Çocuk sahibi olmak cesaret boyutunu aştı

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Nihat AK/EGE TELGRAF- Türkiye, demografik bir kırılma sürecini yaşıyor! Son sekiz yıldır sessizce ilerleyen nüfus düşüşü artık alarm veriyor. Ülkenin doğurganlık hızı, 1,48 çocuk seviyesine gerileyerek, nüfusun kendini yenileyemeyeceği kritik eşik olan 2,10’un çok altına indi. Ancak asıl çarpıcı olan, büyükşehirlerdeki durum. Özellikle İzmir, tabloyu daha da karanlık hale getiriyor. Türkiye ortalamasının dahi altına inen İzmir’de toplam doğurganlık hızı sadece 1,17 çocuk! Bu rakam, sadece nüfusun azaldığını değil, aynı zamanda geleceğe dair umutların da azaldığını gözler önüne seriyor. Demografi uzmanları, bu seviyelerin “sessiz çöküş” anlamına geldiğini vurgularken; ülkenin yaşlanan nüfus, küçülen iş gücü ve artan sosyal güvenlik yüküyle büyük bir krize doğru sürüklendiğine dikkat çekiyor. ‘ÜLKEMİZİN GELECEĞİ’ Çocukları için daha adil, daha güçlü ve umut dolu bir gelecek isteyen her annenin yanında olduklarını belirten Demokratik Anneler Derneği Başkanı Zerrin Aydemir, “Biz, yıllardır çocuklarımızın hayatının her anında, her alanında yanlarındayız. Onların uyuşturucuya karşı korunmalarından başlayarak, eşit şartlarda kaliteli eğitim almaları, özgürce spor yapabilmeleri, meslek edinmeleri ve sağlam bir kariyer planlaması yapabilmeleri için yılmadan çalışıyoruz. Çünkü çocuklarımız sadece bizim değil, bu ülkenin de geleceğidir. Ancak üzülerek görüyoruz ki, yaklaşık çeyrek asırdır, yani son 25 yıldır toplumda çocuk doğurmaya yönelik istekte belirgin bir azalma var. İnsanlar artık çocuk sahibi olmanın ağır bir sorumluluk olduğunun farkında. Bu sorumluluktan kaçtıkları için değil, bu yükün altında ezilmek istemedikleri için çocuk sahibi olmaktan imtina ediyorlar. Bizler bunu anlıyor ve saygı duyuyoruz. Çocuk yetiştirmenin yalnızca manevi bir yönü yok. Bu süreç aynı zamanda büyük bir maddi yükümlülük de içeriyor. Özellikle ekonomik zorluklarla mücadele eden annelerimiz ve ailelerimiz, bu imkânlara sahip olmadıkları düşüncesiyle çocuk yapmaktan kaçınıyorlar. Burada asıl mesele, çocuk yetiştirebilecek ekonomik ve sosyal zeminin yeterince sağlanamamasıdır. Dolayısıyla biz diyoruz ki; eğer çocuk doğurganlığının artmasını istiyorsak, önce vatandaşlarımızın çocuk yetiştirebilecek ekonomik güce kavuşmalarını sağlamalıyız. Devletin ve toplumun tüm kurumlarıyla, özellikle anneleri desteklemesi şarttır. Elbette biz, her ailenin en az üç çocuk sahibi olmasını arzu ediyoruz. Daha fazla çocuk, daha güçlü bir toplum, daha sağlam bir gelecek demektir. Ancak biz, aynı zamanda, bir annenin, gerekli eğitimi ve mesleki donanımı veremeyeceği bir çocuğu dünyaya getirmeme kararına da büyük bir saygı duyuyoruz. Çünkü bir çocuk yalnızca doğurulmakla kalmaz, aynı zamanda büyütülür, yetiştirilir ve hayata hazırlanır” diye konuştu. ‘ELDEKİLER BÜYÜTÜLEMİYOR’ Doğurduğu çocuğu geleceğe hazırlamakta bin bir güçlük yaşayan ebeveynlerin başka bir çocuğu dünyaya getirmek istemediğini dile getiren VELİDER İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat, “Her anne ve baba, çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak ister. Ancak memleketin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında, yaklaşık 20 milyon öğrencimizin geleceksiz bir eğitim sisteminin içinde, gelişmiş ülkelerdeki eğitimin çok gerisinde bir eğitim alarak bir üst eğitim kurumuna ya da işe girme umuduyla yaşam sürdüğü hepimizin ortak fikridir. Bilginin en önemli üretim gücü haline geldiği modern dünyada, bilgiye erişimin bu kadar zor olması; eğitim sistemimizin ve dolayısıyla ülkemizin geleceğinin en temel problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğrencilerin okudukları, eğitim aldıkları alanlarda iş bulamaması; buldukları işle ise insanca bir hayat sürdürememeleri, insanların çocuk sahibi olma ve çocuklarının geleceğini hazırlama konusunda ciddi şüpheler yaşamasına neden olmaktadır. Nüfus oranı tartışmalarının ötesinde, asıl mesele; hâlihazırda var olan çocuklarımızın geleceğe kavuşturulması, onların mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebilmelerinin sağlanmasıdır. Temel mesele budur. Zaten bu sorunlar çözüldüğünde, insanlar ekonomik ve sosyal şartlarına göre daha az ya da daha çok çocuk sahibi olmayı tercih edebileceklerdir. Var olan çocuğunun beslenmesini sağlayamayan, barınma problemlerini çözemeyen, ne giyeceğini düşünen bir velinin bir başka çocuğu hayal etmesi gerçekçi değildir” ifadelerini kullandı. ‘CESARET DEĞİL GÜVEN’ Bir çocuğun dünyaya gelmesinin sadece bir hayatın başlaması değil; aynı zamanda bir toplumun yeniden umutlanması olduğunu dile getiren KEDİ Otizm Derneği Başkanı Serap Dikmen Ahmetoğlu, “Bir engelli bireyin dünyaya gelişi, anne ve babasının hayatında büyük bir kırılma noktası yaratıyor. Bu aileler, hayatın her alanında tarif edilemez zorluklarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Eğitimden sağlığa, istihdamdan sosyal yaşama kadar uzanan bu zorluklar, sadece bireyin değil, tüm ailenin yaşam kalitesini etkiliyor. Ve ne yazık ki bu sorumluluk, çoğu zaman sadece o anne babanın omuzlarında kalıyor. İşte tam da bu nedenle Türkiye, engelli bireylerin bakım, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimini daha adil, daha yaygın ve daha erişilebilir kılmak zorundadır. Bu sorumluluk yalnızca bir annenin, bir babanın omuzlarında kalmamalıdır. Bu bir toplumsal görevdir. Bugün ülkemizde bazı çiftler, bırakın üç çocuk yapmayı, bir çocuk sahibi olma fikrini bile büyük bir kaygıyla, korkuyla değerlendiriyor. Çünkü görüyorlar ki sistem, destek mekanizmaları eksik kaldığında, bu kutsal sorumluluk insanı ezebilecek kadar ağırlaşabiliyor. Biz diyoruz ki: Bir engelli birey, yalnızca kendi ailesinin değil, bu toplumun bir ferdidir. Onun ihtiyaçlarını karşılamak, gelişimini desteklemek, yaşamını kolaylaştırmak hepimizin görevidir. Devletin ve toplumun tüm kurumlarıyla bu ailelerin sorumluluğunu hafifletmesi, sadece çocuk sahibi olmayı düşünen çiftlerin değil, aynı zamanda mevcut çocuklarımızın da daha mutlu, daha sağlıklı bir ortamda büyümesini sağlar. Çocuk sahibi olmak cesaret değil, güven gerektirir. Bu güveni yaratmak ise bir ülkenin en asli görevlerinden biridir” dedi.
 
Geri
Üst