Bugün Günlerden Erman…

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Akşam… Kahve Bahane’de buluşuyoruz. Erman Bey başka bir masada hayli uzun süren bir telefon görüşmesi yapıyor. Ben de yarım saat gazete ekibiyle oturduktan sonra kendi masama, işime çekiliyorum. Bu sırada Erman Bey, ekibe dâhil oluyor. Ben çalışmaya devam ediyorum. İşim bitince yanlarına gidiyorum. Çaylar tazeleniyor. Gündem, Aydın… Son yazılan yazıların geri dönüşleri üzerinde konuşuluyor. Birileri huzursuz olmuş yine… “Gazetecilik, huzursuz etmektir.” diye geçiriyorum aklımdan. Yanlış giden şeylere dokunmak, birilerini illaki tedirgin edecektir. Erman Bey, konuya ve gündeme, Aydın’a hâkim. Bir taraftan gazetede yazma isteğimi dile getirmeyi düşünürken diğer yandan yayın işlerimin yoğunluğundan dolayı düzenli ve sürekli yazıp yazamayacağımı sorguluyorum kendi kendime. Nihayet, “İşlerini biraz daha kolayla Fatma Gül, işlerini kolayladıktan sonra başlarsın yazmaya.” deyip bu isteğimi dile getirmekten vazgeçiyorum. Saat 24.00 gibi mekândan ayrılıyoruz. Arabaya doğru giderken “Erman Bey, harika görünüyorsunuz, çok güzel zayıflamışsınız.” diyorum. “Teşekkür ederim, diyetisyenime de söylüyorum, ben azimli olmasam sen beni nasıl zayıflatacaktın, diyorum.” diyor. Gülüşüyoruz. Neredeyse on yaş gençleşmiş gibi. Siyah pantolonunun üzerine giydiği açık renk ceket de çok yakışmış. “Gazeteciler Cemiyeti başkanımız da böyle olmalı, Aydın’a böyle genç ve dinamik bir başkan yakışır. Tebrik ederim sizi.” diyorum. Hak edilmiş bir başarının verdiği vakur bir duruşla teşekkür ediyor. Vedalaşıp ayrılıyoruz. 28 Nisan Pazartesi… 2013 yapımı Fringe’i 12 yıl aradan sonra tekrar izliyorum. 12. bölüm… İnsanlar üzerinde yasa dışı deneyler yapan bir çalışmanın parçası olan ve asistanı Carla Warren’ın şüpheli ölümüne dair suçlanan, akli dengesinin yerinde olmadığına hükmedildikten sonra 17 yıl akıl hastanesinde yatan Profesör Walter Bishop’ın oğlu Peter Bishop’ın karşısına, kızının ölümünden 20 yıl sonra, Carla Warren’ın annesi çıkıyor. Peter’a babası Walter Bishop’ı görmek istediğini söylüyor. Peter, Carla Warren’ın annesinin profesöre karşı suçlayıcı sözler sarf edeceğini düşünerek bu görüşmeye izin vermiyor. Babasının bunu kaldıramamasından, akıl sağlığının tekrar bozulmasından endişeleniyor. Ancak dizinin başkahramanı, Peter’la Profesör Walter Bishop’ın çalışma arkadaşı Dedektif Olivia Dunham’ın Peter’a, “yüzleşmediğimiz hiçbir olumsuz durumdan gerçek anlamda kurtulamadığımızı” söylemesi üzerine Peter, babasıyla Carla Warren’ın annesini bir araya getirmeye karar veriyor. 12. bölümün 45. dakikasında aralarında şu konuşma geçiyor: Profesör (Carla Warren’ın annesini birdenbire karşısında görmenin verdiği etkiyle, donakalmış bir durumda): - Olamaz… Carla Warren’ın annesi: - Onu hatırladınız mı? Profesör: - Evet… Carla Warren’ın annesi: - Sizi görmek istedim çünkü kızımı hayattayken gören son kişi sizdiniz. Ona dair bana söyleyebileceğiniz bir şey var mı, yıllarca size bunu sormak istedim. Bir şey… Kızım hakkında en ufak bir şey… Profesör: - O harika bir kızdı. Onun gülüşü… Harika bir gülüşü vardı… Carla Warren’ın annesi: - Onu özlüyorum. Profesör: - Ben de… Birlikte geçirdiğimiz zamanlardan ne hatırlarsam size söyleyeceğim. Yaşlı kadının gözleri doluyor. İnsanlara temas etmekte güçlük yaşayan profesör, kadına sarılıyor… 29 Nisan Salı… Saat 11.00 civarı… Babam arıyor. Telefonu açıyorum. - Kızım… Babamın sesi farklı, seziyorum… Bir şey olmuş. Kötü bir şey… - Kızım… Erman rahmetli olmuş. (Birkaç saniye süren sessizlik…) Ben şimdi Atatürk Devlet Hastanesine gideceğim. Oraya kaldırmışlar… Erman… Ölmüş… Oturduğum yerden kalkamıyorum. Boş boş karşımdaki duvara bakıyorum. Nasıl… Nasıl olur?.. Daha geçen gün akşam babamı aramıştı, hep birlikte dışarı çıkmışlardı… Daha pazartesi günü babamla uzun uzun konuşup babamın yazısının kritiğini yapmışlardı… Daha yeni Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olmuştu… Daha yapacak çok işi vardı… Aydın’ın, bizim ona ihtiyacımız vardı… Nasıl olur?.. Nasıl?.. “Her ölüm erkendir.” sözü geliyor aklıma. Defalarca duyduğum bu sözü sanki anca idrak ediyorum. “Ölüm ona yakışmadı.” sözünü de… Gerçekten de ölüm ona yakışmadı… Gözüm saate ilişiyor…13.30… Bir gün önce, dizide izlediğim sahne geliyor aklıma. “Sizi görmek istedim çünkü kızımı hayattayken gören son kişi sizdiniz. Ona dair bana söyleyebileceğiniz bir şey var mı, yıllarca size bunu sormak istedim. Bir şey… Kızım hakkında en ufak bir şey…” Anılar… Giden, her insanda anısıyla var olmaya devam ediyor. Anılar ne kadar çoğalırsa gidenin yokluğu o derece acı veriyor. Böyle sayıya vurunca bunca etkilenişimi sorguluyorum. Cevabı çok da zor değil aslında. O, bu şehrin çocuğuydu. Çok sevdiğim, gurbetteyken çok özlediğim, işitince kendimi memleketimde hissettiğim Aydın ağzını, bu yörenin konuşmasını hiç terk etmedi; hep aramızda oldu, bizimle konuştu, şehrin nabzını tuttu. Bu şehrin insanının sesi, bizim sesimiz oldu. Şehir evladını, ben bir kardeşimi yitirdim… İçim acıyor… Akşam oluyor… Eve sığamıyorum. Yürümeye çıkıyorum. Erman Bey şimdi hayatta değil mi? Artık babamla uzun uzun konuşmayacaklar mı, yazıların kritiğini yapmayacaklar mı? Bir haber kulağına çalındığında babam, “Bu işin aslı nedir Erman?” diye sormayacak mı? Ne kadar yürüyorum, bilmiyorum. Eve döndüğümde günlüğümü açıyorum fakat sözcükler gözyaşlarıma karışmış bugün, kaleme dökülmüyor. Birkaç cümle yazabiliyorum ancak. “29 Nisan 2025, Salı… Bugün Erman Bey öldü… Bu şehir bugün, kendine âşık bir adamı yitirdi…” 5 Mayıs 2025, Pazartesi… Bu satırları yazmasaydım bu şehrin insanı olarak ona olan son görevimi yerine getirmemiş hissedecektim kendimi… Bugün Erman Bey için, hem şehrine hem gazeteciliğe âşık bu adam için yazıyorum bu satırları. “O benim çocuğum” dediği Aydınpost’a ve çok sevdiğim şehrim Aydın’a ses olmak için bugünden itibaren ben de yazmaya başlıyorum. Bu şehir seni çok özleyecek Erman kardeşim… Mekânın cennet olsun...
 
Geri
Üst