 Avrupa Şampiyonası elemelerinde grubunda birinci olan ancak ülkesindeki iç savaş sebebiyle son dakikada turnuva dışında kalan Yugoslavya’nın yerine, plajda güneşlenirlerken aniden şampiyonaya dahil edilen Danimarkalı Vikinglerin toplu hücum toplu savunma mantığını uluslararası arenada ilk kez ve kusursuz sergileyerek şampiyon olmaları bu işin miladıdır. Takip eden süreç boyunca giderek hızlanan futbolda artık değil eller belde avanta top bekleyen santrfor olmak, hücum presinde birkaç saniye kaybettirenlerin bile filmin kötü adamı olarak ilan edilmesi an meselesi. Takımların birinden diğerine göz açıp kapayıncaya dek geçen zamanda topu geri almak ve en kısa sürede rakip kaleye ulaştırmak zorunda oluşları,bu işin yeni yüzyılda baştan yazılmış anayasasının dibacesinde yer almakta. Dünya epeydir hızlı yaşanan, her şeyin her an çabucak değiştiği bir sürece girmesine rağmen, bizlerin hemen her konuda olduğu gibi “ağır ol da molla desinler” deyişinin salt “ağır ol” kısmını, biraz da yanlış algılayarak tercihlemiş olmamız gayet önemli bir sorun. Biz ne yapıyoruz? Hak yemeyelim, bugün eskisi gibi “eller aya biz yaya” diyemeyiz ama koşmamız gereken yerde nedense hala izlemekle yetiniyoruz yaşamı. Bu kâh bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığının mirası, kâh niye yaşadığımızı fazla sorgulamayışımızın doğal sonucu. Hal böyle olunca da kahir ekseriyetimize ezberletilmiş “bir lokma bir hırka “dan ibaret yaşam felsefesinin birbirimizi etkileyerek çığ gibi büyüdüğü ortada. Hani neredeyse içinde bulunduğumuz durumda eski usul defans yapıp, üzerimize gelen her derdi şuursuzca ileri vurulan top gibi tek vuruşla uzaklaştırarak sadece zamana oynuyor gibiyiz. Yirmi birinci yüzyılda olduğumuzu iyi özümsemiş olan el alem ise, ilk bölümde yazdıklarımı yapıp üzerine yeniyi eklemeye çalışırken, büyük çoğunluğumuz gerçeklerden oldukça uzakta ve topu kaleden uzakta tutmayı yeterli saydığı sürece kazanmak mümkün olmadığı gibi, hak da değil esasen. Hem zaten top bu efendim. Bakarsınız aklınızca berabere bitireceğinizi sandığınız maçın uzatma anlarında, beklemediğiniz yönden gelen bir rüzgar sayesinde ağlarınıza yapışır, elinizdekini artırmayı beklerken avucunuzdakinden de olursunuz. Siz benden daha iyi bilirsiniz ama yine de söylemekte yarar var. Hayat maçında sineye çekip gözyaşı dökene fazladan puan verilmiyor efendim. Hele ki “ah “ lara “vah” lara “tüh “ lere hiç.
 
Geri
Üst