A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bak ne diyeceğim sana; bir zamanlar, çocukluğumuzda, bir Cin Ali vardı, hatırlar mısın? Hani “çöp adam” diye herkesin dalga geçtiği, hani kötü resim çizenler için bir aşağılama deyimine dönüşen, hani kuşaklar boyu onun kitaplarıyla okuma-yazmayı söktüğümüz Cin Ali... İşte o Cin Ali var ya, o “çizgi çocuk”, işte o Cin Ali, 2005 yılında, Milli Eğitim’in başındaki adamların hışmına uğradı... Onu kaldırdılar eğitim sistemimizden...Niye ki? Geçenlerde eski kitap satan bir dükkanda karşıma çıktı Cin Ali. Yüreğim hop etti onu görünce ama bana okumayı sevdiren, bana düş kurmayı öğreten Cin Ali’nin yüzünde bir keder bulutu vardı. Sordum,”neyin var çocukluğumun aslan yoldaşı, niye yüzün asık?” dedim. Sadece vefasızlığa uğramış, kırılmış, kederli gözlerle yüzüme baktı ve o incecik “çöp” koluyla sokağı gösterdi bana... Koruyabildiğim tüm çocuk gözlerimle Cin Ali’nin gösterdiği sokağa baktım... Ülkemin geldiği bu duyarsız, bu korkunç hâle... Bir hengâme, bir koştur-koştur, bir vahşet... Boğazıma bir yumruk yemiş gibi oldum. Dönüp Cin Ali’ye bir şeyler söyleyecek oldum; baktım ki anında gitmiş... Kalakaldım sokaktan büyük bir gürültü ve kötü kokan bir pelte kıvamıyla akan çirkin kütlenin karşısında... Nedenini bilmediğim bir utanma çöreklendi yüreğime... Bak ne diyeceğim sana.... Cin Ali hikâye kitapları; yalın, naif ve zarif yapısıyla tüm çocukluğumuzun özgür ülkesiydi sanki... O bizim Cin Ali’mizdi, bizim arkadaşımızdı. Çöp çocuktu o... Gövdesi, kolay çizelim diye çizgiden ibaretti. Maceralarını takip eder, eğlene eğlene okumayı sökerdik. Haşarı, yerinde duramayan bir hali vardı... Sorgulayan, araştıran bi çocuktu. Okumayı öğretir, arkadaşlığı, hayvanları, doğayı sevdirirdi bize... Kırlara gider, okula gider, hayvanat bahçesine gider, tatile giderdi ama camiye gitmezdi mesela... Kurstan kursa koşmaz, özel dersler almazdı... Onun türlü yaralayıcı sınav korkuları, onun tacizkar ebeveynleriyle tutuştuğu savaşları olmazdı... O, okuluna bir şeyler öğrenmek için gider, okulunu severdi... Atatürk’e gerçek bir bağlılıkla tutkun, paylaşmayı seven bir “çizgi çocuk”tu o... Başından hiç eksik olmayan kasketiyle köylü, sirke gidebilen bir kentli çocuktu aynı zamanda... 1962 yılında değişen eğitim programına göre, okumayı söken çocukların ilk okuyacağı pedagojisi doğru kitapların olmadığını düşünen ve 27 yıllık öğretmenliğinin 17 yılını 1. sınıfları okutmakla geçiren Rasim Kaygusuz öğretmen, bir dergi projesi olarak Cin Ali serisini tasarlar öncelikle. Ama dergi olarak hayata geçiremez Cin Ali’yi. Tutup, bunu kitap haline dönüştürür ve Cin Ali hikâye kitapları ortaya çıkar. Ardından yenilenen eğitim programı,bu kitapların etkisiyle tümden gelimci bir sistemi öğrenme esası olarak kabul eder. “Çocuğun okulu ve okuma- yazmayı sevmesinin birinci sınıf öğretmenini sevmesine bağlı olduğunu; bu yüzden de birinci sınıf öğretmenliğinin çok önemli olduğunu, hatta bağımsız bir branş öğretmenliği olması gerektiğini” düşünen Rasim Kaygusuz öğretmen uzun yıllar birinci sınıf öğretmenliği yapmış ve o yaş grubunun gereksinimlerini iyi bilmektedir. On kitaptan oluşan Cin Ali serisine sırasıyla baktığımızda,başlarda kırsal bir yaşam gözümüze çarpar. İlk hikâyelerde at arabasına binen, çayırda topuyla, topacıyla oynayan, karagözlü kuzusunu gezdiren bir Cin Ali vardır. Daha sonra Cin Ali okula başlar ve okuluyla, ailesinin yaşadığı evle, sokaklarıyla daha şehirli bir görüntü kazanır. Cin Ali kitaplarında karşımıza çıkan şehir, caddeleriyle, üst geçitleriyle, AVM’leri ve giderek azalan yeşiliyle bugünün şehrinden çok farklı bir görüntü çizer. Rasim Kaygusuz’un kızı,yüksek mimar ve restorasyon uzmanı Nevin Kaygusuz konuyla ilgili yaptığı bir söyleşisinde; 1960’ların kent görüntüsünün tam da Cin Ali’de anlatıldığı gibi olduğunu söyler: “Ağaçların tepesinde evcilik oynanan, her evin bahçesinde meyve ağaçları olan, 200-300 metre ilerideki çiftlikte bulunan horozların ötüşüyle uyanılan, at arabasının nakliye aracı olarak kullanıldığı bir kenttir. On dakika yürüyüp piknik alanına ulaşırsınız ve okullar kapanmadan önce mutlaka orada piknik yaparsınız.” Cin Ali’nin anne, baba ve iki kızkardeşten oluşan çekirdek ailesiyse, bugünün şehirli aile yapısına büyük benzerlik gösterir. Bir de, Rasim Kaygusuz’un kendi ailesine... Cin Ali’nin kız kardeşleri Suna ve Selma, Rasim Kaygusuz’un Nevin ve Nesrin adlı iki kızından esinlenerek ortaya çıkar. Cin Ali kitapları zekice oluşturulmuş basit hikâye yapılarıydı. Her sayfasında birkaç cümle ve çocukların taklit edebilecekleri çizgi karakterler vardı. Örneğin, Cin Ali’nin ilk kitabı olan,“Cin Ali’nin Atı”nın birinci sayfasında, sadece; “Cin Ali, bak! At. Bak, Cin Ali, bak. Bu at. Baba, o atı bana al” yazar. Yazıların üzerindeki resimde de, kafaları hariç çizgilerden oluşan bir çocuk, bir adam ve bir at bulunur. Cin Ali’nin kafasında bir kasket, saçları dökülen babanın gözlerindeyse bir gözlük. Gülümseyen bir at ve ata birkaç çizgiden oluşan bir yele ve kuyruk eklenmiş. Hepsi bu... Tüm kitap sadece yirmi sözcükten oluşur ve 10 kitaplık seride, her kitap bir öncekinden biraz daha zorlaşarak ilerler. Amaç, okuma yazmayı söken çocuğun okuma ritmini sağlıklı bir şekilde ilerletmek... Sırasıyla; Cin Ali’nin Atı, Cin Ali’nin Topu, Cin Ali’nin Topacı, Cin Ali’nin Karagözlü Kuzusu, Cin Ali’nin Oyuncakları, Cin Ali Okula Başlıyor, Cin Ali Okulda, Cin Ali Çocuk Bahçesinde, Cin Ali ile Berber Fil ve son kitap, Cin Ali Kır Gezisinde diye isimlendirilen 10 kitaplık serinin son kitabı; “İlkbahar gelmiş, her taraf yemyeşil olmuştu” tümcesiyle başlar ve “Anneleri için topladıkları kır çiçeklerini de ellerine alarak, şarkı söyleye söyleye, uçurtmalarını uçurarak okullarına döndüler” gibi uzun bir tümceyle sona erer. O zamanlar pek çok ilkokul çocuğunun okuduğu ilk kitap “Cin Ali’nin Atı”dır kuşkusuz... Çünkü okumayı söken her çocuk önce Cin Ali kitaplarını okur, daha sonra diğer kitapları okumaya başlardı. Türkiye’de eğitim kültürünün her zaman önemli bir parçası olan Cin Ali; kareye yakın kitap formatı, renkli kapakları ve sonuncusu dışında siyah beyaz çizimleriyle on hikayeden oluşan bir ilk okuma kitap serisidir. 1960’ların sonunda ilkokul öğretmeni Rasim Kaygusuz tarafından yaratılmış, yine Rasim öğretmenin bir öğrencisi olan Selçuk Seymen’in çizimleriyle eğitim tarihimize geçmiştir. Cin Ali son kitabı olan “Cin Ali Kır Gezisinde” hariç, renksiz çizilmişti. Göz alan renkleriyle çocuğun gözünü boyamazdı. Çocukların dikkatini; anlattıklarıyla, sözleriyle, oyuncaklarıyla, hikâyeleriyle çekerdi. Bu yüzden olsa gerek, hiçbir zaman renklere ihtiyacı olmadı. Serinin 10.kitabı olan "Cin Ali Kır Gezisinde" diğerlerinin aksine niye renkliydi peki? Büyük ihtimalle Rasim öğretmen; "okumayı öğrendiniz artık; bakın hayatınıza nasıl renk geldi" anlamında bir mektup atmıştır çocuklara... Rasim Kaygusuz, Cin Ali hikâyelerini, saman kâğıdına çizermiş öncelikle. Üste çizgi karakterleri çizip, alt kısmına da öyküleri yazarmış. Hikâyelerinin hepsi gerçeğe dayanırmış. Örneğin, serinin 9.kitabı olan “Cin Ali ve Berber Fil” kitabını çocuklarıyla birlikte izlediği bir sirkten esinlenerek yazdığını anlatır kızı bir söyleşisinde... Hatta öyküyü yazmak için babasının bir kere daha sirke gittiğinden söz eder. Serinin “Cin Ali Okulda” adlı kitabından, Cin Ali’nin soyadının İpek olduğunu öğreniriz. Rasim Kaygusuz,hem çok bilinen hem de çok kolay öğrenilen bir isim olan Ali’nin adını daha bu projeyi tasarlarken koymuştur. Ali’nin önüne bir de sıfat koymak ister ama bulamaz. Kitabını bastıracak yer ararken tanıştığı matbaacı Ali İpek, kendisine memleketinde Cin Ali dediklerini, bu ismi kullanabileceğini söyleyince kitaptaki çizgi çocuğun adı Cin Ali olur. Matbaacı Ali İpek’in bu katkısına bir jest olarak da kitapta Cin Ali’nin soyadı İpek olarak belirlenir. Bir ilginç ayrıntı da meraklılarına... Ülkemizde korsan baskısı yapılan ilk kitap Cin Ali’dir. 1980’lerin başında Cin Ali’nin hem korsan baskısı yapıldı, hem de 30’dan fazla taklidi piyasaya çıktı. Bunların kimi heceleri, kimi sözcükleri, kimi de tümceleri ayrı ayrı renklerde bastı. 3 Aralık 1988 tarihinde ölen Rasim öğretmenin ardından, Cin Ali 1990`larda köklü bir görüntü değişikliğine uğradı ve papyonlu, kulağı çiçekli, siyah saçlı, belirgin yüzlü, fiyonklu ayakkabıları olan bir çocuk olarak resmedilmeye başlandı. Bu yeni Cin Ali’yi grafiker Mustafa Delioğlu çizdi. "Çöp Adam, çocukların görsel sağlığına aykırıdır" iddiası üzerine böyle bir değişikliğe gerek duyulduğunu açıkladı Milli Eğitim... Aynı Milli Eğitim’e hizmet ederek ömür tüketen Rasim Kaygusuz bir kaç kuşağı büyüten Cin Ali’sinin bu hallerini görmedi iyi ki ama benim gibi Cin Ali’yle birlikte büyüyen birçoğunun içi acıdı bu olup bitenler karşısında... Doymadı,2005 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Cin Ali serisini okullardan tümden kaldırdı. 37 yıldır ilkokul birinci sınıfta okuma yazmayı yeni öğrenen öğrencilerin okumalarını pekiştirmeleri için başucu kitabı olarak kullanılan Cin Ali gördüğü bunca hizmetten sonra bir kenara itiliverdi. 2005 yılında, İlköğretim okulları için hazırlanan yeni müfredat programının Türkçe bölümünü hazırlayan komisyonun başkanı Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Firdevs Güneş;”Çocuk kitaplarının pek çoğu yetersiz. Zihinsel becerileri geliştirici etkinlikleri yok. Eski kitapların konuları da artık öğrencinin ilgisini çekmiyor. Mesela eski kitaplarda daha çok at ön planda. Hatta ‘Ali ata bak’ diye fişlerimiz vardı. Leylek, ördek, öküze özenen kurbağa gibi temalar vardı. Teknolojik gelişmeler yok. Bilgisayar, TV gibi çocuğun ilgisini çekecek teknolojik gelişmeler yok” diyen bir sözümona çağdaşlaşmapalavrasına kurban edildi Cin Ali. Yeni Türkçe programında görsel okuma ve görsel sunu başlığı altında bölümlerin ön plana çıkarıldığını hatırlatan Prof. Dr. Firdevs Güneş, “Yeni programda görsel okuma ve görsel sunu ön plana çıkarıldı, bir öğrenme alanı olarak ele alındı. Çocuk görselden de anlam çıkaracak. Cin Ali gibi kitaplarda hep çöp adamlar var. Doğru düzgün resim bile yok. Artık çocuk bu tür çöp çizgilerle ilgilenmek istemiyor. Bütün olarak algılamak istiyor. Renkli resim istiyor. Cin Ali gibi kitaplar yeni programla birlikte ömrünü tamamladı” diyecek kadar ileri gitti. Bak ne diyeceğim sana;bir çocuksu çizginin yarattığı bu Cin Ali polemiğinin altında başka bir şey var sanki yoldaş? Yazarının ölümünü bekleyen bu sinsi karalama politikası çok da rastlantı gibi gelmiyor bana. 1926 yılında Ankara'nın Ayaş ilçesine bağlı Zirkayı Köyü'nde Nuri ve Arife Kaygusuz'un ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Rasim öğretmenin hangi okullarda okuduğuna bir göz attığımda, bazı sorular şap diye yanıtını buluyor kafamda... Bak ne diyeceğim sana;”Cin Ali’nin babası” Rasim Kaygusuz, abisi Ali’yle birlikte önce Eskişehir-Çifteler Köy Enstitüsü’nde, sonra da Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde okumuş ve 1944 yılında buradan mezun olmuştur... Yetmemiş, 1956 yılında bir de Gazi Eğitim Fakültesi Pedagoji Bölümü’nü bitirmiştir. Köyünün ilkokulunda öğretmenlik yapmaya başladığında 18 yaşındadır. Sadece okumayı yazmayı öğretmez; aynı zamanda tarımı, marangozluğu, elektrik teknisyenliğini, duvar yapmayı, su tesisatı döşemeyi; kısaca yaşamda ayakta kalmayı öğretir çocuklarına. Abisi Ali’yle elma bahçesi kurduklarında, köylüler bu işe akıl erdiremezler. Oralarda ağaç yetişmez ki? Kısa bir süre sonra köyün etrafı meyve bahçeleriyle dolar. Zirkayı Köyü’ndeki Yetiştirme Yurdu’nda çalışırken, kendisi gibi öğretmen olan Remziye Alişan’la tanışıp evlenir. (Meraklısına Not; Remziye Alişan’ın babası Niyazi Alişan, 1936 yılında, Trabzon Beşikdüzü’nde enstitülerin öncüsü sayılan ilk eğitmen kursuna katılanlardan biridir. Remziye Alişan’da önce Beşikdüzü Köy Enstitüsü, ardından Hasanoğlan’da okumuş bir enstitülüdür. İlk görev yeri olan Kastamonu Göl Köy Enstitüsü’nde görev yaptıktan sonra tayin edildiği Zirkayı köyünde Rasim öğretmenle tanışmıştır.) Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da geçmişin izleri siliniyor tek tek... Türkiye’nin her köşesine erişmeyi başaran nadir eserlerden biriydi Cin Ali; televizyon ve gazetenin bile erişemediği uzak köylerde bile Cin Ali okunuyordu. Ülkemizde neredeyse son 20 yıldır eğitim bir karalama tahtasına çevrilmiş durumda... Cin Ali bu zehirli fırtınadan nasibini alan bir kurban sadece... Ya çarpık eğitim sisteminin karşısında savunmasız ve düş kurmaktan bile uzağa savrulmuş çocuklarımız ne olacak? Cin Ali ağlıyor bu vefasızlığa... Biz de bir çocuk kitabından bile korkan sistemin çocuklarımızı getirdiği bu bencil ve günden güne vahşileşen haline ağlıyoruz... Yazık!