Çifte standart: Kimine kavun kimine kelek!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Nihat AK/EGE TELGRAF- Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre Temmuz ayında enflasyon aylık yüzde 3,75, yıllık yüzde 65,15 olarak gerçekleşti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ise aylık enflasyonu yüzde 2,06, yıllık enflasyonu yüzde 33,52 olarak hesaplandı. Temmuz’da en çok zamlanan kalem yüzde 26,41 ile doğalgaz ve abonelikler oldu. En çok ucuzlayan ürün ise yüzde 15,92 düşüşle patates. Yıllık bazda en yüksek fiyat artışları; konutta yüzde 62,01, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 27,95, ulaştırmada yüzde 26,57 olarak kaydedildi. Ev kiralarında kontrat yenileme zammı için uygulanacak tavan oran yüzde 41,13 oldu. 22 YILDA 4 KAT ERİDİ Asgari ücretin alım gücünün yıllar içerisinde eridiğine dikkati çeken ekonomist Dr. Osman Sirkeci, “2003’te bir çalışan, asgari ücretiyle 14,4 adet çeyrek altın alabiliyordu. Bu, asgari ücretin altın karşısında güçlü olduğu bir dönemi yansıtıyordu. Ancak zamanla tablo değişti: 2006’dan sonra 10’un, 2011’de 5’in altına düştü. 2022’de 2,9’a kadar geriledi. Günümüzde ise bir asgari ücretli yalnızca 3,09 çeyrek altın alabiliyor. Yani 22 yılda 11,3 çeyrek altın kaybetti; alım gücü 4 kat azaldı. Son bir yılda da dar gelirli ciddi şekilde yoksullaştı. Aralık ayına göre enflasyon yüzde 19 arttı, asgari ücretlinin maaşında 4.217 TL’lik erime yaşandı. Bu sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir alarmdır. Altın, dar gelirlinin tutunabileceği son tasarruf aracıydı; artık o bile erişilemez. Gelir adaletsizliği, sosyal kutuplaşma ve gelecek kaygısı derinleşiyor. Ekonomik politikalar, yalnızca büyümeyi değil, halkın yaşam kalitesini ve umudunu merkeze almalı” dedi. ‘İNANÇ BOŞLUĞU VAR’ Yurttaşların gerçek enflasyon hesabı yapabilmek için farklı kaynak verilerini dikkate aldığını belirten Dr. Sirkeci, “Son yıllarda “enflasyon beklentisi” kavramı hayatımıza girdi. İnsanlar artık sadece resmi enflasyon oranlarına değil, hissettikleri fiyat artışına odaklanıyor çünkü TÜİK’in rakamları hayat pahalılığıyla uyuşmuyor. Bu durum kaygı ve belirsizliği artırıyor. TÜİK’in güvenilirliği sorgulanırken, vatandaşlar sürekli tetikte ve “bekle-gör” halinde. Resmi verilerle bağımsız araştırmalar arasında gidip geliyor; ne tamamen resmi rakamlara inanıyor ne de alternatiflere. Tasarruf ve yatırım kararlarını bu çifte veri setine göre veriyorlar. TÜİK enflasyon yüzde 30 dese bile çoğu kişi buna göre hareket etmiyor, yurtdışı ve alternatif kaynaklara yöneliyor. Bu da ekonomik güvenin ciddi bir yara aldığını, devlet ile halk arasında bir inanç boşluğu oluştuğunu gösteriyor” diye konuştu. ‘KAZANANLAR VE KAYBEDENLER’ Türkiye’deki yüksek enflasyonun küresel ekonominin bir yansıması iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirten Dr. Sirkeci, “Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların küresel trendlerle paralel olduğu söyleniyor, ancak gelişmiş ülkelerle aramızda büyük fark var. Almanya’da enflasyon 2015-2020 arasında yüzde 1’in altındaydı, bu yıl yüzde 2’ye çıktı. Gelirler de arttığı için tüketici zorlanmıyor. Almanya’da seçim öncesi olmasına rağmen gündem ekonomi değil, çocuklara yatırım ve eğitim projeleri. Türkiye’de ise hâlâ asgari ücret, geçim derdi ve işsizlik konuşuluyor. Arnavutluk gibi bazı gelişmekte olan ülkeler bile Türkiye’den daha istikrarlı. Arnavutluk, turizm gelirleri ve parasal istikrarla güven sağladı. Türkiye’de enflasyondan farklı etkilenen iki kesim var. Dar gelirli, emekli ve asgari ücretliler enflasyondan olumsuz etkilenirken; büyük sermaye sahipleri ve kayıt dışı sermaye piyasadaki dalgalanmadan kâr ediyor. Enflasyon bir kesimi yoksullaştırıyor, diğerini zenginleştiriyor. Türkiye’de ekonomik verilerle halkın gerçek yaşantısı arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor. Enflasyon sadece bir rakam değil; aynı zamanda bir algı, bir güven meselesi. Bu algı bozuldukça, sadece ekonomi değil, toplumsal huzur da yara alıyor” ifadelerini kullandı.
 
Geri
Üst